Kitap Yorumları

Madam Bovary

Büyük yazarlar kahramanlarının iç dünyalarını nasıl anlatmışlardı?Bu sorunun yanıtını bulmam için belli başlı kitapları edinip okumaya başladım.Her kitap bir bit pazarı gibidir, neyi ararsanız onu bulursunuz.

Selim Çürükkaya / Bu kitabı 1986 yıllarında tutsak olarak kaldığım Diyarbekır cezaevinin  hücresinde, bir yaz ayının sıcak günlerinde okumuştum.
Aradan yıllar geçti, kitabın konusu ve kadın kahramanı dışında her şeyi unutmuştum.
Son kitabım „Sırlar çözülürken”in yazımını bitirince, dünya klasiklerini yeni baştan okumaya karar verdim.
Çünkü bu kitabı yazarken, roman kahramanlarımın iç dünyalarını anlatmadaki zayıflığımı fark ettim.

Büyük yazarlar kahramanlarının iç dünyalarını nasıl anlatmışlardı?
Bu sorunun yanıtını bulmam için belli başlı kitapları edinip okumaya başladım.
Her kitap bir bit pazarı gibidir, neyi ararsanız onu bulursunuz.
Ben şu anda kahramanların hangi kelimelerle nasıl yaratıldığını araştırıyorum.
Bunun için yeniden, yani 2007 nın son ayında Madam Bovary’ i  okudum.
Türkçe olarak okuduğum kitabın çevirisi Sonat Kaya’ ya aittir.
Kitabın yazarı, Fransız “Gustave Flaubert “adında Hukuk fakültesini terk etmiş bir cerrah ve profesörün oğludur.
12 Aralık 1821 de doğmuş, 8 Mayıs 1880 de ölmüştür.
Madam Bovary yazarın en önemli eseridir.
Yazar Kitaba Charles Bovary isimli bir çocuğun yaşam öyküsüyle başlıyor.
Silik, tembel bir çocuktur Charles, zor bela pratisyen bir doktor olur, dul bir kadınla evlendirilir.
Yazarın asıl amacı, daha sonra Madam Bovary olarak tanınacak olan Emma adlı genç kızı anlatmaktır.
Bir rahibe okulunda yetişen Emma’ nın düşleri, daha genç yaşlardayken rahibeliğin sınırlarını çoktan aşmıştır.
Yazar bu genç kızı anlatırken, olayın geçtiği o dönemdeki Fransız kasabalarını, köylerini, insanlarını, geleneklerini, göreneklerini, insanların giyim ve kuşamlarını en ince detaylara kadar anlatmıştır.

Charles’ in evlendiği dul kadın ölünce, Emma’ nın hasta babasını tedavi etmeye gider, bir çiftlik evinde Emma’yı görür. Çekingen ve içine kapanık biri olduğu için Emma’ ya açılmaz. Konuyu babasına açmak ister ama anlatamaz. Ne anlatmak istediğini Emma’ nın babası söyleyince, onu onaylar.
Neticede Emma, Charles ile evlenir ama Emma’ nın  düşleri Charles’ in koyduğu sınırlara haps olmaz.

Kitabın ilerleyen sayfalarında bir kadının iç dünyası, duyguları, özlemleri, heyecanları, sevgisi, hayal kırıklıkları öylesine güzel anlatılmış ki; Madam Bovary gözlerinizin önünde canlanır ve sizi kendisine hayran bırakır. Onunla birlikte aşka gelirsiniz, onunla birlikte dikenli tenha yollardan sevgilinize gizlice koşarsınız, Rodolphe’ nin yalanlarına onunla birlikte inanırsınız.

Ve bir mektup ulaşır elinize, ulağın elinden alır, elleriniz titrer, kalbiniz hazan yaprağı gibidir… Dudaklarınız mırıldanır, kedi çevikliği ile tırmanırsınız merdiven basamaklarını sessiz…. Kimselerin sizi görmesini istemezsiniz, mektupla baş başa kalmak düşüncesi sizi esir almıştır. Kapıyı kapatır, sürgüyü çekersiniz, okumaya başlarsınız ilk kelimeyi, kalbiniz yerinden fırlar gibi, elleriniz ayaklarınız dansa tutuşur, gözleriniz bulanıklaşır, dudaklarınız “tanrım” bile demeden, terk edildiğinizi anlarsınız…..

Ve dışardan kulaklarınıza bir at arabasının atlarına ait nalların hızla uzaklaşan sesi ulaşır.
Nal sesleri ruhunuzda yankı yaparak uzaklaşır…
Terk edildiğinizi anlamışsınız….
Mektup elinizden düşmüş, olmayan hançerle arkanızdan vurulmuşsunuz!

Hiç bir şey olmamış gibi odanızdan çıkmış, kocanızın veya karınızın bulunduğu yemek odasına gitmişsiniz.
Metin olmaya çalışmışsınız ama kalbiniz dayanmamış, haykırmış, beyniniz sizi idare edememiş, ayaklarınız sizi taşıyamamış, yere serilmişsiniz!
Sonunuz hastane olmuştur…

Zaman bütün yaraların ilacıdır.
Yokluğunuz içinde var olmuşsunuz
Acılarınız size güç vermiştir
Evinize geri dönmüşsünüz, kocanız veya karınızla mutlu olmaya çalışmış, buluşmuşsunuz..

Ve gün gelmiş Lêon’ da hayatınızdan çekilmiştir.

Aradan yıllar geçmiş, kocanızın borcunu ödemek için, önceden size taptığını söyleyen, bir müddet sonra sizi terk edip bir daha ortalıkta görünmeyen Rodophe’ ye gitmiş, üç bin frank istemişsiniz.
O hiç tereddütsüz „benim o kadar param yok” demiştir size.

Yıkılmış bir ruh haliyle „demekki yok” kelimelerini sayıklayarak, kaldığınız kasabanın eczanesine gelmiş , kimsenin olmadığı eczanede arsenik içerek eve gitmişsiniz. Oturup bir mektup yazmış ve kocanızın gözleri önünde  debelene debelene ölmüşsünüz.
Zavallı kocanız yaşadığınız her şeyi çok sonraları Lêon’a yazdığınız mektuplardan öğrenmiştir.
Rodophe ile yüz yüze gelmiş, utanmış ona bakmaya, seni ilk defa kıskanmış……

Ve bütün bunlara kalbi dayanmamış.
Bu son sahneyi yazar şöyle nalatmış:
Ertesi gün, Charles gidip çardağın altında bir sıraya oturdu. Kafesten gün ışıkları süzüyordu, asma yapraklarının gölgeleri kumlara seriliyordu, etrafa mis gibi yasemin kokuları yayılmıştı, gökyüzü masmaviydi, kuduz böcekleri çiçek açmış, zambakların arasında vızıldıyordu. Charles, tıpkı toy bir delikanlı gibi, acı dolu kalbini dolduran belli belirsiz aşk buğuları içinde adeta boğuluyordu.

Saat yedide, öğleden beri babasını görmemiş olan küçük Berthe, akşam yemeğine çağırmaya geldi onu.

Charles’in  başı duvardan yana devrilmişti, gözleri kapalı, ağzı açık, ellerinde uzun bir tutam siyah saç tutuyordu.

Baba hadi gelsene!” dedi küçük kız.

Babasının oyun oynamak istediğini sanarak, onu hafifçe itti. Adam yere düştü. Ölmüştü.”

Bu ara bir tesadüf sonucu  Lêon isimli eski bir göz ağrınızla tekrar karşılaşmışsınızdır.
“Bir aşkın ateşi, ancak başka bir aşkın ateşiyle söndürülebilir” sözünü hatırlamışsınız.
Ve kendinizi ödeyemeyeceğiniz borçların altına sokarak Lêon la otel odalarında

Favori olarak ekle (125) | Bu yazıyı web sayfanızda alıntılayın | Görüntüleme sayısı: 5813

Selim Çürükkaya

1954 te Bingöl' de doğdu. Öğretmen okulundan mezun oldu. Siyasi nedenlerle on bir yıl hapis yattı. Gazeteci ve yazar. Yayınlanmış 10 Kitabı var. Siyasi mülteci olarak Almanya'da yaşıyor.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Başa dön tuşu