Selim sırları çözerken
Alaahttin Kapan Arabanda iki çocuklu bir eşi olmasına ragmen İskendurun`lu Arap uşağı Songül isimli (o tarihlerde bazı siyasi kürt grupların deyimiyle kuşkulu) bir kadınla kalır. Sovyetlerin Emperyalist bir ülke olduğunu savunan başka bir Kürt örgütün lider kadrolarını ortadan kaldırıp onların tabanı üzerinde planlar yaptığı, ama başarlı olamadığı söylenir."
Mustafa AK /Selim Çürükkaya`nın “Sırlar Çözülürken” Kitabı, bir belgesel roman ya da dedektif öyküsü tadında okunabilir bir yapıt. Kitabın konu ettiği 70`li 80`lı yılları hatırlamayan okuyucular Gazeteci Delil Demir, sevgilisi Roza ve eski bir gerilla arkadaşı olan Ferhan`nın bugünden 40 yıl öncesine kadar uzanan sürecin sır perdesini aralamak için giriştikleri heyecanlı bir yolculuğa birlikte çıkabilirler
Doğrusu, roman bunu yeterince hak ediyor. Ama biz o dönemleri yaşayanlar, yapıtı belgesel bir roman olarak algılamak isteriz. Çünkü kitabın ana öyküsü; yaşanmış olaylara dayanarak, PKK hareketinin TC ile olan karanlık ilişkilerini, sır perdesini aralamayı amaçlamaktadır. Bu bakımdan kitabı yazınsal niteliklerinden çok işlevsel olarak önemsiyoruz. Ve önemsediğimiz bir başka nokta; Kürdistan ve Türkiye sınırlarını aşarak, Orta doğudan Avrupaya kadar pek çok alana yayılmış ve bu alanlarda iktidarlaşmış olmanın avantajıyla korku, sindirme ve yönlendirme eylemleriyle PKK gibi bir oluşuma karşı, Selim Çürükkaya`nın kimi eksikliklerine rağmen tutarlı aydın duruşunu kutlamak gerekiyor.
Yazar, öykünün girişinde okuyucuyu oldukça zor ve tehlikeli bir yolculuğa çıkarmadan önce, Lübeck kentinin tarihi mimarisini ve doğal güzelliklerinin tasviriyle kısa, hoş ve romantik bir an yaşatır. Ama telefonun öbür ucunda, Irak`ta yabancı bir ajans muhabiri olan Rebekka Royman, gazeteci Delil Demir`in eski gerila dönemlerinde, bir kız arkadaşı ile girdiği duygusal ilişkinin ürünü olan kızı Lori`nın PKK tarafından kaçırıldığını bildirmesiyle beraber, tarihle cilveleşen okuyucuyu, bu romantik andan bir çırpıda uzaklaştırarak, sırlarla dolu PKK tarihinın ürkütücü olaylarının karanlık dehlizlerinde devam eden sersem edici bir sürecin içine sürükler.
Delil, İran`lı bir gazeteci arkadaşının yardımıyla, İran vizesini alır ve sevgilisi Roza ile kızı Lori`ye ulaşmak üzere bölgeye gider ve eski arkadaşlarından yardım ister. Ancak; Delil, kızı için yardım arayışındayken, eski gerillalardan Ferhan ile tesadüfen bir araya gelmesi ile her şey değişir. Ferhan`nın Delil`e, öldürülen bir başka gerillanın ceplerinde bir yerde gömülü olan bir pusulanın varlığından söz etmesi ile arayış, bu pusulanın bulunmasına ve bu pusulada yer alan bir şifreyi çözme çabasına dönüşür. Söz konusu bu pusulada, gerilla grubunda, T.C. bağlantılı ilişkilerin belirlenmesi üzerine 40 yıllık PKK sürecine ilişkin gelişen olaylar, mercek altına alınmaya başlanır ve sonuçta bu hareketin arkasında devletin rolüne ilişkin bulgular ele alınır.
Romada işlenen devlet ve PKK ilişkisinin perde arkasını örnek olaylarından biri, PKK (o dönemler UKOCU olarak bilinen) grubun önde gelen kadrolarından biri olan Haki Karer’in öldürülmesi olayıdır. Bu olaya ilişkin PKK`nin aktarış biçimi: Haki, “Sterka Sor”un lideri Alaattin Kapan’la politik bir tartışma için buluşur ve “devletin kurduğu Sterka Sor” ve yine “ajan görülen bu örgütün lideri Alaattin Kapan, pusu kurup Haki Karer`i öldürmüştür.” Gazeteci Delil Demir, PKK söyleminin dışına çıkmaya çalışarak, Haki Karer ile muhatap olan Alaattin değil, Baki Ateş adlı şahıs olduğu anlatılır. Ancak Haki`ye ateş edenin Baki Ateş Olduğu bilgisine ulaşan, Delil doğru bir iz pesindeymiş gibi görünse de, PKK`nin anlatımındaki gibi, sekter/provakatif olan salt “Sterka Sor” oldğuna dair bir tema, onun diyaloglarında da görülmektedir.
Gelişen diyalog:
“Ulan burada ne işiniz var sizin? Hepiniz ajansınız, diye bağırdı! Bu arada oturduğu yerden kalkan Haki ile boğuşmaya başladı. Haki onu altına alınca, Baki Ateş, elini beline götürerek tabancasını çekti. İki el ateş etti… Veli Tayhani ile Bozan Aslan onu yakalamak için üstüne yürüdü…”
PKK`nin aktardığı biçimiyle; Haki`ye kurulmuş bir kumpas olarak düşünecek olsak; Haki Karer ve arkadaşları, çok iyi niyetli bir tartışmaya gittiklerini düşünebiliriz. Eğer olup bitenleri tarafsız bir gözemle irdelersek, karşımıza bir çok cevapsız soru çıkar. Baki Ateş ve arkadaşları ile Haki Karer ve arkadaşları arasındaki çatışmayı başlatan diyaloğun ayrıntılarını başka türlü anlatanlar dava, ama, olası bir çatışmanın bulguları bilinmektedir. Bu bulguları aktarmadan önce, o dönemin tanıkları tarafından, olayın oluş biçimine ilişkin aktardıklarını okurlarla paylaşmak isterim.
Romanda geçen aktarımın aksine, ilk sekter tutum Haki Karer`den geliyor. Bu sekter tutum; Haki, karadenizlilere özgü bir heyecanla izah ve tolere ediliyor. Haki`nin politik tartışma kültürü dışına çıkarak olayın muhattaplarına yaptığı sataşma, onun karadenizlilere özgü heyecana verilmesi akla uygun bir izah olup olmaması bu ayrı bir konu, ama o dönemleri yaşayanlar iyi hatırlarlar; sol gruplar kendi aralarında yaptıkları tartışmaların hangisi kavgasız geçmiştir? Üstelik PKK`nın bu konuda sicili hiç temiz değildir.
Bu yazıyı yazarken konu ile ilgili küçük bir araştırma yaparken,ı sitesinde Zeynel Aslan imzalı bir yazı okuduk. Aslan`nın yazısında Baki Ateş`e dayanarak aktardıkları bizim bilgilerimizi de dogrular nitelikte ögelere rastlıyoruz. Aslan, söz konusu yazısında söyle der:
Bir başka not:
‘Tartışmak için her iki tarafın muhatabı, örgüt şefleri Apo ve Alaattin`dir. İki taraf da şeflerini temsilen geldiklerinin iddiası üzerine, karşılıklı küçümseyici atışmalar ve küfürler izlenince, Haki Karer, Baki Ateş’i altına alır, fiziki olarak yetersiz kalan Baki, silahını ateşleyerek tek kurşunla Haki Karer`i göğsünden vurur. Bozan Aslan, Haki Karer`i hastahaneye ulaştırmaya çalışır. Bu uğraş içinde Bozan Aslan`ı polis gözaltına alır.’ Bu süreçten sonra Haki Karer’le başka bir süreç başlar, ama şimdilik burada duralım ve dediğimiz bulgulara dönelim.
Bu yazıyı yazarken konu ile ilgili küçük bir araştırma yaparken, Rızgari sitesinde Zeynel Aslan imzalı, 24.12.2006 tarihli “1976-77 Antep olayları Haki Karer ve Alaattin Kopan’ın öldürülmesi” başlıklı yazıda Baki Ateş`ten aktardıklarından kimi öğeler bizim bilgilerimizi de dogrular niteliktedir.
Aslan`dan aktaralım:
“…bu örgütün önde gelenleri Baki Antep olayını bir zat olayın içinde olan ve silahını ateşleyen insanlardan biri olan B.A’ dan dinlemiştim.
“Antep’te siyasi faaliyet yürütüyorduk. Bize ( Stêrka Sor) ve Apoculara ilgi duyan çeşitli insanlar Kürdistan sorunu üzerinde tartışıyorlardı. Sonra daha üst düzeyde tartışmamızı bu tabanın isteği üzerine gerçekleştirdik. İlk tartışmaya ben gittim. Hakki tartışma yerine küfür etmekten başka bir şey yapmadı. Tartışma yerine kavgayı tercih ediyordu. Adeta bizi korkutarak tartışmanın dışına, kavgaya çekmek istiyordu. Çekip gitmeyi de pek gururumuza yediremiyorduk. Tekrar tekrar bizi tartışmaya çağırıyor ve esas amacı da bizi korkutmaktı. Durumu Sılo’ya (Allaatin Kopan) anlattım. Sılo (Allaatin Kopan);
Bu bölümden anladığımız; iki grup arasındaki tartışmanın daha önce bir kez yapıldığı ama tartışmanın politik bir zeminden çok küfürlü sataşmalarla geçtiğini anlıyoruz. Ve yine anlıyoruz ki iki gurup arasındaki tartışmayı sürdürüyor olmak bir prestij meselesi haline gelmiştir. Aslan`dan okumaya devam edelim;
‘…Tartışmaya gidin.’ dedi, Ancak her zamanki tavsiyesinde olduğu gibi, “Silahsız gitmeyin. Eğer silah – milah çekerlerse, senin anan ağlayacağına onun anası ağlasın’ dedi. Gittim, taraftarlarımız da kahvede toplanmış bizi bekliyorlardı. Haki’ye ‘buyrun sizi dinliyorum’ dedim. Dönüp bana “Ulan şu beş parça senin ananın amı mı?… ulan şu sosyal emperyalizm silonun babasının teorisi mi?’ diye söze girişti. Ben böyle tartışmanın olmayacağını anlatmaya çalıştığım esnada, tekme tokat üzerime yürüdü. Sırt üstü kahvenin ortasında yere serildim. Arkadaşları pek müdahale etmek istemedi. O esnada silah patladı. Ben bana ateş edildiğini düşünerek, silahımı çektim. iki el nereye tutuğumu bilmez bir şekilde ateş ettim… ”
Zeynel Aslan geç te olsa önemli bir görevi yerine getirmiştir. Ancak kimi soruların aydınlığa kavuşması için onun gibi bu olayın içinde veya etrafında bulunan insanların konuşması gerekiyor. Onlar ne zamana kadar susar bilmiyoruz ama biz yine de soralım:
Baki Ateş, olaydan kısa bir süre sonra “özeleştiri vererek, Apocu olmuş mudur? Romanın yazarı Selim Çürükkaya ve şu an PKK`dan kopan bu örgütün önde gelenleri, Baki Ateş`i hiç görmediler mı? Onunla hiç karşılaşmadılar mı? Örgüt içinde bir değerlendirme yapılmadı mı? Onunla ilgili bir şey duymadılar mı? Adam yaşıyor mu? Yoksa öldürüldü mü? Doğrusu, bu adamın konumuyla ilgili o dönemin önde gelen insanlarının haberdar olmaması pek akla yatkın gelmiyor. Aynı şekilde, konuyla ilgili eski “Sterka Sor”dan Alaattin`nın yoldaşlarından bildiğimiz kadarıyla hala yaşayanlar var. Kim bu Baki? Yoksa birilerinin kod adı mıydı? Düğümün çözülmesi için her şeyden önce Baki Ateş olayının aydınlanması gerekiyor. Onun olaydan önceki ve sonraki yol arkadaşlarının konuşma babında ahlaki sorumluluklarını yerine getirmeliler.
Haki Karer ve Arkadasları Anteb`in Çıksorut mahallesinden Düztepe mahallesine giderlerken, Mehmet Uzun, Karşıyakadaki örgüt evinden silah almaya gönderilir. (Mehmet Uzun, zamanında tartışma mekanına gerekli silahlarla dönemediği için sonraları bu örgütten ayrılınca, Karer`in öldürülmesinden sorumlu tutularak katledilir.) Siyasi bir tartışma yapılması öngörülen bir buluşmaya, neden silahlanma ihtiyacı duyulur? Silah kuşanarak bir tartışmayı planlamak, Haki Karer ve arkadaşlarının olay anında sağlıklı bir diyalog içinde olduklarını nasıl varsayabiliriz? Yok eğer, o dönemler siyasi tartışmalara silah kuşanarak gidilmesini solun çocuksu yanıyla izah ediyorsak -ki bu gerçeğe en yakın bir ihtimaldır- çatışmaya taraf olan her iki grubu da bu yaklaşım içinde görmek gerekmez mi?
Madem ki Haki`ye ve onun öldürülme olayına o kadar anlamlar yükleniyor, Gazeteci Delil ile birlikte sormaya devam edelim:
Kim bu Tünceli Veli Tayhani? İlk kez duyduğumuz bir isim. Yaşıyor mu? Bu şahısla iligili ortada bir bilgi yok. Konunun aydınlanması için bu şahsın aktaracakları önemlidir. Romanda geçen diyaloglardan çıkarsamalar yapmaya, bu kez Alaattin Kapan`ı öldürülme olayı ile devam edelim:
“Alaattin Kapan Arabanda iki çocuklu bir eşi olmasına rağmen İskenderun`lu Arap uşağı Songül isimli (o tarihlerde bazı siyasi kürt grupların deyimiyle kuşkulu) bir kadınla kalır. Sovyetlerin Emperyalist bir ülke olduğunu savunan başka bir Kürt örgütün lider kadrolarını ortadan kaldırıp onların tabanı üzerinde planlar yaptığı, ama başarlı olamadığı söylenir.”
Alaattin, Arabanda evli değil, çocukları da yok. Üstelik o dönemler yaşlı annesinin dışında başka kimseleri de yok. Sevgilisi Songül ise Kitapta anlatıldığı gibi öldürülmemiştir. Yaylacık, onun saldırıda zarar görmemesi için özenli davranır ve bunu da başarır. Ancak Songül Kuşkulu biri miydi? Bunu eski TDKP ‘liler bilir. Çünkü Alaattin kadar öne çıkmasa da, Songül de politik mücadele içindedir. Yukardaki paragrafta geçen Alaattin`e ilişkin iddianın adresi ise, okuyucunun aklına hiç kuşkusuz Kawa`yı getirir. Çünkü o dönemler, Sovyetlerin “Sosyal Emperyalist” olduğunu savunan bir tek örgüt Kawa’dır. Alaattin`nin Kawa`yla ilgili böyle bir planının olduğu iddiasını bugüne kadar bilmiyorduk. O dönemler Kawa`nın lider kadrolarından Hasan Hüseyin Yıldırım, Alaattin`le birlik görüşmeleri yaptığına ilişkin beyanlarını okuduk, ama elimizde Alaattin’e yönelik, bu düzeyde bir suçlamada bulunulduğuna dair bir bilgi yok. Bu iddianın hangi temellere dayandırıldığı açığa çıkarılmalıdır. İş, o dönem Kawa`nın yetkili organlarında görev almış olanlara düşer.
“Haki Karer: Alaattin hakında bazı bilgilere sahiptir. Ve Alaattin’in tehlikeli biri olduğunu bir kaç kez arkadaşlarına söyler.” Kitap ta yer alan bu idiaya göre Haki, tehlikeli biri olarak gördüğü Alaattin`le Tartışmak için redevu almaktan da kaçınmaz.
Ne ilginç bir çelişki! Okuyucunun da kafası karışıyor. Bu çelişkili tutumu sergileyen Haki`nın kendisi midir, yoksa sonradan Alaattin`in “MİT elemanı” olduğu iddiasını güçlendirmek için uydurulmuş kötü bir hikaye midir? Yukardaki bilgiler, izaha muhtaç görünüyor. Bu kurgu ile Alaattin`nin “MİT elemanı” olduğu” savı, bu kez Mehmet Uzun kullanılarak pekiştirilmek istendiği görülüyor.
İşte Kurgu :
“Arkadaşlar, Haki yoldaşı beş parçacılar vurmuş olabilir. Tetiği çeken Baki Ateş`tir. Onun izi sürdürülürse Alaattin Kapan`ın kapısına kadar gideceğine adım gibi eminim. Alaattin`nin izi sürdürüldüğünde Türk istihbarat örgütünün kapısına kadar gider. Buna da eminim… ”
Hikayenin inandırıcılığını pekiştirmek için Mehmet Uzun`nun kullanılması ve onun da sonraları “MİT elemanı” oduğu gerekçesiyle öldürülmüş olası kurgunun acemiliğini zaten gösteriyor. Dolaysıyla o dönemler, Mehmet Uzun`dan bu söyleme benzer hiç bir şey duymadığımızı söylemek bile gereksiz.
Roman; okuyucuyu birbirini izleyen yaşanmış olayların arkasından koşturmayı sürdürüyor. Tahmin etmek zor değildir artık. Ama yazarın teğet geçtiği bu olaya ilişkin bazı ek bilgilerle okuyucunun başını döndürecek aktarımları sürdürelim.
Okuyucunun tahmin edeceği gibi, Alaattin ortadan kaldırlacaktır. Bunun için zemin yeterince hazır hale gelmiştir. Geride kalan sorun, Ali Yaylacık`ın deyimiyle: ” bir taş la iki kuş vurmak” planını uygulamaktır. Mücadele ve cesaretiyle bir efsane olmuş Ali Yaylacık, ikinci kuş için en iyilerdendir. Zaten daha önce görevlendirilen birkaç ekip, Alaattin Kapan`nın nam salan silahşörlüğü ve cesareti karşısında işi elerine yüzlerine bulaştırarak dönmüşlerdir. Geride kalan tek seçenek, Alaattin kadar gözü kara Ali Yaylacık olmalıydı. Zaten Apo’nun dışında başka bir efsaneyi içinde barındırmayan örgüt, ona, çizgi dışına düşmeden bir nokta konması gerekiyordu. Romanda anlatıldığı gibi, Ali Yaylacık’la bu kötü görevi üstlenen kişi ikinci kuş ya da üçüncü kuş planı içinde değildir.
Devam edelim:
“Ali Yaylacık, korkutucu bir ses tonuyla: ‘Alaattin dur, sonun geldi!’ diye bağırdı. Korkuyla dönüp baktı Alaattin Kapan.. Alaattin Kapan ve kız arkadaşının ölüm sahnesi anlatılır ve asıl tartışmalı aşmaya gelir anlatım. Anlatıma göre, bu ara çok ilginç bir gelişme oldu; Ali Yaylacık`ın arkasında sokağa fırlayan eli silahlı kişilerden biri Anarşisti, diğeri de Ali yaylacık`ı hedef alarak ateş etmeye başladı. Kendilerine ateş edenlere dönüp bakan Ali ile Anarşist, önce gözlerine inanamadılar. Anarşist, elinden bir kurşun yarası aldı. Kedilerini kurşun yağmuruna tutan kendilerine Alaattin`ni vur emrini veren Arkadaşlarıydı.
Bu bölümün en önemli satırları, Ali Yaylacık ve arkadaşına Alaattin`i vur emrini verenlerce olay anında öldürülmek istenmesi. Bu iddia, Ali Yaylacık‘ın el yazmaları, Tekoşin`in 3. sayısında yayınlanmıştı. Ali Yaylacık`ın beyanlarında kendilerine beyaz bir Reno marka araba içinden ateş eden sahsın Kemal Pir olduğudur. 1979 yılında yayımlanan tartışılan bu iddiaları Kemal Pir ve arkadaşları duymamış olması düşünülemez. Elimizdeki kitabın yazarı, bir dönem PKK’nin önde gelen kadrolarındandı. Kemal Pir ile beraber cezaevinde yatmıştı. Dışarıda veya içeride konu ile ilgili bir değerlendirme veya bir bilgi paylaşımının olduğunu ihtimal dışı sayamayız. Keza, o dönemler aynı ekip içinde yer alan Şükrü Gülmüş, anılarında Kemal Pir`in kendisine “kullanıldık ” dediğini okuyoruz. Kemal Pir`ın “kullanıldık” iddiasının sınırları nedir bilmiyoruz. Acaba diyoruz, bu ‘kullanılma’ Yaylacık`ın Alaattin olayında kullanıldığı gibi, onun da Yaylacık`a karşı kulanılma meselesini de kapsamıyor mu?
Kitap Ahmet Bali, Bozan Aslan ve Mehmet Uzun`un katledilme olaylarını da işlemektedir. Öldürülme biçimi ve mekanlarına ilişkin sorunları sonuçta roman kurgusu içinde işlendiğini düşünerek meseleyi yazarın kurgu dünyasının bir ürünü olarak doğal görüyoruz.
Özetlersek; “Sırlar Çözülürken” den cevapsız sorular olsa da, benzerlerine nadir rastladığımız bu eserin bilimsel ve bağımsız bir duruş gösterme çabası olarak değerlendiriyoruz. Selim Çürükkaya`nın “Sırlar Çözülürken” kitabında PKK muhaliflerinden Çetin Güngör ve daha birçok cinayetin perde arkasını incelediğini görüyoruz. İnsanı şaşırtan; Sarp Kuray, Abdullah Öcalan, Pilot Necati ve daha bir dizi asker ve bürokratın aynı bulmacanın parçaları olduğunu ve romanın kahramanları gazeteci Delil Demir, sevgilisi Roza ve eski gerilla arkadaşı Ferhan’la PKK`nın çalışma alanlarında sınırları aşarak bölge devletleriyle sarmaş dolaş ilişkilere ilişkin bulmacanın parçalarını bir araya getirme çabalarını ve heyecan verici ayrıntılarını merak edenlere öneriyoruz.
Kitap Doz yayınları arasında çıkmış.
Not: 29 Mart; Ali Yaylacık`in ölüm yıldönümüdür. Onun sahsında Kürdistan ulusal ve toplumsal kurtuluş mücadelesinde hayatini kayıp edenleri saygıyla anıyoruz