Dizi Yazılar

Susmak Ölmektir 40

Bu günkü MİT Müsteşarı Hakan Fidan milletvekili olma gerekçesiyle müsteşarlığı bırakınca, onun yerine vekaletten İ. Hakkı Musa getirilmişti. Hafızanızı yoklarsanız, bir ara İŞİD olarak bilinen örgüt, Musul’daki Türk konsolosluğunda çalışan 49 görevliyi rehin almıştı.Bu rehineler ile ilgili İ. Hakkı Musa bu olayda kahraman yapılmak istendi.

Ömer Güney ile İki MİT çi, Paris’te öldürülecek KCK ‘li Kürtler hakkında tartışıyorlar. Ömer Güney çok dikkat çekici bir cümle kuruyor:
Ömer Güney: 2 Şiyar.
1 Numaralı MİT’çi Şahıs: 2 Şiyar.
Ömer Güney: Çünkü benim kuracağım yönetimin karşısına çıkacaktır, yönetimi engellemeye çalışacaktır.
1 Numaralı MİT’çi Şahıs: Şiyar finans sorumlusu.

Ömer Güney: Paris sorumlusu.. Gençler şunu diyor: Paris komutanı.
Bütün paralar onda birikiyor. Adamı indirdik aşağıya ama yine de gitmesi gerekiyor.’ Bu cümlelerden anlıyoruz ki; Ömer Güney Paris’te, KCK yönetimi içinde kendisine bağlı bir yönetim kurmak istiyor ve Şiyar’ın bu yönetime karşı çıkacağı inancındadır. ‘Adamı indirdik’ derken, yönetimden düşürdük demek istiyor. Ama buna rağmen Şiyar’ı ölüm listesine alıyor.

Bu satırlarla Ömer Güney’in Türk Milli İstihbarat Teşkilatına bağlı birisi, KCK içinde Paris sorumlusunu görevden düşürecek kadar etkin olduğu, Sakine ve arkadaşlarını katlettiği anlaşılıyor.. Peki Ömer Güney’e emri veren İki MİT’ çi kimdir? Ömer Güney ile ile konuşmaları basına düşen ses kasetinde iki MİT ‘çi deşifre oldu. Ama adları tam olarak açıklanmadı.

Aydınlık ve taraf gazetelerinde konu şu şekilde aktarıldı:
“Kayıtta konuşan iki şahsın ise MİT görevlileri U.K. ve O.Y. olduğu ileri sürülüyor.”
2 MİT mensubunun, görev bölgesi Avrupa, ilgilendikleri alan ise PKK.
Bu kişilerin ismi KCK-MİT bağlantılı operasyonda da geçmişti.
Hatta O.Y. dinlemelere takılmış ve örgüt elemanı diye Atatürk Havaalanı’nda yakalanmıştı.
O.Y. sorgulanmak üzere Emniyet’e götürülürken, MİT mensubu olduğunu söylüyor, ardından savcı tarafından serbest bırakılıyor.

İki MİT mensubunun faaliyetleri bununla bitmiyor.
İddialara göre, U.K. ve O.Y. 2010 yılında PKK’nın Avrupa’daki durumuna dair raporlar hazırlayıp merkeze sundu.
Raporlar örgütün yapılanması, faaliyetleri ve bağlantıları hakkında bilgiler içeriyordu.
Örgütün Avrupa’daki önemli isimlerinin listesine ve son durumlarına dair kişisel bilgilere de yer verildi.

Raporda 30 kişinin adı geçiyor.

Bu iki MİT mensubu ve Ömer Güney’in bağlı olduğu kişi; hiç kuşkusuzdur ki, İ. Hakkı Musa’ dır.(161)
Bu istihbaratçı şahıs uzun süre Belçika Büyükelçiliği yaptıktan sonra, önce MİT Dış İlişkiler Daire Başkanlığı’na, sonra da Müsteşar yardımcılığı’na getirildi.
Bir ara İstihbaratın Avrupa’daki tepe adamı bu kişi idi.
Daha yakından tanımak isterseniz hatırlatayım: Bu günkü MİT Müsteşarı Hakan Fidan milletvekili olma gerekçesiyle müsteşarlığı bırakınca, onun yerine vekaletten İ. Hakkı Musa getirilmişti.

Hafızanızı yoklarsanız, bir ara İŞİD olarak bilinen örgüt, Musul’daki Türk konsolosluğunda çalışan 49 görevliyi rehin almıştı.

Bu rehineler ile ilgili İ. Hakkı Musa bu olayda kahraman yapılmak istendi.
Hatta ona “Musul Kahramanı İ. Hakkı Musa!” bile denildi.
Onun için şöyle bir efsane bile uyduruldu:
“İŞİD’in Musul’da Başkonsolosluğumuzu basıp 49 görevliyi rehin almasından sonra, MİT Özel Operasyon Dairesi, İ. Hakkı Musa’nın talimatıyla IŞİD yöneticilerini kaçırdı.

Karşılığında Musul’daki 49 rehinenin serbest bırakılmasını istedi.
Kabul edildi ve rehineler Türkiye’ye döndü.
Bu olay Ankara’da birçok kamu kurumunda MİT dış operasyon yeteneğinin zaferi olarak konuşulmaya başlandı.” (162)
İ.Hakkı Musa, Sakine Cansız ve arkadaşları Paris’te katledildiğinde, Abdullah Öcalan İle İmralı adasında görüşen MİT ekibinin içindedir. Ömer Güneyin MİT’ çiliği ve kimlere bağlı çalıştığı kesinleşti. KCK’nin üzerinde durmak gerekiyor.

İmralı’da MİT’in kontrolünde olan Öcalan KCK yi MİT ile birlikte kurduğunu bir şekilde itiraf etti.(163)
Milli birlik ve beraberlik süreci olarak adlandırılan sürecin sorumlusu Türkiye Başbakan yardımcısı Beşir Atalay; HDP nin de Öcalan ile MİT’in birlikte kurduğunu söyledi.(164)

Burada ortak bir örgüt söz konusudur.
Ömer Güney bu ortak örgütün elemanıdır.
Bundan dolayı Ömer Güney, hem KCK’ li, hem de MİT in adamıdır.

Tıpkı Abdullah Öcalan gibi! Öcalan’ın kendisi hem MİT’in adamı, hem de KCK başkanıdır. Bunu sadece ve sadece ahmak Türkler ile ahmak Kürtler bilmiyorlar!

Ömer Güney’in geçmişi, ailesi MHP ve MİT’e kadar uzanıyorsa, Öcalan’ın geçmişi bundan farklı değildir. Ankara’da Pilot Necati’nin Özel Harp dairesinden getirdiği para ile geçiniyordu. Pilot Necati Kaya’nın Özel harp dairesine bağlı olduğunu kendisi söylüyordu. Ve bu dairenin başındaki kişinin Kara Kuvvetleri Komutanı Namık Kemal Ersun’un MHP yanlısı olduğunu belgeler ispatlıyordu! Burada bu konuyu kapatıyorum.

Sakine Cansız ve arkadaşlarının neden öldürüldüğünü izah etmek istiyorum. Sakine ve arkadaşlarının neden öldürüldüğünü anlayabilmemiz için Öcalan ve Türk devletinin 2013 Ocak ayı ve ondan önceki ilişkilerini bilmemiz gerekiyor. Öcalan İmralı adasına döndükten sonra Ergenekoncu subaylar, onu kullanarak Öcalan’ı dinleyen Gerilla birliklerini güney Kürdistan’a yollamışlardı. Burada bir karışıklık çıkarmak isterlerken, 20 Mart 2003’te ABD Irak’ı işgal etti.

YNK ve KDP Amerika ile birlikte hareket etti, Saddam rejimi devrildi. Güney Kürdistan Federe Devleti kuruldu. Kürt örgütleri arasındaki çatışmalar durdu ve Güney Kürdistan’da otorite sağlandı. Bundan önce AK Parti, 3 Kasım 2002 yılında yüzde 34,28 oyla Türkiye’de iktidar olmuştu. Ordu ve onun içinde yuvalanmış Ergenekon AKP nin tırmanışını hazmedemiyordu.

Ordu ile Akp arasındaki ilişkiler giderek sertleşiyordu. Abdullah Öcalan İmralı’da ordunun kontrolündeydi, sivil hükümet ona dokunamıyor ve askerler istedikleri biçimde onu kullanıyorlardı. Nitekim 2004 yılında İktidar ile ordu arasındaki ipler kopma noktasına geldi. Ordu darbe ortamı hazırlayıp AKP nin iktidarı ele geçirme yürüyüşünü engellemek istedi.

Bu aşamada ordu Güney Kürdistan’a Öcalan aracılığıyla yolladığı Gerillaları yine onun aracılığıyla geri çağırdı. Ve AKP Hükümetine karşı Gerilla savaşı başlatıldı. (165) Nitekim 2004 Yılının 24 Mayısında, İmralı Cezaevinde Öcalan’ı ziyaret eden Avukatları Mahmut Şakar ve irfan Dündar’ a, Genel Kurmay tarafından da izlenen kameraların önünde Öcalan:

“Gidin arkadaşlara söyleyin savaşabiliyorlarsa savaşsınlar” dedi. Öcalan’ın Avukatları bu talimatla Kandil’de yapılan PKK kongresine gitti. Av. Mahmut Şakar, kongrede bir konuşma yaptı, bu konuşmada:

“Ben burada önderlik adına konuşuyorum, bu kongrede kesinlikler savaş kararı çıkmalıdır,” dedi. Ve Kongredeki çoğunluk Kani Yılmaz’ın deyimiyle savaşa karşı olmasına rağmen savaş kararı çıktı. Savaş kararı aldırdıktan sonra dağdan inen avukatlar, kararı götürüp orduya teslim etti. Abdullah Öcalan’ın kardeşi Osman Öcalan bu konuda görüşlerini açıkladı:

“Diyebilirim ki, Abdullah Öcalan’la Türk ordusu arasında zımni bir anlaşma vardır. PKK lideri ordunun savaş istediğini düşünüyor ve o da Orduya göre hareket ediyor.”(166)

Söz konusu Kongreden sonra AKP iktidarına karşı gerilla savaşı başladı.PKK nın sorunu, artık Türk devleti ve ordusu değildi. Bütün sorun AKP ve onun iktidardan alaşağı edilmesi idi.

2010 Yılına kadar bu savaş ve eşliğinde Propaganda sürdü. Ve PKK yanlısı Kürtler gırtlaklarına kadar AKP düşmanlığı ile dolduruldu. Sanki doksan yıldır Kürdistan’ı işgal eden AKP iktidarı idi, sanki Dersim, Zilan, Palu Genç katliamını AKP yapmıştı, Türk ordusu ve Genel Kurmayı ise sütten çıkmış ak kaşıktı.

Bu savaş durumunun nedeninin en iyi bilen hiç kuşkusuz AKP idi. Onlar, bu işi organize eden orduya yöneldiler. Ergenekon operasyonları başladı, subaylar ve generaller peş peşe tutuklandı. Sıra İmralı adası üzerinde hükümranlık kurup Öcalan’ı kullananlara geldi. Onları, Yalçın Küçük ve Doğu Perinçek ile birlikte tutukladı.

Böylece İmralı’daki Öcalan’ı kullanım hakkı bu kez AKP’ ye geçti. Büyük bir ihtimalle MİT uzun süre Öcalan’ı dinledi. Askerlerle olan mesaisini tam olarak öğrendi. Öcalan MİT in kendisinden isteyeceği her şeyi rahatlıkla yerine getiren bir adam olduğu konusu üzerinde konuşmaya bile değmez.

Öcalan ile yeni strateji üzerinde mutabakata varılınca, onun aracılığıyla dağdaki başkanlık konseyi ile irtibata geçildi, onları ikna etmek o kadar zor değildi. Geriye gırtlaklarına kadar AKP düşmanlığı ile dolmuş halk, kadrolar, gerillalar ve militanlar kalmıştı.

Onlar ne olacaktı?

Bir numaralı düşman olarak kendilerine belletilen AKP bir günde dost olacaktı. Ve İmralı’da ki önderleri bu kez AKP ile yeni bir süreci başlatacaktı. Silahlar susacak, gerillalar tekrar güney Kürdistan’a gidecekti. Peki itirazlar olsa ne olacak tı?

Bir önceki geri çekilişte Dersim grubu sıkıntı yaratmış, hepsi imha edilmişti. Bu kez olsa, bozkır haline dönüşmüş, acı çeken kitleler bir kıvılcımla tutuşsa, yangın nasıl söndürülecekti?

MİT’in de Öcalan’ında devletin de ortak korkusu bu idi. Uyutulan, kandırılan ve uyuşturulan milyonların uyanması!

Yük dolu TIR’ın keskin bir virajdan hızla dönüş yapması gibi bir durum söz konusuydu. Devrilme ihtimali yüksektir. Bu korku, MİT ile Öcalan’ın kirli ilişkisinin ortak korkusudur. Paris katliamına neden olan, bu korkudur diye düşünüyorum.

Ve hazırlıklara başlandı, planın kod adı da ‘Lili Marleen’ di.

 

  1. Dünya Savaşı’nda ünlenen Alman şarkısının adıydı. Şarkının gerçek ismi ‘Lambanın altındaki kız’dı. Bu da Sakine ve arkadaşlarını hedefliyordu. Katliam sonrası gerek hükümet, gerek Türk devletinin derin gazetecileri, gerek KCK nin temsilcileri, gerek KCK basınının içine MİT tarafından yerleştirilmiş görevli gazetecileri ortak bir koro halinde şunu seslendirdiler.

“Abdullah Öcalan Kürt sorununun çözümü konusunda çok tarihi bir adım atmaya hazırlanırken, dış güçler, Pariste PKK kurucusu Sakine Cansız ve iki Kürt kadını katlederek, bu tarihi adımı durdurmaya çalıştılar.”

KCK yanlısı basın, televizyon ve sözlü propaganda bu temayı işledi. Türk televizyonları, Paris’te işlenen cinayetler konusunda adeta naklen yayınlar organize etti. Hep bir ağızdan katliamı yapan dış güçleri lanetlendi.

Öcalan’ın atacağı tarihi adımın önemi vurgulandı. Hemen ardından Türk ve Kürt halkının Öcalan’ın atacağı tarihi adımın arkasında kilitlenmeye çağrıldı. Milyonlar sokağa döküldü. Adından hiç söz edilmeyen, ailesi ve yakın akrabaları dışında varlığı bilinmeyen, hatta cenazesine katılan PKK sempatizanları bile; “madem bu kadın bu kadar büyüktü de, bu güne kadar neden bizim haberimiz yoktu” diye sorular sordurtan bir manzara ortaya çıktı.

Daha önce planlı bir şekilde siyasi olarak yok edilen(!) Sakine Cansız, bir gün içinde ilahe ilan edildi. Televizyon programları eşliğinde, Sakine ve arkadaşları için düzenlenen cenaze törenleri ile Kürt kitleleri, Öcalan’a ve onun MİT ile geliştirdiği kirli ilişkinin ardına bağlandı.

Bir de Öcalan İle Türk MİT’i Paris cinayeti ile; PKK deki bütün yurtsever gerillalara ve halka şu mesaj veriyordu:

“Bu sürece karşı çıkarsanız, Paris gibi dünyanın en güvenlikli kentinin, en güvenlikli sokağında bile güvende değilsiniz!”

Paris katliamının ardında Kürt kitlelerinin gözleri, duyguları, düşünceleri Paris katliamına odaklanmışken, Öcalan İle MİT’ in ortaklaşa “iş yapması” başlamıştı bile. Gerillaların ilk geri çekilişinde itiraz edenler pusulara düşürülüp katledilmiş, sorun böylece halledilmişti. İkinci geri çekilmenin start düğmesine Paris katliamıyla basılmıştı.

Mehmet Cahit Şener’in akibeti ile Sakine Cansız’ın akibeti arasındaki benzerliği tekrar hatırlatmak isterim. Mehmet Cahit Şener ve arkadaşları Kasım 1991 Tarihinde Abdullah Öcalan ve Suriye istihbaratının elemanları tarafından gece, Kamışlı’da bir evde silahla vurularak öldürüldüler. Sakine Cansız ve arkadaşları Ocak 2013 te Paris’te, bir büroda, Türk istihbaratı ve Öcalan’ın ortak adamları tarafından silahla vurularak katledildiler.

Sakine Cansız konusunda burada son noktayı koyuyorum! Ve bu yazının son bölümü üzerinde düşünüyorum!

Devam edecek!

(161) 1987 yılında Nancy II Üniversitesi Hukuk, İktisat ve İşletme Fakültesi Siyasi İktisat Bölümü’nden mezun oldu. 1988 yılında Nancy II Üniversitesi’nde yüksek lisans yaptı. 2001-2008 yıllarında ise aynı üniversitede Kamu Hukuku/Topluluk Hukuku alanında doktora yaptı Dışişleri Bakanlığı’nda çeşitli görevler üstlendi. 8 Ocak 2004-29 Eylül 2005 tarihleri arasında Kazan başkonsolosu, 15 Ekim 2007-12 Eylül 2009 tarihleri arasında Lyon başkonsolosu, 1 Kasım 2011-15 Ekim 2012 tarihlerinde Brüksel büyükelçisi olarak görev yaptı 2012 yılında MİT müsteşar yardımcılığına atandı. MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın seçimlerde aday olmak için istifa etmesi üzerine 10 Şubat 2015 tarihinde MİT Müsteşarlığı’na vekaletten atandı. Bu görevini 10 Mart 2015 tarihine kadar sürdürdü. Evli ve iki çocuk sahibi olup, Fransızca ve İngilizce bilmektedir.

(162) http://www.aydinlikgazete.com/abdullah-ocalan-mite-guveniyorum-makale,59817.html

(163) http://www.yeniyon.tv/ocalandan-sok-itiraf-kckyi-mit-ile-tartisip-kurdum/

(164) http://www.kurdistan-post.eu/tr/siyaset/atalay-hdp-mitin-talimatiyla-kuruldu

(165) https://madiya.net/index.php?option=com_content&;;view=article&id=118:zaman-gazetesinin-yaynlayamad-soeylei&catid=37:roeportaj&Itemid=56

(166) Kerkuk Kudistan, internet sitesi, Arif Zerevan’ın Osman Öcalan! la yaptığı Röportaj

Resim: Soldan İkinci kırmızı Elbiseli Sakine Cansız

 

 

 

 

Mit Ajanı Ömer Güney’in Ses kaseti

Selim Çürükkaya

1954 te Bingöl' de doğdu. Öğretmen okulundan mezun oldu. Siyasi nedenlerle on bir yıl hapis yattı. Gazeteci ve yazar. Yayınlanmış 10 Kitabı var. Siyasi mülteci olarak Almanya'da yaşıyor.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Başa dön tuşu