Hevler Konferansından bir şey çıkar mı?
Selim Çürükkaya / Uzun süreden beri iki konu hakkında yazamadım. Okuyucularımda soruyorlar, hatta beni sıkıştıranlar bile vardır. Güney batı Kürdistanda olan bitenler ve Hevler’de toplanacak olan Kürt konferansını niye yazmıyorum diye. Her iki konu şu anda Kürtlerin umudu haline getirilmiş durumdadır ve çok hassas olmak gerektiğini bildiğim için bekliyordum. Şimdi yazacağım ve ayrı iki makale olarak yayınlayacağım:
Önce Hevler’ de toplanacak olan kongreden başlayayım. Benim yazdıklarımı takip edenler bilirler; ben bir olay ile ilgili düşüncelerimi söylerken, geçmişte olan bitenleri hatırlar, kafamda tartar biçerim ve yeni çıkan durum ile ilgili düşüncemi öyle izah ederim. Yani toplumsal bir hafızaya sahibim, bende bu gün, bu gündür, dün dündür, geçmişi silip atalım gibi bir zihniyet yoktur.Herkes geçmişinin toplamıdır, geçmişini atarsa geriye bir kabuk kalır ve kabuktan ibaret olanlardan bir keramet çıkmaz! Hevler de kongre toplanacak denince benim aklıma bundan önce kurulmak istenen kongreler, parlamentolar, meclisler hemen geli verir.
Bunlardan bir tanesinin mağduruyum ve yirmi yıllık hayatımı yedi. Toplumsal hafızaya sahip olanlar bilir; 1991 Yılında bizler Bekaa vadisinde Kürdistan Ulusal Meclisi konusunu tartışmaya başladık. Vardığımız sonuç şu idi: Dört parça Kürdistan için söz söyleyecek, politika yapacak, Kürtleri idare edecek bir ulusal kuruma ihtiyaç vardır. Bütün kürt kurum ve partilerine gidilecek, halk, aydınlar ikna edilecek ve 400 kişiden oluşacak bir ulusal meclis kurulacaktır.
Abdullah Öcalan O zaman:”bende dahil herkes bu meclisin hizmetinde olacaktır”dedi. Ve Kürdistan’ın dört parçasında Avrupa’ da, Rusya’ da, Kürdistan Ulusal meclisi tartışmaları başladı.
İş yalınız tartışma ile kalmadı, Avrupa’ nın bütün büyük kentlerinde binlerce kişinin katıldığı kitle toplantıları düzenlendi. Burada saatlerce kurulacak olan meclisin nitelikleri ve gerekliliği anlatıldı. Radyo ve gazeterelerle ropörtajlar yapıldı. Ardından seçimi yapacak olan kurullar oluşturuldu, PKK dışındaki bütün Kürt örgütlerinin seçimlere katılması için çalışmalar yapıldı, seçimlerin yapılabileceği alanlarda demokratik seçimler yapılacaktı, seçimlerin yapılamayacağı alanlarda ise halkı temsil etme yetkisine sahip olan şahsiyetler meclise çağrılacaktı, örneğin Türk parlementosunda milletvekili olan 12 Kürt parlamenter, halkın oyları ile seçilmiş belediye başkanları, bazı sendika başkanları, bazı kanaat önderleri, şeyxler imamlar…
Hatırlıyorum, bu çalışma, Kürt halkında öylesine bir coşku, öylesine bir umut yarattı ki;“Rüyalarımız gerçekleşiyor” sözü kitlelerin ağzında soloğan oldu. “Nihayet makus talihimizi yendik”sözleri döküldü Kürt aydınlarının dudaklarından.
Avrupada seçimler yapıldı, 15 kişi Kürdistan Ulusal Meclisine Milletvekili olarak seçildi. Öyleki Kürdistan Ulusal Meclisi adına diplomasi faaliyetleri bile başlattık, Avrupa’da heyetler oluşturarak Amerika, Rusya ve bütün Avrupa’nın Bürüksel’ deki baş konsoloslarına Kürdistan Ulusal Meclisinin kurulduğunu duyurduk. Kürdistan Ulusal Meclisi adına Avrupa parlamentosu başkanı, Belçika dış işleri bakanı, Hollanda ve Hamburg parlamentoları ile görüşmeler yaptık.
Bizim faaliyetlerimizi çok yakından izleyen ve gören zamanın Türkiyesi, derhal müdahale etti. Turgut Özal Mam Celal’ı Ankaraya çağırdı, Mam Celal Ankara’ dan Şam a geçti, Hafız Esat ile görüştü. Bir gün sonra benimde bulunduğum bir evde, mam Celal ile Öcalan bir saat kadar gizli bir görüşme yaptılar. Celal Talabani kaldığımız evi terk edince, Öcalan bize dönerek: “Bu ulusal meclis sözünü sakın olaki hiç kullanmayın, bu Suriye buna karşıdır, başımıza iş getirirsiniz” dedi.
Birkaç gün sonra ulusal meclisin oluşumunu organize edenlerin bir numaralı sorumlusu olan ben, Öcalan’ ın talimatıyla iki Suriyeli kürt tarafından tuttuklanarak bir hücreye konuldum. Ulusal meclise gelen 136 kişi için Öcalan Şam’dan telsizle Osman Öcalan’a talimat verdi: “Bu ulusal meclise gelenler, bizim olanaklarımıza konmak için gelmişler, eğitin, adam olanları cephe çalışmalarına katın, olmayanları sınırın o tarafına atın nereye giderlerse gitsinler,” (Öcalan’ ın teisz konuşmaları) dedi.
Ve gerçekten o insanların çoğunu başı boş bıraktılar, kimi Türkiye’ ye giriş yaparken pusulara düştü. Boksör İbrahim İncedursun grubu gibi, kimileri jitemin hedefi oldu öldürüldü, Avukat Faik Candan ve arkadaşları gibi. Kimleri Türk istihbarat teşkilatı tarafından yakalanarak 12 yıl hapiste yatırıldı, İsmet Aydoğdu ve arkadaşları gibi, Kimileri ise Avrupa’ ya ulaşarak bir köşey çekildi. Öcalan’ın deyimi ile “işe yarayan” bazıları da gerillaya katılarak yaşamını yitirdi.
Böylece Kürdistan Ulusal Meclisi’nin defteri dürüldü.
Kürtler bunun muhasebesini yapmadılar? Bu konuyu tartışmadılar.
Hani bizim meclisimiz?
Niye kurulmadı sorusunu sormadılar!
Kim veya kimler bu meclisi hangi amaçlarla dağıttı, fesh etti diyemediler!
Diyenlerde susturuldu.
Susturulmayanlarında sesi kimseye gitmedi.
Kürtlerinin beklide suskunluğundan korkanlar, bu kez kitleleri oyalamak için yeni bir tezgah kurdular, Ulusal Meclisin daha cenazesi bile kaldırılmadan bütün Kürt örgütlerinin temsilcileri Şam’a çağrıldı. Geniş bir cephenin kurulacağı ve Ulusal meclisin bu cephe tarafından kurulmasının daha mantiki olduğu söylendi. Buda Kürt halkı arasında büyük bir sevince neden oldu ve beklide Ulusal Meclis için bundan dolayı kimse yas bile tutmadı.
Aradan tam bir yıl geçti cephe kurulmadan dağıldı.
Siyaset boşluk kabul etmez kuralından hareket ederek Yaşar Kaya Zübeyir Aydar ve bir grup Kürt politikacısı Şam’a çağrıldı, kendilerine: “Gidin Avrupada sürgünde kürt parlementosunu kurun” denildi ve şu tehdit yapıldıktan sonra yollandılar: “Sizde ulusal meclistekiler gibi bana karşı savaşırsanı kıçınıza bir vururum nasıl döneceğinizi bile bilmezsiniz.” Ulusal meclis HEP ve DEP süreci üzerine öcalanın büroşür olarak yayınlandı)
Büyük bir coşku ve büyük bir umutla kurulan Sürgündeki kürt parlementosu, bir kaç yıl aradan geçmeden ikna edilip İmralı ‘ya götürülen Öcalan’ ın tek bir talimatıyla dağıtıldı. Bu parlamentonun beklide en yaşlı ve en deneyimli üyesi Avukat, diplomat İsmet Şerif Vanlı tepkisini 70 sayfalık Fransızca bir yazı ile dile getirdi. Kürtler İsmet Şerif Vanlı’ nın eleştirilerini hala bilmiyorlar!
Parlamentonun başkanı konumundaki Kürt siyasetçi Yaşar Kaya Parlamentosunun neden dağıtıldığını açıklayamıyor bile ?
Sürgüngünde Kürt parlemantosu dağıtıldıktan sonra Bürüksel’ de ve Diyarbakır’da kongreler kuruldu. Hepsi de oyuncak! Saddamın meclisinden beterler. Emirle kuruluyorlar emirle kapanıyorlar.
Hepsi çoşkuyla kurulurlar sessizce kapanırlar. Kapandıklarında veya dağıtıldıklarında herkeste bir hüzün / hüsran görülür, kimse tek soru sormaz.
Hevler’ de yapılan konferansata Öcalan tarikatından ayrılanlar dışında bütün Kürt örgütleri var. Bundan dolayı bundan bir umut çıkar diyenler de var. Ama ben surularımı sorayım:
Şimdi Hevler’ de Kürt konferansı toplanıyor dendiğinde biz bunları düşünmeyecek miyiz?
Bu konferansa kim karar verdi?
Kürt halkı mı?
Kürt halkını temsil eden siyasi partiler mi?
Hayır!
Bu konferansın yapılmasına karar veren Türkiye cumhuriyetidir.
Türkiye Cumhuriyeti nasıl olurda bir Kürt konferansına karar verir?
Verir!
Ergenekon Örgütünden AKP ye sığınan Öcalan, 21 Mart 2013 tarihinde cezaevinden gönderip Diyarbakır da Sırrı Süreyya Önder’e okuttuğu metin, Türkiye devletinin bu günkü resmi görüşünün aynısıydı.
Bu metindeki görüşler, anlayan bir azınlık ve anlamayan çoğunluk tarafından alkışlandı. Konferanslar önerisi bir talimat olarak, MİT in düzenlediği, kontrol ettiği, benimsediği, organize ettiği görüşmeler sonucu Qandil’e ulaştırıldı. Buna göre Bürüksel, Ankara, Diyarbakır ve Hevler’de birer konferans yapılacak ve bütün Kürt örgütleri bu konferanslara davet edilecekti.
Peki ne olacaktı bu konferansların amacı?
Sırrı Süreyya Önder’e okutulan metindeki stratejiyi ve düşünceleri bütün Kürt örgütlerine benimsetmek….
Peki milyonların Diyarbakır’ da alkışladığı görüşleri benimsemek kötü mü?
Dalkavukların ve yiyicilerin bilerek, halkın bilmeden alkışladığı bu görüşleri benimsemek kötüdür!
Bununla Türk devleti ile bir pazarlık, bir ittifak olmaz, demek istemiyorum. Tam tersine meşru ve açık bir ittifak yapılmalıdır diyorum. Türkler ile Kürtlerin üç tarihi ittifakından söz edilir. “Malazgirt savaşı” ittifakı, “Çaldıran savaşı” ittifakı, “Kurtuluş savşı” ittifakı. Kürdistan ülkesi ve Kürt halkı eğer bu gün bu halde ise bu üç ittifakı yanlış yaptığındandır.
Birincisinde, Türk birlikleri müslümandır, Malazgirt’ teki hırıstıyan Bizansa saldırmıştır diye Kürtler yardıma gitmiştir. İkincisinde Yavuz sultan Selim Kızılbaş şah İsmail’ e karşı savaş açmış diye Sunni Kürt beyleri ve aşiretleri onun yanıda yer elamıştır.
Üçüncüsünde, birinci dünya harbinde yenilen Osmanlı subayları Egede Yunanlılara karşı savaşırken Urfa’ da Antep’ te Maraş’ ta Kürtler Fransızlara karşı savaşmıştır.
Her üç savaştan sonra devletleşen büyüyen güçlü olan Türklerdir veya Türk devletidir. Kürtlere ezilmek katl edilmek bastırılmak, susturulmak, kandırılmak, kullanılmak kalmıştır.
Biz Kürtler yeni bir oyuna artık gelmemeliyiz!
Kardeşim seninle itifaka varız, sen benim ulusuma ne gibi haklar tanıyacaksın?
Bizi bir millet olarak kabul ediyor musun?
Bizim millet olarak 2500 yıldır bu topraklar üzerinde yaşadığımı biliyor musun?
Millet olmaktan doğan bütün haklarımızı kullanmama saygı duyuyormusun?
Bunları bütün dünyaya açıklayacakmısın?
Eğer bunlara uyacaksan seninle her türlü ittifak yapmaya ortaklıklar kurmaya hazırım!
Türkiye devleti buna yanaşıyor mu?
Niye yanaşsın ki?
Kürtlerden bunu isteyen kaç kişi var ki?
Hali hazırda Kürtler tek bir kişiye indirgenmiştir.
O kişi de İmralı da ve devletin emir kulu konumundadır.
Söyleyeceklerimin özeti şudur: Türkiye cumhuriyeti Hevler konferansı ile biz Kürtlere (dört parçadaki Kürtlere) hamilik yapmak istiyor… Biz tarihte bize yapılan hamiliğin ne olduğunu biliyoruz artık!
Bunun için yasal , açık, uluslar arası geçerliliği olan bir ortaklık istiyoruz.
Hevler’de toplanacak olan konferansa belki Kürtler umutla giderler, ama bir yıl sonraki hüsranları bir yıl önceki umutlarından daha büyük olacaktır.
Kardeşinizi veya ablanızı veya babanızı kayıp etmişsiniz, bin yıl aramış, bulamamışsınız, birden onların yaşadığını duymuşsunuz, sevinmiş, ayağa kalkmış, onlara doğru büyük bir coşku büyük bir umutla koşmuşsunuz ve tam babanızla, kardeşiniz, ablanızla kucaklaştığınız anda, onların eliyle arkadan keskin bir hançerle vurulmuşsunuz!
Hevler ve bir iki yıl sonrasını böyle görüyorum.
Umutsuzmuyum?
Ne olur bana umut verin!