“Çürükkayalar arasında hem çelişkiler hem işbirliği vardı. O dönemde bunlar binlerce insanın kanına girdiler, kandırdılar, kullandılar, kendi yoldaşlarını öldürdüler. Hatta o dönem Büyükanıt’a bir suikast girişiminin olduğunu da ben çok sonradan öğrendim.”
Öcalan: Almanya suçüstü yakalandı
İSTANBUL / Almanya’nın Kürt politikasını değerlendiren Öcalan, binlerce insanın kanına girenleri koruyan bu ülkenin Muzaffer Ayata gibi hiçbir suçu olmayanları tutukladığını kaydetti. Öcalan’ın Almanya’yı suçüstü yakaladığını belirterek, “Almanya’da örgütten ayrılan bin kişi kalmaktadır. Bir dönem nasıl Barzani ailesinden 5 bin kişi alınıp Amerika’da eğitilerek geri getirildiyse, şimdi de PKK’den kaçanlar aynı şekilde kullanılmak isteniyor. Elit bir tabakayla Kürtler denetim altına alınmaya çalışılıyor” dedi
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, avukatlarıyla bir araya geldi. Edinilen bilgilere göre, görüşmede aldığı 50 günlük hücre cezasına değinen Öcalan, “Müdür ‘Elli günlük hücre cezası bitti ama bir elli gün daha yolda’ dedi.
Bilemiyorum tabi, bu 50 gün zarfında yeni hücre cezaları hazırlamış olabilirler. Bu konuşmalarım bile hücre cezası konusu olabilir. Ben buradaki uygulamalarla ilgili olarak 1980’lerdeki gibi direnebilirim de. Benim sorumluluklarım var, milyonlarca halkın sorumluluğu var üzerimde; 3-5 günlük açlık grevi de yapabilirim ama bunun halkta yaratacağı tepkiyi de düşünüyorum. Çünkü Halkın demokratik denetimi var üzerimde” dedi.
ERGENEKON 1952 YILINDA BAŞLADI
“DTP kapatılabilir ama önemli olan demokrasi mücadelelerine devam etmeleridir. Çatı partisi çalışmaları hızlanmalı” diyen Öcalan, çatı partisinin Türkiyeli tüm çevrelerin kendisini içinde temsil edeceği bir yapı şeklinde olmasını istedi. Bazı çevreler tarafından psikolojik propaganda mahiyetinde gündeme getirilen PKK-Ergenekon ilişkilerine değinen Öcalan, şöyle devam etti: “Sanırım iddianamede de PKK-Ergenekon ilişkisi ile ilgili iddialar var. Ergenekon’la ilgili bazı şeyler söylemek istiyorum. Türkiye’nin Ergenekon’la tanışması 1952’de NATO’ya girmesiyle başlar. Yani 56 yıldır Türkiye’de zaten böyle bir örgütlenme var. Ergenekon’u kurduran ve yöneten de ABD ve NATO’dur; ismini bile onlar koymuştur. Bu Türk Devleti içerisindeki çeteleşmedir.
Burada benimle görüşmeye gelen Albay, “Bu sorunu kendi aramızda, biz bize çözelim, bu alçaklar kardeşleri birbirine boğazlatmak istiyor” dedi. Ben de “Evet, bu sorunu kendi aramızda, biz bize çözelim. Dış güçlere havale etmeden, ABD’ye, AB’ye havale etmeden çözelim” dedim. Benim Ergenekon ile olan ilişkimi bu görüşmeye dayandırıyorlar. Benimle görüşmeye gelen kişi Kıvrıkoğlu’nun temsilcisi sıfatıyla gelmişti. Ben halen de söylüyorum, biz bu sorunu kendi içimizde çözelim. Bu anlattıklarımı savunmalarımda da anlatıyorum. Ben Ergenekon konusunda savcının gelip beni dinlemesini istiyorum. Bunları Savcı ile daha ayrıntılı tartışabiliriz.”
BİNDAL’İ ÖZEL KURŞUNLA ÖLDÜRDÜLER
Öcalan, şunları söyledi: “PKK içerisindeki çetelerin dış güç bağlantılarının iyi çözülmesi gerekir. Çeteleşme 1986 yılında başlar. Anlayış olarak daha da eskiye dayanır. Şahin Dönmez’le, Yıldırım Merkit’le başlayan bir süreç var. Şahin Dönmez cezaevindeyken içimize bir bayan göndermişti, Aysel’di adı. Çok garip bir bayandı. Oraya buraya koşturuyordu; Bingöl’e, Karakoçan’a gidip geliyordu. Tuhaf hareketleri vardı. Yine Fuat arkadaş, Ali Haydar Kaytan’ın eşi, ismini hatırlayamıyorum şimdi, onun da benzer şeyleri vardı. Bunların amacı PKK’yi içten ele geçirerek çökertmekti. Bunun için birçok yol denediler, kadınları kullandılar.
Özellikle Mahsum Korkmaz arkadaşın öldürülmesinde PKK içerisindeki çetelerin parmağı vardır. Öyle söylendiği gibi askerler öldürmemiştir. Benim çocukluk arkadaşım olan Hasan Bindal’ın öldürülmesi de yine çetelerin işidir. O dönem bir tatbikat vardı, Hasan Bindal gitmek istemedi, ben “git, izle, neler oluyor gör” dedim. O tatbikatta Hasan öldürüldü. Ben olay yerine gidip inceleme yaptım. Hasan’ı öldüren kurşun 300 metreden atılmıştı ve özel yapım bir kurşundu, vücuda girince patlayan bir kurşundu. Burada hedeflenen aslında bendim ve kurtulmak mümkün değildi. Burayla da sınırlı kalmadı. Bana dönük 1990, 92, 93 ve 96’da da benzer girişimler oldu ama başaramadılar. Benim etrafımı boşaltarak beni yalnızlaştırmaya çalışıyorlardı ama ben bunları görerek kendimi korumaya aldım, tedbirler geliştirdim. Onların bu planlarını boşa çıkardım. Ben bu olayı savunmamda da detaylı açtım. O dönem Star TV’ye çıkan yüzü maskeli bazı emniyet mensupları “Bize Apo’yu neden öldürmüyorsunuz diye soruyorlar, oysaki bize gelen emir Apo’yu sağ ele geçirmektir” diye konuşuyorlardı.”
BÜYÜKANIT’A SUİKAST YAPMAK İSTEDİLER
Öcalan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Zeki, Çürükkaya kardeşler ve Şahin Baliç’le devam eden ciddi bir çeteleşme vardı. Zaten bu çetelerin 90’larda Bingöl, Diyarbakır, Muş üçgeninde çalışmaları vardı, kendilerini bu alanda var ettiler. Zeki ve Çürükkayalar arasında hem çelişkiler hem işbirliği vardı. O dönemde bunlar binlerce insanın kanına girdiler, kandırdılar, kullandılar, kendi yoldaşlarını öldürdüler. Hatta o dönem Büyükanıt’a bir suikast girişiminin olduğunu da ben çok sonradan öğrendim. Büyükanıt o dönem Diyarbakır’da alay komutanıydı, televizyonlara çıkarak “PKK çok iğrenç, çok vahşi bir örgüttür” diye açıklamalarda bulunuyordu. Çürükkayalar iki kardeşini yitirmiş birinin sırtına bombaları bağlayıp suikast için göndermek istiyorlar. Sonradan araştırdım, kendi yoldaşlarını öldürmek istiyor. Demek ki öyle kirli işler var ki, bu şekilde bunları örtmek istiyorlar. Zaten iki kardeşini yitirmiş birini ölüme göndermek vahşettir.”
JİTEM ERSEVER’LE İKİYE AYRILDI
“Benim Şam’dan gönderdiğim hiçbir talimatı, hiçbir perspektifi uygulamadılar, beni ciddiye almadılar” diyen Öcalan, “Apo Şam’da kıstırılmış, burada örgüt biziz’ diyorlardı. Bu Çürükkaya sonradan bir kitap da yazdı; adını da “Bay Muhalif” koymuş. Bu kitapta bana saldırıyor. Kendi yaptıkları birçok pislik ve kirli işi, kadınla ilgili özellikle, bana mal etmeye çalıştılar. Onların yaptığı birçok şeyden benim sonradan haberim oldu. Bunların çalıştıkları bölgede aynı tarihlerde JİTEM’de etkin olarak çalışmıştı.
Hatta Çürükkaya ve Sakık’ın Yeşil’le de ilişkileri olabilir. Bunları iyi araştırmak gerekiyor. Ergenekon’a Türk Gladiosu diyorlar, ben de bunlara Kürt Gladiosu demekte sakınca görmüyorum. Doktor Ali de bu anlayıştan etkilenmiş olabilir. Doktor Ali ile giden bayan da bu alanda kalmışsa, bu anlayıştan etkilenmiş olabilir, bilemiyorum. Nitekim JİTEM’de 1993’te Cem Ersever’le ikiye ayrıldı. Aralarında sorun çıktı. Kürt sorununa uygulanacak yöntemle ilgili anlaşmazlık yaşadılar. Bir taraf Kürt-Türk çatışmasını derinleştirmek istiyordu.” şeklinde konuştu.
GÜREŞ’E SUİKASTI İDDİANAME İLE ÖĞRENDİM
Genelkurmay eski Başkanı Doğan Güreş’e yönelik suikasta da değinen Öcalan, “Benimle ilgili iddianamede Doğan Güreş’in zehirlenmesinde benim rol aldığımı söylediler. Oysaki ben bunu iddianame ile öğrendim. Ben mahkemede savcıya da bunu söyledim. Benim bu olayla bir ilgim yok, ben olayı burada öğrendim dedim. 2003-04 döneminde Özkök zehirlenme korkusuyla yemeklerini evinden getiriyormuş. Bu da tehlikenin boyutlarını, kendi iç çatışmalarının boyutlarını gösteriyor. Şam’da kaldığım dönemde yanıma gelen bazı kişiler, “Biz Tansu Çiller’i öldürelim, sorumluluğu siz üstlenin” diye teklifte bulundular. Ben bu teklifi kabul etmedim, ben ancak kendi eylemlerimizin sorumluluğunu üstlenirim dedim. Kaldı ki, ben böyle bir eylemi tasvip de etmiyordum.” dedi.
ALMANYA’NIN ÇİFTE STANTARDI VAR
PKK ve Kürtler içinde yer alan çeteleri Almanya’nın örgütlediğini ifade eden Öcalan, şu çarpıcı açıklamalarda bulundu: “O dönem örgütten ayrılan bu çetecilerin büyük bir kısmı, Çürükkaya onlar Almanya’da ve diğer Avrupa ülkelerinde rahatça yaşamaktadır. Hatta şimdiki Bakan Hüseyin Çelik’in akrabası Selahattin Çelik de Avrupa’dadır. Evleri, korumaları ve bir sürü kadın yanlarında var. Oysaki bunlar binlerce insanın kanına girmişlerdir, 15 bin insanın katilidirler. Ama Türkiye bunların iadesini istemiyor, Almanya tutuklamıyor, iade etmiyor, hatta yanlarına koruma veriyor. Muzaffer Ayata 20 yıl Türkiye’de cezaevinde kaldı, çıktıktan sonra burada kalamadan hemen yurtdışına gitti. Almanya’da tutuklandı, 4 yıldır hiçbir suçu olmamasına karşın cezaevinde. Ben Almanya’yı burada suçüstü yakaladım. Başka bir delile ihtiyaç yok. Bu bile Almanya’nın bu olaylarla ilişkisini açıklıyor.”
MOSSAD GÜNEY’E YERLEŞ TEKLİFİ GETİRDİ
Suriye’nin başkenti Şam’da yaşadığı ilginç olayları da aktaran Öcalan, “Şam’da kaldığım dönemde KDP adına geldiğini söyleyen ama sonradan MOSSAD adına çalıştıklarını öğrendiğim bazı kişiler bana ısrarla, “Buradan ayrıl, Güneye yerleş, ne istersen sana veririz, para, silah, ne istersen temin ederiz” teklifinde bulundular. Bu konuda çok ısrarcıydılar. Bu kadar ısrarcı olmalarından ben kuşkulandım. Daha sonra netleşti ki, beni Güneye çekerek kontrol altına almaya çalışıyorlardı. Ama ben bu oyunlarını boşa çıkardım. Aksiliğim tuttu, sezgilerim bana gitmemem gerektiğini söyledi, ben de gitmedim.” şeklinde konuştu. Öcalan, şöyle devam etti: “Ben Şam’dayken Melik Fırat yanıma geldi, gözleri yaşlarla dolu “Beni HADEP’in başkanlığına getir” dedi. Ben de “Ben demokrat biriyim, git kendini halka ve partiye kabullendir, onlar seni başkan yapmak istiyorlarsa yaparlar” dedim. Bu konuda çok ısrarcıydı. Doğan Güreş ve devletin bazı yetkilileri ile görüşüp yetki almış gibi bir hava yaratıyordu. Yani ben başa gelirsem bu sorunu çözerler, devlette beni istiyor gibi bir hava yaratıyordu. Ama ben taleplerini kabul etmedim. Benle görüştükten sonra Güneye geçerek Barzani ve Talabani ile görüştü. Melik Fırat’ın amacı HADEP’in başına geçerek beni ve örgütü tasfiye etmekti. Bunu başaramayınca ayrı parti kurdurdular. Derin devletle asıl bağlantılı olanlar bunlardır. Biliyorsunuz Mehmet Metiner onlarda aynı şekilde siyasal alanı denetim altına almaya çalıştılar ama başaramadılar. Aslında DTP şu an mecliste bunları aydınlatmak için çalışabilir.
ALMANYA PKK’DEN KAÇANLARI KULLANACAK
Öcalan sözlerin şöyle sürdürdü: “Aslında KDP’ye biçilen misyon 1920’lerdeki Kahire Konferansına dayanır. Bu konferans Yahudi lobisi ve İngilizlerin etkisiyle yapılmıştır. Oradaki kararlar 1946’da KDP’nin kurulmasıyla somutlaşıyor. KDP ile sadece Güneydeki Kürtler değil, Kuzeydeki Kürtler de hedefleniyordu. O dönem Faik Bucak, yurtsever bir Kürttü, bu planın bir sonucu olarak tasfiye edildi. Bucak ailesi dağıldı, bir kısmı Türk devletine sığındı, onların yanında tavır aldı, bir kısmı da Avrupa’ya kaçarak Almanya’ya sığındı. Benim açımdan Sertaç Bucak ve Almanya’nın rolü netleşmiştir. Şu anda da Almanya’da örgütten ayrılan beş yüz, bin kişi kalmaktadır. Bir dönem nasıl Barzani ailesinden 5 bin kişi alınıp Amerika’ya götürülüp eğitilerek geri getirildiyse, şimdi de PKK’den kaçanlar aynı şekilde kullanılmak isteniyor. Elit bir tabaka yaratılmak isteniyor. Elit bir tabakayla Kürtlere üstten müdahale ederek denetim altına almaya çalışıyorlar. Kürtlere küçük bir devletçik oluşturup buradan elit bir sınıf yaratarak Kürtleri kontrol altına almaya çalışan grubun başında radikal Siyonistler ve Michael Rubin gibiler bulunuyordu. Kürtler üzerinden Sandinistler benzeri bir şey yaratmaya çalıştılar. Böylece Kürtleri etkisizleştireceklerdi.”
SORUN GÜNEY’LE ÇÖZÜLMEZ
“Ben buradan Erdoğan ve Çiçek’e sesleniyorum. Bu sorun Barzani ve Talabani ile görüşerek çözülmez” diyen Öcalan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Eğer halen sorunu onlarla görüşerek çözeceklerini düşünüyorlarsa, yanılıyorlar. Çünkü onların arkasında onlarca lobi ve ABD var. Onlar varken bu sorunu sen mi çözeceksin? Dünya Savaşından sonra da bunu yaptılar, Musul-Kerkük elden çıkarken ne yapabildiler ki? Bu planlar çok eskilere dayanıyor. O lobilerin taleplerini Erdoğan ve Çiçek karşılayamaz. Bugün tasfiye edilenler ABD’nin dediklerini tam olarak yapmadıklarından da tasfiye edildiler. Çok uzun dönemdir bu sorunla ilgili hazırlıklar, planlar vardı bu sorun çözümsüz bırakılarak 2002’de AKP’ye kadar geldi, AKP’nin bugünkü durumu, soruna yaklaşımı ortadadır.”
DEMOKRATİK KONGRE PARTİSİ KURULABİLİR
Öcalan, Avrupa, Suriye, Irak ve Türkiye sahasına ilişkin şu değerlendirme ve önerilerde bulundu: “Avrupa’da çalışmalar devam ediyordur. Savunmalarımın uluslar arası bir niteliği vardır, tüm alanlar için yararlanabilirler. Brüksel’de Demokratik Uluslar Konfederasyonu veya derneği çalışmaları yürütülebilir. Bu çalışmada tüm kesimler, tüm uluslar kendini ifade edebilir, içinde yer alabilir. Benim ulus kavramım bilinen manada bir ulus kavramı değil, daha geniş bir kavramdır. Ben kadınları da, çevrecileri de ulus olarak değerlendiriyorum, bu oluşumda yer alarak kendilerini ifade edebilirler. Bu konfederasyonda devletleşmeyen uluslar yer alabilir. Bu cemiyetin çalışmalarının yanı sıra yine Brüksel’de Demokratik Siyaset ve Kültür Akademisi kurularak savunmalarımdan yararlanılabilinir. Ayrıca çalışmaların ve benim düşüncelerimin geniş bir çevreye ulaşabilmesi için Demokratik Modernite veya Demokratik Uygarlık isminde bir dergi çıkartılabilinir. Bu dergi farklı dillerde yayınlanabilinir. Örneğin Arapçaya çevrilebilir, İngilizceye çevirilebilir. Bu dergi üç ayda bir yayınlanabilir. Irak için Demokratik Federalizm Partisi oluşturulabilir. Irak’taki bütün kesimler, bütün dostlar bu çalışmada yer alabilir. İran için de Demokratik Federalizm Partisi oluşturulabilir. Suriye için Demokratik Toplum Partisi, Türkiye için Demokratik Kongre Partisi’ni öneriyorum. Bu çalışmalar dost ve yurtsever çevrelerle görüşülerek örgütlenebilir.”
DİYARBAKIR VE NUSAYBİN HALKINA ÖZEL SELAM
Öcalan, sözlerin şöyle tamamladı: ” Kadınlara da selamlarımı iletiyorum. Şimdi cezaevinde olan Türkan İpek bu çeteleşmenin mağdurlarındandır, bu konuda yaşadıklarını yazabilir. Buradan bütün kadınlara sesleniyorum: Erkeğe güvenmeyin, kendi özgücünüze dayanarak örgütlenin ve kendinizi koruyun yoksa yem olursunuz. Kendi bedensel ve ruhsal bütünlüğünüzü savunun. Özgürlük fiziki ve ruhi bütünlükten geçer.
Ayrıca Diyarbakır ve Nusaybin halkına özel selamlarımı iletiyorum. Diyarbakır halkı 1925’te bir komployu boşa çıkardı, bugün de bana bağlı kalarak bir komployu boşa çıkardı. Ayrıca Yüksekova, Nusaybin, Suruç ve diğer ilçelerdeki halkımıza selamlarımı söylüyorum.”
ANF NEWS AGENCY