Bay Muhalif

Bizim demokrasi

Demokrasi hepimizin bildiği gibi, batı, yani gavur icadıdır. Ve aynı zamanda çok gereksiz bir lükstür. Daha ötesi, batılıların içimizi karıştırmak, başımızı derde sokmak için, icat ettikleri bol fitne- fesatlık içeren bir yönetim biçimidir.Biz koskoca Osamanlı İmparatorluğunu altı yüz yıl demokrasisiz yönettik.  Ne oldu?  Hangi sorunumuz hal edilmedi?

Selim Çürükkaya / Saygıdeğer Muhalifler,
Muhalefet cephesi oluşuyor, sesimiz gürleşiyor, her gün saflarımıza yeni katılımlar oluyor.
Bu da önemimizi arttırıyor, karşıtlarımızı korkutuyor.
Yalnız şu „demokrasi” anlayışı konusunda sizinle hemfikir olmam gerekiyor.

Çünkü şu dünyada her kes demokrasi konusunda farklı farklı yorumlara, düşüncelere, tespitlere, teorilere ve pratiklere kendini kaptırıyor.
İyi bir muhalefet yapabilmemiz için sağlıklı bir demokrasi anlayışına sahip olmamız gerekiyor.

Demokrasi hepimizin bildiği gibi, batı, yani gavur icadıdır.
Ve aynı zamanda çok gereksiz bir lükstür.
Daha ötesi, batılıların içimizi karıştırmak, başımızı derde sokmak için, icat ettikleri bol fitne- fesatlık içeren bir yönetim biçimidir.
Biz koskoca Osamanlı İmparatorluğunu altı yüz yıl demokrasisiz yönettik.
Ne oldu?
Hangi sorunumuz hal edilmedi?

Yüce padişahımız buyuruyordu, teba uyuyordu.
Her şey ne kadar da güzel gidiyordu!
Tabi arasıra padişah buyruğuna karşı çıkanlar oluyordu.
Bunlar devletimize yakışır bir şekilde asılıyor veya kazığa çakılıyordu.
Asılmayanlar veya kazığa çakılmayanlar, asılanların ve kazığa çakılanların akibetlerini gözleriyle görünce, Padişah buyruklarına tapıyor „yaşasın padişah” deyip kuzu kuzu uyuyordu.
İşte bu, bize özgü demokrasi anlayışı oluyordu.

Batılıların demokrasi anlayışında zenginler için demokrasi, işçiler, köylüler, memurlar, kadınlar için demokratik haklar vardır.

Sosyalistlerin demokrasisinde; „işciler ve köylüler için demokrasi vardır,” denilir.
Ben onları bilmem ama bizimkini bilirim.
Toplumumuz padişahlarını çok sevdiğinden, kendisi için gerekli olan demokrasiyi padişaha vermiş ve kendisini padişahın merhametine emanet etmiştir.
İşte batılılar bu durumu hazmedemedi.
Bizi çekemedi ve kendi demokrasilerini icad ettiler.

Ve uzaktan komandayla içimizi karıştırmaya başladılar.
Bilmem Tanzimat Fermanıymış, Jön Türklermiş, anayasaymış, bilmem hangi ucubeymiş!
Milletimizin yabancısı olduğu bir çok belayı piyasaya sürmüşler.
Sonunda üç kıtada at oynatmış koskocaman İmparatorluğumuzu paramparça etmişler.
İyi ki rahmetli Atatürk imdadımıza yetişti.
Batılılara restini çekti:
“Ulan” dedi,
“Size Osmanlı toprağının çoğunu vereceğim, ama şu misak – i- milli sınırları içinde demokrasinin zerresini uygulatmayacağım.
Sağ olduğum müddetçe de, ülkeyi buyruklarla yöneteceğim.
Dediklerimi yapan, buyruklarımı uygulayan parti dışında herhangi bir partinin kurulmasına müsaade etmeyeceğim.
Dernekmiş, sendikaymış, gösteriymiş, insan haklarıymış, hepsinin canına okuyacağım.
Hem böyle yapacağım, hem de dünyanın en büyük demokratı kesileceğim.
Ve bu demokratlığımı kitlelere anlatacak çok değerli aydınlar yetiştireceğim.” 

Şefimizin bu iyiliği sürüyorken, batılılar rahat durmadılar.
Demokrasiye geçmemiz için habire bizi sıkıştırdılar.
Sonunda baktık dayanamayız, bir şeyler yapmamız gerekiyordu.
Düşündük, taşındık, generallere danıştık, uygun bir taktik bulduk.
Bu taktiğe göre; görünümde batılıların demokrasisini kabul edecek, ama esasta yine bildiğimizi okuyacaktık.
Bize göre, bize özgü bir demokrasi deneyimimiz zaten vardı.
Batılılardan demokrasi dersi almak, şanımıza yakışmazdı.
Demokrasi araçtır.
Amaç milletin mutluluğudur.
Osmanlı döneminde demokrasi, yalınız padişah içindi.
Ve milletimiz mutluydu.
Padişahımız istediğini asabiliyor, kesebiliyor, sürebiliyor, kazığa çakabiliyor ve hiç bir engel tanımıyordu.
Sonsuz, sınırsız bir özgürlüğe sahipti ulu hakanımız.

Rahmetli Atatürk ve İsmet Paşa dönemlerinde de devletimizin bürokrasisi, ordusu için sınırsız ve engelsiz bir demokrasi vardı.
Bu güzelim dönemi yaşıyorken, batılılar yine işçilere ve köylülere demokrasi tanımamızı istediler.
İşte biz, bunu kabul edemezdik!
Sözünü ettiğim taktiği bunun için benimsedik.
Ve hemen devlet talimatıyla partiler, dernekler, sendikalar kurduk.
Grev hakkı, toplu sözleşme hakkı,  gösteri hakkı, seçim ve geçim hakkı ve insan hakları hakkını bağışladık.
Bunların hepsini devlet olarak, emir komuta zinciri ve Atatürk ilkeleri doğrultusunda işçilerimize, memurlarımıza, köylülerimize, işsizlerimize, öğrenci ve esnaflarımıza bağışladık.

Biz büyük devlet – millet geleneği olan bir milletiz.
Hakları vermez, lütuf ederiz.
En sağlam ve korumamız gereken geleneğimiz budur.
Teba, devlettin dediğini yaptığı müddetçe, lütufa mazhar olur.
„Her milletin kendisine göre bir demokrasi anlayışı vardır”
Bu sözü, Allah uzun ömür versin, Tanrının emriyle ölmesin, emekli Kenan paşa söylemişti.
Bizim demokrasi geleneğimiz böyledir.
Ve en iyi demokrasi, bizim demokrasidir.
Şunu size açıkça söyleyeyim; biz batılılar gibi keriz değiliz.
Batılılar, işçilerin memurların, köylülerin, berberlerin ve öğrencilerin direnişleri karşısında bir zamanlar geri adım atmışlar.
Onlara hak tanımışlar.

Bununla yetinmeyerek, vermek zorunda kaldıkları hakları yasal güvencelere bağlamışlar.
Bundan dolayı da oralarda ordu, darbe yapma özgürlüğüne bile sahip değildir.
Bırakalım darbeyi, sendikaları kaptma özgürlüğü, grev yasaklama, sansür kanunu çıkarma, olağanüstü hal ilan etme, haberleşmeyi denetleme, ev arama, işkence yapma, „dur” emrine uymayana kurşun sıkma, savunma yapmayı engelleme özgürlüğü bile yoktur.
İşte batı demokrasisi böyle bir demokrasidir.
Şimdi elinizi vicdanınızın üzerine koyun ve söyleyin.
Bizde hangi özgürlük yok?
Ordumuz istediği zaman darbe yapmıyor mu?
Darbe yapanlara kimse bir şey diyor mu?
Millet olarak alkışlamıyor muyuz?
İstendiği zaman sıkıyönetim, olağanüstü hal ilan edilmiyor mu?
Partilerimiz, dergilerimiz, sendikalarımız, parlementomuz emirle açılıp emirle kapanmıyor mu?
Zenginlerimiz bir ayda köşeyi dönme özgürlüğüne sahip değiller mi?
Adam asma özgürlüğü alabildiğine geniş değil mi?
Allah için söyleyin ülkemizde hangi özgürlük yok?

Size bir örnek vereyim,  Bizde bir General gece yarısı yatağından kalkar, darbe yaptığını açıklar, senatoyu,  parlementoyu, feshettiğini söyler. Partileri dernekleri, sendikaları, matbaaları dergileri kapatır ve  bunun karşılığında milletten alkış alır.
Sonra bu General ülkenin lideri olur.
Her türlü özgürlüğü kendine tanır.
Bu başarısı karşısında milletimiz bu Generali oy birliğine yakın bir çoğunlukla Cumhur reisi seçer.
Emekliye ayrıldığında, emekliye ayrılmadan aldığı maaşın bir kaç katını alır, devletimizin villalarında yaşar, dış seyahat harcamaları devletçe ödenir ve başımızın tacı olur.
Batıda hangi General böyle bir hakka sahiptir?

Size şunu kesinlikle söyleyebilirim ki, Fransa`da bir General gece yatağından kalktığı gibi devlet radyo ve televizyonlarından “ben darbe yaptım, parlamentoyu fesih ettim, grevleri yasakladım, dışarı çıkma yasağı koydum” derse, adamı yakalayıp hemen akıl hastahanesine götürürler.
İşte bu, bizim demokrasimiz ile batı demokrasisi arasındaki farktır.
Aynı işleri yapan bir general, biz de Cumhurbaşkanı koltuğuna otururken, Batı da tımarhaneyi boylar.
Biz önlemleri önceden almışız, askerler dışında hiç bir sınıf ve tabakaya hak vermemişizdir.
Batılılar ise; bizim başardığımızı başaramamışlardır.

Bu genel örneği işçimizin, köylümüzün, memurumuzun bir bütün olarak milletimizin devletine ne kadar sadakatle bağlı olduğunu göstermek için verdim.
Bizim işçimizde, köylümüzde ve aydınımızda devlete karşı gelme geleneği yoktur.
Allah razı olsun. Hak istemek için hiç bir zaman zora baş vurmazlar.
Zaman zaman devlete değil, hükümete karşı gelirler, hoşnutsuzluklarını belirtirler.
Biz de de biraz izan vardır canım; veririz biraz lütuf, biraz milletin birliği ve bütünlüğü, biraz Çanakkale, biraz da vatan millet Sakarya deriz, bizi anlayışla karşılarlar.

Ama zaman zaman kanı bozuk, devlet ve millet düşmanları çıkar, işçilerimizi hak alma talepleri için kışkırtır, zaman zaman işçimizin bir kısmı bunlara kanar.
İşte o zaman  asker millet olma geleneğimize dayanarak, bölükte bir kişi suç işlerse, bütün askerleri cezalandırma yöntemimizle, bütün topluma bağışladığımız hakları geri alırız ve hiç kimseden ses çıkmaz.
Niye ses çıksın ki kardeşim?
Sanki mücadele vererek mi hak aldılar ?
Değil mi kardeşim ?
Devlet büyüktür, mutlaka bir bildiği vardır.
Bir zamanlar verdi, şimdi de alıyor.
Teba, ne yapabilir?
Devlete karşı yapılabilecek bir şey yoktur.
Yeni bir emre kadar her şey durmalıdır.
Vatanperverliğin gereği budur.
Solcular eğer gerçekten devletimize, milletimize bağlıysa, bu dönemde faaliyetlerine son vermelidirler.
Ve Avrupa`ya gitmelidirler.

Orada kardeş sosyal demokratlarca terbiye edilmeyi kabul etmelidirler.
Gençlerimizi futbola, erotik filmlere, arabeske, festivallere ve fuhuşa alıştırmalıdırlar.
İşçilerimizde sakin bir kafayla çalışmalılar.
Vatanın birliği ve bütünlüğü önemlidir.
Bunun dışında her şey geçicidir.
Vatanın birliği sağlandıktan sonra:

Rahat, hazır ol!
Demokrasiye uygun adımla geçiş yapılacak!
Geç!
Emir komutayla partiler kurulacak!
Kur!
Siyasi faaliyetlere başlanacak!
Başla!
Dergiler Çıkacak!
Çıksın!
Değerli muhalifler, gerçek demokratlar işçileri ve köylülerimizi kandırıp Mustafa Kemal’in yolundan çıkarmadıkça, bize özgü bu demokrasimiz ilalebet yaşayacaktır.
Bay Muhalif
03 Şubat 1991

Rahmetli bunları düşündü.
Ve sözünün eri oldu.
Milletimiz kurtarıcısını çok sevdiğinden bütün demokrasisini ona verdi.
Ve karşılığında merhamet diledi.
Rahmetli sağ olduğu müddetçe padişahlarımız gibi asarak, keserek sorunları çözdü.
Çok şükür her kes sus pus olduğundan fazlaca sorun çıkmadı.
Sonra İsmet paşa geldi.
Şanına yakışır tek şef oldu.
Oda gıkını çıkaranları, buyruğa uymayanları susturdu.
Çok da iyi etti!

Selim Çürükkaya

1954 te Bingöl' de doğdu. Öğretmen okulundan mezun oldu. Siyasi nedenlerle on bir yıl hapis yattı. Gazeteci ve yazar. Yayınlanmış 10 Kitabı var. Siyasi mülteci olarak Almanya'da yaşıyor.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Başa dön tuşu