Makalelerim

Ne var ne yok?

Selim Çürükkaya / Bu gün rast geldik. Teknolojinin nimetlerinden faydalanarak bir Kürt aydınıyla tartışma imkanı buldum. Yazışmamız çok enteresan olduğu için okuyucularımla paylaşmaya karar verdim. Aydın arkadaşımın gerçek ismini vermeyeceğim. Tabi ben isterim ki; bütün Kürt aydınları çekinmeden kendi açık kimlikleriyle tartışabilsinler, ama o günler, pek yakındır. Çünkü karanlığın içine ışık çalınmıştır. Şafak sökmüş, yarasalar şaşırmıştır. İşte o ışıklı tartışmadan bir kesit:
Selim: merhaba
Ruhat: Ser çavan.
Selim:
Tü kiyi kurban?
Ruhat‘ım
Selim:
Merhaba kek Rohat, tü çavani, keyfê te, hale te başe?
Ruhat:
Sax bin. Hûn baş bin?
Normal. îdare dikin? Hûn çawanin qey?
Selim:
Başım, dayıke mı miri, ez Bremendê taziyedbum
Ruhat:
Xwedê rehmê lê bike. Serê we sax be. Min xwend derheqa wefata dayika we.
Ciyê wê cinet be.
Selim:
Spazdıkım!
Ruhat:
Ez zanım spaz.
Ruhat:
Saleke berî diya min jî çû rehmê xwedê. Babam öldüğü gece rüyama gelmişti. Şiir yazdım, taziyesine gönderdim. Şöyle başlıyordu:
Bu gece yine de rüyama geldin /
Uzakdan el edip çağırdın, Bovo. /
Omuzum yetmedi tabutuna dek /
Bu dert tabutundan ağırdır, Bavoo…”
Selim: siyasi alanda neler oluyor?
Ruhat: Barzani’nin çabaları ciddidir galiba!
Selim:  Ama dinlemiyorlar. Barzani’ye demişler senin söylediklerini Öcalan söylesin biz ateş keseriz
Ruhat:
Güneyde kalan bir dostum yazdı bana.  Berzanilerin şirketle uzun süreli görüşmeleri var, bu görüşmeler hala sürüyor.
Selim: Evet,Yeni bir süreç başlayacak diye düşünüyorum. Bu Öcalan ile APK süreci olacaktır. Bana göre AKP askerlerle Öcalan sürecini bitirdi.
Ruhat:
Birkaç gün sonra muhtemelen Selahaddin  kenti yakınında kapsamlı bir görüşme daha olacağı haberini aldım. Bu görüşmede Türk tarafının bulunması ihtimali de vardır. .
Selim:
Bundan sonra Öcalan AKP süreci başlayacak, Öcalan  yeni anayasaya destek verecek! Bu anayasa Kürtlerin kollektif haklarını içermeyecek!
Ruhat:
Evet, bugünlerde Öcalan’la bir avukat görüşmesi olabilir. Olmazsa dahi , Türk yetkililer Öcalan’la bu konuyu tartışacaklar veya artık tartışıyorlardır, deniyor. Ben Güney’deki yansımayı aktarmaya çalıştım. Elbette ki, kollektif haklar olmayacak.  Anayasanın değişmez maddeleri kalacak. Sağlık koşullarının iyileştirilmesi hakkında söz verse Türkler, Öcalan anayasayı kabul etmeleri için BDP’yi zorlayacak.
Selim:
Sağlık koşulları iyi değil mi diyorsun, neyi var ki?
Ruhat:
Yanlış yazdım. “sağlık” değil, “çalışma” koşulları.
Selim : Ona “ev hapsi” diyorlar! Gerçek adı adı devlet korumasıdır.
Ruhat: Onu kastediyorum. Ona benzer bir şey. “Ev hapsi” olmaz.
Selim: Yani İmralı’ dan alınarak devletin özel bir evine konulacak, yüzlerce özel tim veya türk komandosu onu koruyacak ve “devrimciler”de ondan emir alarak “Kürdistan devrimi” yapacaklar! Bu hem trajedi hem de  komedi değil mi? Türk devleti “kürt lideri” özel korumaya alacak, bu yetenekli liderde “düşman  komandolarının” himayesinde Kürtleri yönetecek ve Kürtlerde ulusal haklarını onun talimatlarıyla kazanacaklar, alacaklar!
Vay ki
vay
Ne günlere kaldık?
PKK devleti Kürdistan’dan kovmak için kurulmuştu.
Ruahat:
Gidişat öyle!   Ancak kanımca görev, karınca kadarınca “talimat verecek” konumdan uzaklaştırmaya çalışmaktır. Biz ne yapabiliriz?  Ben şahsen PKK’ yi öne çıkarmayı, gerillayı desteklemeyi bireysel bir taktik olarak seçtim.
Selim:
Düşman olarak bilinen devlet, lider olarak bilineni koruma altına alacak!
Ruhat:
Öcalan’ın yanlışları yeterince ortaya konuldu, konulmalıdır. Ne yazık ki, “mürit” çevre eleştirileri düşmanlık olarak algılıyor.
Selim:
Bu “devlet” ile bu “lider” bize “hain” diyecek ve Kürdistan aydınları bu manzarayı kavrayamayacak! İşte trajedimiz budur ve bu trajedi anlaşılmadıkça, bu komedi sona ermedikçe, doğru dürüst hiçbir olumlu gelişmenin altına imza atılamaz.
Ruhat:
Zor bir iş. “İnanmışlık” aslında çaresizliğin diğer bir adıdır. İnanarak kabullenmekle, kabullenerek inanmak sınırları birbirine karışmıştır..
Selim: Evet zor olduğunu biliyorum ve inananları anlıyorum, anlamadığım, aydınların kalem oynatanların durumudur
Ruhat:
Keke, ben şöyle düşünüyorum; devrimciler yumurtadan çıkmış civcivler gibi birbirine benzemek zorunda bırakılsa da, takdir edersiniz ki, devrimciler de insandır, farklıdır, değişik düşünceler taşırlar. “Aydın” denilen kesimler daha farklıdır, farklı olabilmelidir. Herkesin etkilediği bir çevre vardır, olmalıdır. Sorun şurada; nasıl etkilemek, hangi bağlamda etkilemek?  Mesela, Öcalan’ın bundan sonra bu halka bir yarar sağlamayacağını cepheden eleştirerek de dillendirmek olur – ki, gereklidir – “içine girerek” de. Yani sana dönük “düşman”algısının içini boşaltarak, işte Öcalan hata yapıyor demek. Bundan önemlisi de “mürit” kesime “Öcalan hatayapabilir”i anlatabilmek.
Selim:
Tabi yapılanlar eğer “hata ise” hatalar eleştirilerek düzeltilir.
Ruhat:
“Hata” mürit kesim için geçerlidir. Kafası çalışanların “hata”dan öte bir şey olduğunu anladıklarını biliyoruz.
Selim:
Fakat ben bundan tam yirmi yıl önce PKK içinde yapılanların hata değil, bilinçli olarak uygulanan bir politika olduğunu ve bu politikanın mimarlarının Türkiye, Suriye İran ve Irak  istihabarat güçleri olduğunu  yazdım.
Ruhat:
Evet, okudum.
Selim:
Sizin gibi bir çok dürüst ve entelektüel insan: “hatalar var biz kalıp düzelteceğiz” dediler, ama acımasızca ortadan kaldırıldılar! Komutan Nasır bunlardan biriydi.
Sarı İbrahim  bunlardan biriydi.
Ruhat:
Bu dedikleriniz fazlasıyla doğru.
Selim:
Bizim Doktor Ali bunlardan biriydi, o da kıl payı hayatını kurtarabildi.
Ruhat:
İstesek de, istemesek de PKK halka mal olmuş bir hareket. Sorun Öcalan ve Elit kesimde, baştaki grupta. Bunu hepimiz biliyoruz.
Selim:
1982 de PKK merkez komite üyeleri Resul Altınok, Baki Karer Saime Aşkın Suphi Karakuş, Avrupa’dan Şam’ a gittiler, orada güya konferans yapıp öcalan’ın “hatalarını” düzelteceklerdi. Kaytan da hatalar var deyip hataları düzeltmek maksadıyla Bekaa’ya öcalanın yanına gittiler. Sadece Baki Karer kelleyi kurtarabildi.
Ruhat:
Evet!
Selim
PKK diye bir parti yok ki; yani tüzüğü olan programı olan üyeleri olan  bir parti yoktur. Ama on binlerce  Kürt ben PKK liyim der.. Adına sayamaycağımız kadar “kurum” var:
“KCK”
Ruhat:
Aha, geçerli “partiler kuralına” göre diyorsunuz.
Selim:
Ahmet Türk ve Aysel Tulug un başında bulundukları “kongre”
Zübeyr ve Remzi Kartal’ın başında bulunduğu Avrupa’daki “kongre”
BDP”
“Dindarlar birliği”
“PJak”
“aydınlar birliği” saymakla bitmez. Ama hiç biri Kürtlerin kaderi ile ilgili bir karar alma yetkisine sahip değildir. Bir “yapı” var. Bu yapının “kurumları”iğdiş edilmiş kurumlardır.
Ruhat:
Bu yapının üstünde bir elit tabak vardır.
Selim:  PKK hareketinin gövdesi bir fil gövdesi kadar “büyüktür.” Kafası ise bir soğan kadar “küçüktür.” Fil gövdeli ama soğan kafalı bir yaratık, sadece yıkar, yakar, öldürür, korkutur, ortalığı dağıtır, ama asla bir şey yaratamaz ve yapamaz!
Ruhat:
Doğru!
Selim:
İşte bizim ve halkların çektiği acı, bundan kaynaklanıyor ve bu öyle bir yaratık ki laf anlamaz, eleştiri dinlemez, laf söylesen, eleştiri yapsan kızar,saldırır, öldürür yıkar ve korkutur!
Ruhat:
Bu konuyu 2002’de Qandil deki yetkililer ile tartışmıştım. Kurumların inisyatifsizliğinden bahsetmiştim. Aynen şöyle dediler: “Koşullar buna zorluyor” Onların böyle bir gerekçesi var kendilerine göre. Ve bu “gerkçeyi”kendi yapıları içinde meşrulaştırmışlar.
Selim:
Sovyetleri  benden iyi bilirsiniz.
Ruhat:
Yani “fil gövdeli” ve “soğan kafalı” olmaktan memnunlar.
Selim:
Oradaki komünist partisi kendi düşüncesi dışında başka hiç bir düşünceye hayat hakkı tanımadı
Ruhat:
Anladım. Aynı durumdayız…
Selim:
mantik 0_1Bütün düşünceleri susturdu ve tek kaldı. Tek kalan düşünce, ürememeye, üremeyen düşünce ölüme mahkumdur. Bir düşünce başka bir düşünceyle tartışarak, kavga ederek, sarılarak, ayrılarak başka bir düşünceyi doğurabilir. Sovyetlerde tek düşünce, partinin veya Stalin’in  tek düşüncesi kaldığı için düşüncenin doğumu engellendi.
Ruhat:
Stalin, yılını tam hatırlamıyorum 30’lu yıllarda yapılan bir kongrede merkeze seçilen 90 üyeden 60-70’ni katlettirmişti. Bir sonraki kongreye yalnız 90’dan 20’si kalmıştı.
Selim:
Ve doğumu engellenen eski düşüncelerin oluşturduğu kurumlar kafalarıyla birlikte tarihe karıştılar.
Ruhat
Bir şey söyleyeyim. Bu tekdüzelik, diktatörlük diyelim, yalnız alttan yukarıya doğru değişebilir. O bahsini ettiğiniz binlerce  “PKK’li”nin arasında bir tartışma yaşandığını hissettim geçenlerde halkın arasında dolaşırken…
Selim: Bizimkiler çoktan oynanmış bir trajedi-komedinin, son sahnesi de bitmiş bir filmi yeni oynuyorlar ve bunu da marifet sayıyorlar.
Ruhat:
Evet bende buna inananlardanım. Tartışma, anlama, anlaşılma, aydınlanmadır. Bunu yapmak lazım. Ben halk içinde bir tartışma başlattım. Önce az kalsın beni öldüreceklerdi. Sonra yavaş yavaş bazı ortak noktalar yakaladık. İnisiyatif sahibi olmamaktan her kes dert yandı. Hatta Kandil’in “hata”larını kabullenmek durumuna bile geldi bazıları. Eskide böyle bir şey olamazdı.
Selim: Qandil eleştirilir de Öcalan eleştirilemiyor. Qandil  henüz tabu değildir.
Ruhat:
Benim izlenimime göre kadro yapısı içerisinde Karayılan’ın gerçek otoritesi Öcalan’ın manevi otoritesinden daha fazladır. Öcalan’ı fazla takan da yoktur. Orta düzey kadrodan bahsediyorum.
Selim:
Öcalan bu durumu fark ederse, Karayılan’ ı derhal götürür:
Ruhat:
Çok güzel bir tespit! Zaten bu nedenledir ki, Karayılanın iki sözünden biri “Önderlik”tir.
Selim:
Kemal Sunal ile Şener Şen’in filminde ağanın poğu üzerinde poğ olmaz dendiğini biliyorsun. Ruahat:
Aynen
Selim:
Şemdin Sakık bu kültür veya mantığın kurbanıydı.
Ruhat:
Diktatörlük işte böyle bir şey!
Selim:
Yoksa Şemdin’in başka bir günahı yoktu. Ağanın poğu üzerine poğ etti hayatı kaydı
Ruhat:
Evet, Züğürt ağaya karşı gelmişti
Selim:
Tövbe hêşa ve süme hêşa, Züğürt ağaya karşı gelmedi, Saldığı nam Züğürt ağayı gölgede bırakmaya başlamıştı.
Ruhat:
Zaten bundan büyük “karşı gelmek” olur mu? oralardaydım, Şemdin olayı yaşanırken. Her şeyin tanığı oldum. Soruşturma toplantısını Ebubekir ile, Serhat yürütüyordu. En büyük suçlama “Önderlik” gibi davranma suçlamasıydı.
Selim:
Özet, bu gün pratk olarak Abdullah Öcalan Kürt öazgürlük ve bağımsızlık mücadelesini yürüten halkın elleri ve kollarını bağlayan kelepçe, ağızlarını kapatan bant, Qandildeki başkanlık konseyi ise, halkın ayaklarını bağlayan pranga haline getirilmişlerdir.
Ruhar:
İyi akşamlar, Keko.
Selim: iyi akşamlar Kekom

Selim Çürükkaya

1954 te Bingöl' de doğdu. Öğretmen okulundan mezun oldu. Siyasi nedenlerle on bir yıl hapis yattı. Gazeteci ve yazar. Yayınlanmış 10 Kitabı var. Siyasi mülteci olarak Almanya'da yaşıyor.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu