Güncel

14 Temmuzu Tersine Çevirmek

Ölüm orucuna katılmak kolaydı. Sürdürmek ve sonuna kadar götürmek meseleydi. En kötüsü ise eylemin belirli bir yerinde dökülmekti. O zaman işkencecilerin elinde maskara olurdunuz. Sizi arkadaşlarınıza karşı kullanırlardı. Umut kırıcı olurdunuz.

Selim Çürükkaya / Bugün, yani 14 Temmuz 1982 günü, Diyarbakır cezaevinin hücreler bölümünde 35. Koğuşun beşinci hücresinde kalıyordum. Verem hastalığına yakalanmıştım. Kan kusuyordum. Duvara tutunarak yürüyordum. Zalim Esat Oktay Yıldıran tedavi olmamıza yasak koymuştu. Biz veremliler ölüm günümüzü bekliyorduk.

O gün Urfa grubundan mahkemeye gidenler olmuştu. Ama mahkemede olan bitenlerden habersizdik. Gecenin karanlığı hücrelere çökünce, bir sessizlik oldu ve bu sessizlikte bir ses duymuştuk.

Hücrelerin su vanası gardiyanların elindeydi, bir an önce susuzluktan ölmemiz için vanayı kapatıyorlardı. Ve biz de boş kalan su musluklarını haberleşme aracı olarak kullanıyorduk. 7. Kolordu 1 Nolu Askeri Mahkemesinde ölüm orucunu başlatan Mehmet Hayri Durmuş, kaldığı yere döndüğünde, hücresinin tuvalet bölümündeki musluktan Mustafa Karasu’ya, “Başardık, başardık, ölüm orucu eylemini altı kişiyle başardık” diyebilmişti.

Bizler ancak bir gün sonra ölüm orucuna girenlerin adlarını öğrendik. Bunlar, M. Hayri Durmuş, Kemal Pir, Fuat Çavgun, Ali Çiçek, Bedrettin Kavak ve Ali Kılıç tı. Haberi duyduğumuz gün kaldığımız hücreden Akif Yılmaz ve Fuat Kav da ölüm orucuna katıldıklarını söylediler ve alınıp götürüldüler.

Ölüm orucuna katılmak kolaydı. Sürdürmek ve sonuna kadar götürmek meseleydi. En kötüsü ise eylemin belirli bir yerinde dökülmekti. O zaman işkencecilerin elinde maskara olurdunuz. Sizi arkadaşlarınıza karşı kullanırlardı. Umut kırıcı olurdunuz.

Ölüm orucuna girmemek, işkencelerin altında dayanmak da zordu, çünkü ölüm orucu başlar başlamaz, ölüm orucuna girmeyenlerin üzerindeki baskı ve işkenceler artardı. Bunun nedenleri fazlaydı.

Niye yaparlardı bu işkenceleri, neden insanları ölüme sürüklerlerdi? Bunun nedenlerini hala insanlığa anlatamadık. Ülkemiz işgal edilmişti. Varlığımız yok sayılmıştı. Halkın bir kısmı da buna inanmıştı. Biz bir azınlık, ülkemizin işgal edildiğini ve yok sayıldığımızı anlamıştık. Ülkemizi işgal edenler, milyonları uyandıracağımızı anladıklarından Askerleri, tankları, toplarıyla geldiler. Bizi toplayıp beton ve demirden hücrelere koydular.

İşkenceyle, baskıyla, zulümle ve de ölümle yokluğumuzu kabul ettirmeye çalıştılar. Ama başaramadılar. Bizi yok etmeye çalıştıkları yerde var olduk.

Hayri Durmuş, Mazlum Doğan’dan ışığı aldı, Ferhat Kurtay ve arkadaşlarına ulaştırdı. Onlar meşaleleri bize dağıttılar. Bütün zindanları bu meşalelerle aydınlattık.

Zindanların şavkı dağlara vurdu. Dağlar şehirlere indi ve halkımız tam harekete geçmek isterken Halk hareketinin içine yerleştirilen “Truva Atları” bir bir meşaleleri söndürmeye başladı.

Film tersine sarıldı. Bu halkın en değerli evlatları tek tek kahpe faklara düştü. Halk aklıselimliğini yitirdi. Düşünce suç sayıldı. İnanma düşünmenin yerini aldı. Dört sömürgeci devlet stratejik müttefik dostlarımız olarak ilan edildi. Bütün Kürt örgütleri düşman hanemize yazıldı. Düşünenler, doğru söz söyleyenler yedi köyden kovuldu.

Halk olarak satıldık. Hatta bedava verildik. Öyle bir satıldık ki çoğunun haberi bile yok.

Hayri Kemal, Ali, Akif size bu durumu nasıl anlatayım? Bilemiyorum ki!

Öylesine zor bir durumu yaşıyorum ki, tıpkı zindanda ölüm orucuna başladığınız andaki durumdayım. Siz bedenleriniz ile o karanlığı aydınlattınız, siz ölüme giderek bize direnin diye bildiniz. Ben veya biz şimdiki karanlığı nasıl aydınlatacağız?

Bizdeki kitle Diyarbakır cezaevinde teslim olmuşlardan daha beter, Kürdistan’ın illeri Diyarbakır Cezaevinin koğuşları gibidir. Ve kitlelerin başına geçirilmiş, içine yerleştirilmiş Şahin Dönmezler (1) çok fazladır ve daha etkilidir!

Düşman ve onunla işbirliği yapanlar, her türlü haberleşmenin vanalarını elinde tutuyorlar. Biz de ellerimizdeki musluklardan henüz “başardık başardık, başardık” diyemedik ama o noktaya doğru hızla gidiyoruz.

Bir gün “Başardık” diyebildikse, mezardaki kemiklerinizin artık sızlanmayacağını biliyoruz.

(1 ) Şahin Dönmez: 1980 ile 1983 yılları arasında Türk devleti ile işbirliği yaparak Diyarbakır Cezaevin deki tutukluları itirafçı haline getirmeye çalıştı. 1999 Yılında beri İmralı cezaevine konulan Abdullah Öcalan Bütün Kürtleri itirafçı yapmak için Türk devletine çalışıyor.

Selim Çürükkaya

1954 te Bingöl' de doğdu. Öğretmen okulundan mezun oldu. Siyasi nedenlerle on bir yıl hapis yattı. Gazeteci ve yazar. Yayınlanmış 10 Kitabı var. Siyasi mülteci olarak Almanya'da yaşıyor.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Başa dön tuşu