Makalelerim

Açlık Grevleri Sona Erdi

Çünkü Türkiye’nin hassasiyetleri nerede olursa olsun, Kürdistan’a statü verilmesine karşıdır. İran’ın hassasiyeti, ha keza Suriye’nin hassasiyeti bu konuda aynıdır. Öcalan’ın açlık grevleri ve ölüm oruçlarıyla efendilerimizin bu hassasiyetlerini Kürtlerin hassasiyeti haline getirmeye çalıştığını ancak mürit olmamış veya haysiyetini yitirmemiş Kürtler fark edebilir.

Bir de en önemlisi Kürtler için çok çok, ama çok çok gerekli olan talepleri yerine getirildi. Bilindiği gibi eylemcilerin tek bir talepleri vardı. İmralı’da tutuklu olan Abdullah Öcalan’ın üzerindeki tecridin kaldırılmasıydı. Ve Türkiye Adalet Bakanı tecrittin kaldırıldığını açıklayınca, direnişçiler zafer elde ettiklerine inanarak MİT yetkililerinin avukatların eline tutuşturdukları el yazması bir mesajla eylemlerine son noktayı koydu.

Avukatların kamuoyu ile paylaştıkları mesaja göre, Öcalan tecrite alındığı günden beri, yalınız Türkiye de değil, Ortadoğuda savaşlar, kavgalar, katliamlar yaygınlaşmıştır. Neredeyse Suriye ve Irak ta yaşanan savaşı Öcalan’ın tecridine bağlayan civciv avukatlar, Öcalan’la yapılan iki görüşmenin ardından umutlar yeninden yeşermiştir demektedirler.

https://anfturkce.com/kurdistan/Oecalan-in-avukatlari-aciklama-yapiyor-125657

Öcalan’ın tecridinin kalkması için sekiz Kürt gencini imha eden, onlarca kişinin sakat kalmasına neden olacak olanlar, bir daha devletin güdümünde ve devletin hınk deyicisi konumunda olan Abdullah Öcalan’ı tekrar devreye sokmak istemektedirler. Birinci Raund da -2000 ile 2013 yılları arasında Kuzey Kurdistandaki gençleri, halkı ve şehirleri tarumar eden Öcalan, bu kez Suriye Kürdistan’ı konusunda insiyatif alarak oranın defterini Türkiye ve Suriye rejimlerinin lehine dürmek istemektedir.
Bunu nerden anlıyorum?
Bir önceki avukat görüşmesinde yanındaki tutuklularla birlikte dört kişinin ortak imzasıyla kamuoyuna sunulan açıklamada “Suriye devletinin sınırları içinde anayasal çözüm ve Türkiye’nin hassasiyetlerine” dikkat çekmişti. Türkiye’nin hassasiyetlerine karşı her daim hassas olan Abdullah Öcalan, ‘Suriye devletinin sınırları içinde ve anayasa çerçevesinde bir çözümden bahsettiğine göre ve buna bir de Türkiye’nin hassasiyetlerini eklediğine göre, Suriye Kürdistan’ında ayrı bir statü veya Suriye Kürtleri için ulusal bir talep istemeyecek.

Çünkü Türkiye’nin hassasiyetleri nerede olursa olsun, Kürdistan’a statü verilmesine karşıdır. İran’ın hassasiyeti, ha keza Suriye’nin hassasiyeti bu konuda aynıdır. Öcalan’ın açlık grevleri ve ölüm oruçlarıyla efendilerimizin bu hassasiyetlerini Kürtlerin hassasiyeti haline getirmeye çalıştığını ancak mürit olmamış veya haysiyetini yitirmemiş Kürtler fark edebilir.

 

Altı aydan beri sürdürülen açlık grevleri ve ölüm oruçları hakkında bazı saptamalar yapmak gerektiğine inanıyorum. 1979 yıllarından beri Kuzey Kurdistan’ın bazı cezaevlerinde hak aramanın bir aracı olarak görülen açlık grevleri ve ölüm oruçları ciddi eylemlerdi. Açlık grevleri kısa süreli, kamuoyu oluşturma, cezaevi yönetimini veya hükümetleri uyarma amaçlıydı. Bu greve giren tutuklular şekerli veya tuzlu su içiyor, başka da hiç bir gıda almıyorlardı. Açlık grevinin amacı ölmek değil, karşı gücü protesto etmektir.

Ölüm orucunun amacı insanların hayatlarını ortaya koyarak hak talebinde bulunmasıdır. “Ya verirsin ya ölürüm” yasası geçerlidir. Böylesi bir eylemi sürdürenler, yalınızca su içerler. Başka da hiç bir gıda, vitamin veya sudan başka bir içecek almazlar. Diyarbakır cezaevinde geçmişte konulan ölüm orucu eylemlerinde 49. günde Cemal Arat ve Orhan Keskin yaşamlarını yitirdi. En uzun süre ölüm orucunda kalan Ali Çiçektir. O da 62. gün de son nefesini vermişti.

“Öcalan’ın üzerindeki tecriti kaldırmak” gayesi ile başlatılan açlık grevleri veya ölüm oruçları yaklaşık olarak iki ay sürmüştür. Ben buna, “vitaminli açlık grevleri” adını vermiştim. Vitaminler veya gıdalar alınmadan 200 gün yaşamak mümkün olmadığına göre, bu son açlık grevlerini başka bir başlık altında değerlendirmek gerekmektedir.

Bu açlık grevcilerinin hiç biri ölmedi, belki bundan sonra ölmeyecektir. Ama girdikleri eylemlerle başka gençlere gaz vererek sekiz kişinin ölümüne neden oldular. Muhtemelen bu sekiz kişinin ölümünü de kazandıkları büyük “zafer!” lerinin zaiyatı olarak kabul edeceklerdir.

Bu son açlık grevleri bize bazı yeni şeyler de öğretti. PKK tarihinde ilk olarak Abdullah Öcalan, yanında olanlarla birlikte bir metnin altına imza attı. Acaba bu imza ile PKK Başkanlık Konseyini içeri mi taşıdı? Bundan sonra Apo’cu taban adına kararları bu konsey mi alacak?

Bu açlık grevi ve sonuçlanmasıyla birlikte Qandil dağında üstlenen “Başkanlık Konseyi” devre dışı mı bırakıldı?

Yoksa bizim bilmediklerimiz mi var? Türk istihbarat teşkilatı MİT, Suriye Kürdistan’ındaki PYD yönetimi, Qandil ve İmral’ı üçgeni arasında mekik diplomasisi yaptıktan sonra mı Öcalan’ın önü açıldı?

Önümüzdeki günlerde bunun belirtileri ortaya çıkacaktır. Anlaşılan odur ki, altı aydan beri çalınan plak değiştiriliyor. Yeni bir masal anlatılacak ve geçmişin muhasebesi yapılmadan Kürt halkının başına yeni çoraplar örülecektir….

Bekleyelim görelim!

Selim Çürükkaya

1954 te Bingöl' de doğdu. Öğretmen okulundan mezun oldu. Siyasi nedenlerle on bir yıl hapis yattı. Gazeteci ve yazar. Yayınlanmış 10 Kitabı var. Siyasi mülteci olarak Almanya'da yaşıyor.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu