Orwel özellikli biyografi
PKK başkanı Abdullah Öcalan’ın Kürt lakabı kulağa hoş ve zararsız geliyor. Birçokları için bu sadece “Apo”, amca anlamında bir Kürt ismi. Fakat Öcalan iyi huylu bir amcadan başka bir şeydir: Partisinin Türkiye’ye karşı mücadelesi liderlik tarzı kadar acımasızdır.
“Ankara devleti, Şam kültü, Stalin’in sosyalizmi fikirlerini birleştiren bir adam … Mustafa Kemal’den aldığı entrika, Hafız el-Esad’dan temizlik zihniyeti ve Stalin’in diktatör doğası”, Selim Çürükkaya, Kürdistan İşçi Partisi’nin liderini böyle karakterize ediyor. Ancak, cezasız kalmıyor. Partinin kurucu üyelerinden yazar, “büyük liderin” zulümünden kaçmak için şu anda Avrupa’da saklanıyor. Çünkü kitap yazmak değil, daha önceki eleştirel açıklamalarıyla Kürt devleti için mücadele yürüten birçok kişinin Apo’nun emriyle hayatını kaybettiğine inanıyor.
PKK liderliğinin ilk neslinden sadece bir avuç hala hayatta. Kitabın ekinde yer alan listede Öcalan için çok tehlikeli hale gelen ve “en iyi şekilde temizlenmiş” olanların isimlerini içeren birkaç sayfa bulunmaktadır.
Onlar, Apo’un “ayetlerini” koşulsuz olarak takip etmek istemeyen PKK savaşçılarıydı. “Ayet” aslında Kuran’nın sözleridir. Çürükkaya bu kelimeyi kasıtlı olarak PKK şefinin ifadeleri için kullanıyor, çünkü tüm üyeler onları eleştirisiz takip etmek zorunda. Bu yüzden tüm ifadeleri kaydedilir. Basılı versiyon, partide zorunlu bir okumadır. Ayetlerine kim inanmazsa, “kâfir” olarak ölmelidir.
Çürükkaya’nın kitabı, “yüce lider” ile hayal kırıklığı yaşayan bir yerdedir. Çünkü her ikisi de aslında aynı hedefe ulaşıyorlar: Kürtler için bağımsız bir devlet yaratmak istiyorlar.
Ancak yazar bunu, diğer Kürt partileriyle de iş birliği yapan demokratik bir PKK’nın yardımıyla başarmak istiyor. Bununla birlikte, bu fikirleri gerçekleştirme girişimlerinin neredeyse tamamı zulüm ve hapisle sonuçlandı: Birincisi, Türklerin gözaltında toplam on bir yıl geçirdi; neredeyse serbest bırakılmadı, bir işçi partisi kampında “uygulamaya” girdi. PKK zindanından Beyrut’a kaçmayı başardı.
Kitabın büyük bölümleri orada yazıldı. Lübnan’da kalma, günlüğü benzeri geri dönüşlerinin çerçevesini oluşturur. Günümüz ile geçmiş arasındaki bu sıçrama bazen bu otobiyografiyi Orwell’ın özellikleriyle okumayı zorlaştırıyor.
Yazar, kitapta kendi deneyimlerinden çok şey anlatıyor. Gerçekleri ve iddiaları doğrulaması zor olan partinin nadir görülen bir iç görüşüdür.
Ancak Çürükkaya’nın hala Apo’dan saklanması gerektiği gerçeği kendisi için konuşuyor. Öcalan, kitabın sonunda Günter Wallraff ile yaptığı konuşmada yazarın iddialarının çoğunu reddetmesine rağmen, Cürükkaya’nın onu ne kadar uygun bir şekilde tasvir ettiğini kelime seçiminde teyit ediyor. Apo için “içeriksiz bir konu” ama PKK hala “gelişmek” istiyor.
Çürükkaya bunun ne anlama geldiğini gördü. PKK şefi, Türk cezaevlerindeki eski mahkumların çoğunun tehlikeli olduğunu düşündü, çünkü hapishaneler, onları Kürtler arasında zihinsel olarak bağımsız ve popüler hale getirdi. Partinin Lübnan kampında o ve diğer eski mahkumlar “rehabilite edildi” ve “hapishane kişilikleri” öldürüldü. Kişinin kendi kişiliğinin yok olmasına neden olan şey, daha sonra herkesin okuyacağı bir “özeleştiri” nin yazılmasıyla sonuçlandı. “Selim Cürükkaya’yı öldüreceksin. Böyle bir kişi olmayacak. Kendinizi tamamen unutmalı ve önderliğin söyledikleriyle dolmalısınız,” diye yazar bir talimattı.
Onun gibi iş birliği yapmayanlar hapsedildi, bazıları idam edildi.
Ancak Apo’un otoritesi sadece ideolojik sadakatle sınırlı değildir, aynı zamanda sevgi için de geçerlidir. Erkeklerle kadınlar arasındaki ilişki, Öcalan’a göre ajanlalık eşdeğerdi, evlilik yasaklanmıştı. Çünkü bu kavgadan uzaklaşıyordu. Yazara göre, PKK lideri bu “ayeti” ihlal edenler acımasızca zulüm görürken, Apo’nun kendisi bir harem kurmuştu.
Ancak Çürükkaya’nın bir PKK aktivisti ile evliydi, Apo kalıcı olarak bu evliliği bozamadı. Her ikisi de yıllarca süren siyasi ayrılıktan sonra tekrar birlikte yaşar ve Avrupa’nın bir yerindeki sığınakta korunmaya çalışır.
HANS-CHRISTIAN RÖSSLER