Yüzbaşı Salih Yaşamını Yitirdi
Kürdistan ulusal Meclisi seçimlerinde Salih’ de Hamburg da delege olarak seçildi.Gissen’e birlikte gittik. Burada bütün Avrupa ülkelerinde seçilen 136 Delege, 15 Delegeyi milletvekili olarak seçecekti.
SELİM ÇÜRÜKKAYA / Telefondaki ses: “Yüzbaşı Salih öldü” dedi. Bu kısa cümle beni vurmaya yetti.
Sarsıldım. Gözlerim karardı, uzun bir süre oturduğum yerden kalkamadım.
“Yüzbaşı Salih öldü”
Bana bu cümleyi söyleyen, cenazenin yanındaydı, “birazdan Havaalanına gel dedi”
Kalktım, ceketimi giydim ve yürüdüm.
Salih ile birlikte yürüyordum sanki….
Onunla ilk karşılaşmam, 1992 Yılında Hamburg da olmuştu.
Uzun boylu, ince, zayıf bir adamdı.
Bizim oralıydı, benim doğduğum köy ile onun köyü arasında yaya olarak bir saatlik mesafe vardı.
1980 lerden sonra oda Almanya da mülteci olmuştu, Hamburg da yaşıyordu.
İyi bir Kürt yurtseveri idi.
Davasına gerçekten inanmıştı.
Onun inancını görenler, örgüt içinde görevlendirmişlerdi….
Salih, okumuş biri değildi, ama filozofik sözler söylerdi.
Eski çağ filozofları da okula gitmemişlerdi, Salih’ in zazaca sözleri bu Filozofların konuşmalarına benzerdi.
Kendi evinde yumuşak başlı, sessiz, sevecen bir adamdı.
Ama örgüt içinde görevli iken “acımasız” biriydi.
Zaten “Yüzbaşı Salih” lakabı da buradan gelirdi.
O davasına inanmıştı, örgüt ona ne diyor idiyse, harfiyen yerine getirirdi.
Ona göre Kürtler bir otoriteye boyun eğmeseler, güdülmezdi.
Bunun için sopası elinden hiç eksilmezdi.
Ben Salih’ in bu durumunu çok geç fark ettim.
Bir gün Bremen de dernekten çıktık, yan yana yürüyoruz.
Salih dedim, bana baktı, insanlarımıza karşı iyi davranın ki, bizimle düşmanları arasındaki farkı görsünler….
Dinledi beni..
Boynunu eğdi.
Kürdistan ulusal Meclisi seçimlerinde Salih’ de Hamburg da delege olarak seçildi.
Gissen’e birlikte gittik. Burada bütün Avrupa ülkelerinde seçilen 136 Delege, 15 Delegeyi milletvekili olarak seçecekti.
Sandık kuruldu, delegeler oy kullandılar.
Salih kesin olarak seçileceğine inanmıştı.
İki oy aldığını duyduğunda, yanında oturana: “Ceketini başımın üzerine at , kimse görmede dışarı çıkayım” demişti.
Bizim Züverli Mala Ahmed Hamburg a gelmiş, camide imamlık yapıyordu.
Bremen ‘ de bir seminer veriliyor.
Bizim Salih mala Ahmed ‘i yanına alıp bu seminere gidiyor.
Seminer de Mala Ahmed’ i kürsüye çıkarıp konuşturuyor.
Konuşmasına “Euzu billahimine şaytani racim” diye başlayınca, yezidiler toplantıyı terk ediyor.
Seminerin olduğu günün akşamı Hamburg da Salih’in evine gittiğimde, Salih ile mala Ahmed tartışıyorlardı:
Salih: “Malla, bir kere bu euzu billahimine şaytani racimi Kur ‘an dan çıkaracaksınız!”
Mala Ahmed : “Kurban, kurban, bu kur ‘an ı ben yazmadım ki ben çıkarayım!”
1993 Yılının mart ayında Almanya dan ayrılıp Şam a gittiğimde, Salih’e halka karşı iyi davranın, devran döner deyip gitmiştim. Sekiz ay sonra geri döndüğümde. Beyrut ta kaleme aldığım “APO’ nun Ayetleri” adlı kitabı bir gece sabaha kadar ona okudum.
Yazdıklarıma inandı, yaşadıklarının, yaptıklarının ne anlama geldiğini tam olarak kavradı.
Ne yapalım dedi?
Biraz düşündüm, iki yol var dedim.
İçinde bulunduğumuz yapıya karşı ya şiddet kullanırız, korkutarak insanlari kendimize bağlarız. Yada insanlara gerçekleri anlatıp bilinçlendirir, onların uyanmalarını sağlar, yeni bir yolda demokratik bir örgütle yürümelerini sağlarız. Birinci yol için ben yokum, bunu tercih edeceksek, zaten hazırı vardır, yenisine gerek yoktur. İkinci yol için sabır, azim, zaman ve kararlılık ister……
Salih meseleyi tamamen kavramıştı.
Herhalde kendi kendine yemin içti, artık hiç bir kürdü dövmeyecek, baskı yapmayacak ve korkutmayacaktı…
Evine çekildi, çocuklarına bakacaktı.
Ama örgütün kitabında ayrılmak yoktu.
Salih’ in evinin önünde gece pusu kurdular….
Arabadan inen Salih, elindeki sepha ile içeri giriyordu.
Dört kişinin ani saldırısına uğradı, elindeki sepha ile kendini savundu.
Kafasına değen sert bir cisimden dolayı gözleri karardı. Yere düştü.
Ambulansla hastaneye kaldırıldı, on gün komda kaldı.
On gün sonra olan bitenleri anımsadı…….
İyileşip evine dönünce, başkaları gibi korkudan gidip örgüte sığınmadı.
Sabırlı bir derviş gibi olan biten her şeyi izlemeye başladı.
Baskı, zulüm, korkuyla şekillendirilen insanlarla bir yere varılmayacağını ibretle gördü.
Korkunun kölesi haline gelenlere acıdı.
Geçmişte yaptıklarını içinden lanetledi.
Bundan yaklaşım beş yıl önceydi, bir arkadaşımla oturmuş sohbet ediyorduk.
Bir arabadan indi, bize doğru geldi.
Yanımıza varınca gülümsedi, “Kalkın bir örgüt kurun, insanları dövüp para toplayalım” dedi.
Ayağa kalktık, kendisi ile tokalaştık, “gel otur” dedik.
Kendisine gösterilen sandalyeye oturunca ‘size halkın tahlilini yapayım’ dedi ve anlatımını sürdürdü.
‘Bundan on yedi yıl önce bu Hamburg ‘da nerdeyse dövmediğim adam kalmamıştı.
O zaman dövdüğüm o adamlara Salih nasıl bir insandır diye sorsaydınız, hepsi bir ağızdan vallahi peygamber gibi bir adamdır derlerdi.
On yedi yıldan bu yana kimseye tek bir fiske dahi vurmamışım, şimdi Salih nasıldır diye sorarsanız, ondan daha adi bir insan yoktur diyecekler’ dediğinde biz kahkahayla gülmüştük.
İşte bu adam dün 58 Yaşında iken yaşama gözlerini yumdu.
Hava alanına gittim…
Eşi ve kızları ordaydı, birde komşuları ve akrabaları….
‘Başınız sağ olsun’ diyebildim….
Uzun bir süreden beri görememiştim Salih ‘i….
İki yıl önce Beyin kanaması geçirmişti.
Eşim ile birlikte hastaneye gidip ziyaret etmiştik.
Bir ara bayağı iyi olmuştu. Eşiyle bir lokantada karşılaşınca, birlikte Hamburg da kısa bir gemi seyahati bile yapmış, geçmişi yad etmiş, güncel durumu konuşmuştuk.
Ölüm haberini aniden aldım.
Dünya başıma yıkıldı, sanki altında kaldım.
Arkadaşım M. Sıraç Karaarslan yıllar önce Bremen ‘de yaşamını yitirdiğinde yine böyle yıkıldım.
İkisi de beyinden gitti, nedenini hala anlamadım