Güncel

Ah Kimsizlik!

Türkiye ve Kürdistan’da tam olarak 38 yıl yaşamıştım. Ama hiç bir zaman pasaportum olmamıştı. Yani kimseler bana pasaport vermemişti. Z

 Selim Çürükkaya / Dün, yani 25.10.2011 Günü eşim ve bir kadın arkadaşla birlikte Hamburg parlamentosuna gittik. Çünkü akşam 16.30 da buraya davetliydik. Daha önce Alman vatandaşlığını kazandığımız için Hamburg belediye başkanı ve aynı zamanda başbakan biz vatandaşlık kazanan herkesi devet etmişti. Hamburg parlamentosu Almanların deyimiyle “Rathaus” çok görkemli ve tarihi bir binaydı. Burayı defalarca ziyaret etmiş, hatta 1993 tarihinde Kürdistan ulusal meclisi üyesi olarak, bu binada milletvekilleriyle resmi temaslarda da bulunmuştum.

Binanın görkemli kapısından içeri girince, çok sayıda kişinin beklediğini gördük. Enformasyon bölümünden hangi salona gideceğimizi sorduk, bize ikinci katı gösterdiler.

 Merdivende kırmızı halılar seriliydi, yukarı çıkarak kapıda bekleyen zarif bayanlara davetiyelerimizi gösterdik. Oradan kocaman bir salona girdik, karşı kapıda yüksek bir kadın heykeli vardı, elinde adalet terazisini tutuyordu. Hemen onun altına geçerek resimler çektirdik. Önümüzde gidenleri izleyerek genişçe bir salona vardık. Ön tarafa yakın bir bölümde oturduk. Yaklaşık olarak bin kişinin oturabileceği bu salonun sandalyeleri henüz boştu, ama insanlar gruplar halinde gelip oturuyorlardı. Binanın yüksekçe duvarları Hamburg manzaralı yağlı boya tablolar asılıydı. Kapıları antikaydı. Ve çok sayıda heykel canlıymış gibi bizi izliyordu.
Oturduğumuz yerin tam ortasında bir sahne vardı. Sahnenin iki tarafında altı adet bayrak dikiliydi. Bir tarafta Avrupa bayrağı, diğer tarafta Hamburg bayrağı, karşı tarafta Alman bayrağı vardı. Bilmeyenler için yazıyorum. Hamburg hem bir şehir, hem de bir devlettir. Yani bayrağı, Palementosu, senatosu, hükümeti, başbakanı, içişleri bakanı vardır. Bayrağı bölücü bir rol oynamıyordu.

Kısa zaman içinde o kocaman salon doldu. Gelenler içinde Ruslar, Brezilyalılar, İtalya’ lılar, Kazaklar, Türkler, Kürtler vardı. Hepsi de vatandaşlık hakkını kazanmışlardı. Hamburg Başbakanı  gelince, kürsüye çıkıp konuşmaya başladı. Ben ise daldım:

Türkiye ve Kürdistan’da tam olarak 38 yıl yaşamıştım. Ama hiç bir zaman pasaportum olmamıştı. Yani kimseler bana pasaport vermemişti. Zannedersem ortaokula başladığımda Bingöl nüfus dairesi tarafından bana bir kimlik verilmişti. Öğretmen okulundan mezun olunca, artık işime yaramamış, çünkü aranır duruma düşünce, kendi kimliğimi taşımamaya başlamıştım. 1 Mayıs 1980 de Diyarbakır’ da, gecenin karanlığında, bir odada polis tarafından yakalandığımda, üzerimde “Cuma Kurt” adına düzenlenmiş sahte bir kimlik bulunmuştu. “Cuma Kurt” olduğumu söyledimse de Polis, çözülmüş örgüt yöneticisi Hıdır Akbalık’ tan benim Selim Çürükkaya olduğumu öğrenmişti.

Hapse girdim 11 yıl sonra ancak dışarı çıktım ve içerde iken zaten kimliğe gerek yoktu. Sopa ile beni Türkleştirmeye çalışıyorlardı. Bende kimlik mücadelesi veriyordum. Tahliye olduğum güne kadar kimliğim olmadı. Cezaevinden çıkıp İstanbul’a gittim, yine kimliksizdim. Yeni ülke gazetesi bana bir basın kimliği verdi. Devlet bana ne kimlik ne de pasaport verecekti, uğraşsaydım kimlik alabilirdim, ama pasaportu asla vermezlerdi.

İstanbul’ da iken sık sık Kürt yazar Musa Anter ile görüşürdüm. Onun da benim gibi pasaportu yoktu. Hata bir ara: “Ape Musa bunlar bize pasaport vermezler mi dersin?” diye sorduğumda: “Oğlum ben yetmiş yaşıma geldim alamadım, sana hiç vermezler” dedi.  Pasaport alamayacağımı anladığım için, İstanbul’dan bir arabayla Meriç nehrinin kıyısına kadar gittim. Gece ve karanlıktı. Kendimi Meriç nehrinin sularına vurdum. Elbiselerim, param ve diğer eşyalarımın içinde olduğu naylon torbam suda gittiğinden, bir don katında Yunanistan’a çıkmıştım. 38 Yıl egemenliğinde yaşadığım bir devlet bana kimlik vermemiş, don katında kapı dışarı etmişti.

İlk Pasaportumu Atina’ da aldım. Pasaport adım Hıristos, soyadım Sporidis idi. Bu pasaportla Atina’ dan Yogoslavya’nın başkenti Belgrad’ a kadar gittim. Burada biletimi alarak aynı Pasaportla Şam’a ulaştım. Şam’ da, PKK evinde, Pasaportum üzerimden alınarak, bana bir örgüt kimliği verildi, kimlik adım “Mustafa” soyadım “Sabri” idi. Sekiz ay sonra Almanya’ ya gidecektim. Bana bir pasaport hazırlandı. Bu pasaport Avrupa da oturan bir Kürde ait Türk pasaportuydu. Yani Türk devleti bana hakiki pasaport vermemişti, ama ben sahtesine sahip olup, onunla seyahat ediyordum. Almanya’ ya ulaşınca, yine pasaportsuz kalmıştım.. İltica başvurusu yapıp pasaport bekliyordum.

Bu ara PEN kulübü beni Rio Djenerio da yapılan kongreye davet etti. Pasaportum olmadığı için gidemeyeceğimi bildirdim. Bunun üzerine Uluslararası PEN devreye girerek, Alman İçişleri Bakanıyla görüştü, iki gün içinde adıma düzenlenmiş bir pasaport hazırlandı ve ben bu pasaportla Rio’ya gittim. Geri dönünce, Pasaportumu Alman polisine teslim ettim. 07 Mart 1993 günü Almanya’ dan Şam’ a gitmek için Frankfurt havaalanında yine sahte bir Türk pasaportu ile uçağa binerken, Almanya’ da iltica hakkını kazandığımı öğrenmiş, ama pasaportumu almadan havalanmıştım.

Şam’ a varınca, sahte pasaportum üzerimden alınmış ve ben Bekaa vadisinde yine bir zindana atılmıştım. Hapishaneyi aşıp Beyrut’ a ulaştığımda, yine pasaportsuzdum. Ben Beyrut’ ta pasaportsuz dolaşırken, çok sonradan öğrendim  ki, Türk Generali Veli Küçük beni Türkiye’ ye, Suriye Generali Kenan Gazi beni Suriye’ye götürmek için olağanüstü çabalar harcamışlardı. Ama ben Generalleri ve diktatörleri aşarak, pasaportsuz Lübnan’a girdiğim için 40 gün hapis yatarak, 6 ay sonra Birleşmiş Milletler temsilcisi Salvatore Lombardo’ nun yardımıyla, Lübnan hükümetinin verdiği bir geçiş pasıyla, Almanya’ ya geldim.

Bremen’ de Lübnan pasaportumu polise teslim ettiğimden, tekrar pasaportsuz kaldım. Avukatım devreye girerek iltica pasaportumu hazırlattı. 1994 yılının başında ilk kalıcı pasaporta sahip oldum. Onun da bir sayfasında Türkiye dışında bütün ülkelere gidebilirdim diye yazılıydı. Türkiye yurtdışına çıkmam için bana pasaport vermemişti. Almanya da bana pasaport vermiş, ama onunla Türkiye’ ye giriş yapamazdım..

Aradan yıllar geçti, eşim ile birlikte Alman vatandaşı olmak için başvuruda bulunduk. İki yıl aradan geçince, başvurumuz geri çevrildi. Tekrar başvuruda bulunduk, yine red gelince, mahkemeye baş vurdum. Hamburg mahkemesi bizi haklı buldu, ama pasaportu verecek olan daire tekrar itiraz edince, dava yüksek mahkemeye gitti. Neticede kazandım ve Alman vatandaşı oldum. Şimdi cebimde kapı gibi sağlam Alman pasaportum var. Bu pasaport  ile her yere gidebilirim, ama Türkiye’ ye gidemem. Çünkü Türkiye içişleri bakanlığı iki bin üç yılında beni Hamburg başsavcısından istemiş.  Eski polis müdürü İbrahim Şahin’in mahkemedeki bir açıklamasına göre, Türk devletinin yüce (!) katları ölüm listeleri hazırlamış ve benim adım en üst sıralardadır


Hayatım boyunca o devletten hep dayak yedim. Daha ilkokuldayken öğretmenim Ali Vural türkçe öğretmek maksadıyla soba odunuyla avuçlarımın içini dövdü. Hapishanede komandolar, Türkleştirmek maksadıyla gece gündüz kazma saplarıyla avuçlarımın içini, ayaklarımın altını dövdüler.  Dayak attılar, hakaret ettiler, küçümsediler. Kimliğimi inkâr ettiler, pasaport vermediler. Bende onlara asla ve asla boyun eğmedim, geldim Almanya’ya, burada pasaport aldım, hem de Hamburg başbakanı Olaf Scholz’un elinden aldım pasaportu. Ve resimde gördüğünüz gibi gülümseyerek tokalaştık.

Bütün bunlardan sonra diyorum ki; Allah kimseyi kimliksiz bırakmasın.
Ve yine kim ki insanları kimliksiz bırakıyorsa payidar olmasın!

Not. 1. Resim Siyah takım elbiseli yazar M. Selim Çürükkaya, kahverengi takım elbiseli Hamburg başbakanı Olaf Scholz 

Not 2. 2017 Yılının kasım ayında Erbilde iken Alman elçiliğine gittim. Pasaportumun bir fotokopisini verdim iki gün sonra Alman elçisi İnterpol tarafından arandığımı bildirdi. Almanya daki avukatım neden adımın İnterpol kırmızı listesinde olduğunu soruncu, verillen yanıtta 2003 yılından beri İnterpol kırmızı listesinde adımın olduğunu, 50 kişiyi öldürdüğümü, Almanya dışında bir ülkeye gitmemem gerektiğini bildirdiler. Bu satırları okuduğumda elimdeki Alman vatandaşı pasaportun bile bir işe yaramadığını anladım.

 

Selim Çürükkaya

1954 te Bingöl' de doğdu. Öğretmen okulundan mezun oldu. Siyasi nedenlerle on bir yıl hapis yattı. Gazeteci ve yazar. Yayınlanmış 10 Kitabı var. Siyasi mülteci olarak Almanya'da yaşıyor.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu