Türkiyenin Yalanlarını Gözler Önüne Serdim
Ve yazma dünyama çekilip kayboluyorum. Bazen de kafa dinlemek için gezilere çıkıyorum.
Malümünüz beni Almanya’da kalmaya mahkum eden bir İnterpol proplemim vardı.
Türkiye Cumhuriyeti 2003 Yılında İnterpol’e baş vurarak benim 1991 ile 96 yılları arasında Türkiye ve Kuzey Kurdistan’da 21 eylem yaptığımı ve bu 21 eylemde tam 50 kişi öldürdüğümü iddia etmiş ve adımı İnterpol’ün kırmızı listesine geçirmişti.
Oysa ben eylemlerin yapıldığı tarihlerde Almanya’da ilticacıydım. İnterpol tarafından arandığımı da bilmiyordum. Alman devleti konuyu biliyordu ve bana bildirmemişti. Vatandaşlık hakkını kazanmak için mahkemelik olduğumdan, dosayamdaki bir paragraftan, Türkiye Cumhuriyeti tarafından Hamburg savcılığından istendiğimi ve savcılığın bu isteği red ettiğini öğrenmiştim.
Seyahat için Tunus’a gittiğimde Tunus polisi havalanından beni eşimi ve çocuğumu özel bir uçakla geri Berlin’e getirmişti. Uçağın kapısında bizi karşılayan Berlin Polisi pasaportlarımızı istemiş, havalanındaki karakolda bilgisayarda incelemiş, İnterpol ve Avrupa – pol tarafından aranmadığımızı söylemiş, “gidin Tunus konsolosluğunda şikayette bulunun” demiş ve serbest bırakmıştı.
2016 da Berlin’den Viyana’ya, oradan Erbil’e uçmuştum. Hiçbir proplem çıkmamıştı. Geri dönüşte Viyana Havaalanında gözaltına alınmış, 40 dakika sonra serbest bırakılmış, ama neden tutulduğum bana söylenmemişti.
Almanya ya döndükten 7 gün sonra Bremen’deki bir polis karakoluna gitmiş, pasaportumu polise vererek, İnterpol veya Avrupa- pol tarafından aranıp aranmadığımı sormuş, inceleme yapan polis, “sadece Avusturya ve Türkiye’de proplemin var” demişti. Ve bu tarihten sonra ben Erbil’e gidip dönmüş, Stockholm, Zürih, Paris, Venedik’ e Atina’ ya gidip gelmiştim. Ama hiçbir sorunla karşılaşmamıştım.
19 Eylül 2017 günü tekrar Erbil’e gitmiş, Bağımsızlık referandumundan sonra Erbil ve Süleymaniye Havaalanları kapanınca, geri Almanya’ya dönememiştim.
Türkiye, Suriye ve İran üzeri dönemeyeceğimi biliyordum. Bağdat üzeri dönüp dönmeyeceğimi araştırmak için bazı mercilere baş vurdum; adımın Bağdat Bilgisayarlarında olduğunu öğrendim. Bunun üzerine Eril’deki Alman konsolosluğuna gittim. Pasaportumu verdim Almanya’ya geri dönmem için yardım istedim. İki gün sonra Alman elçi beni konsolosluğa çağırdı. “İnterpol kırmızı listede adın var, durumunuz çok ağır, gövenlikli yerde kalın, hiçbir yere çıkmayın, acil olarak Almanya’ da bir avukat tutun, kırmızı listeden adınızın çıkarılması için İnterpol’e başvursun” dedi.
Alman Konsolosluğundan çıkınca, Kurdisch Gemeinde’ nin yöneticilerine durumu izah ettim. Ve o arkadaşlar, benim için bir avukat tuttular.
Avukat hangi gerekçelerle İnterpol kırmızı listesinde adımın olduğunu Alman Kriminalamp’ına sorunca, Kriminalamp neden İnterpol tarafından arandığımı izah eden üç sayfalık bir yazıyı avukatıma yolladı. Bu yazıda sıralanan cinayet listesine göre ben tam olarak elli kişi öldürmüştüm. 14 kişiyi PKK den ayrılmadan önce, 1991 ile 1993 yılları arasında öldürmüştüm, 36 kişiyi ise PKK dan ayrılıp Apo’nun Ayetlerini yazdıktan sonra 1993 ile 1996 tarihleri arasında öldürmüştüm. Yani PKK yazdığım kitaptan dılayı beni öldürmek için ararken, ben yine PKK adına 36 adet cinayet işlemiştim.
Türk devleti neden benim üzerime 50 adet cinayeti yığmıştı?
Alman devleti 15 Yıl boyunca neden bunu bana söylememişti?
Bu soruların yanıtlarını en azından ben artık biliyorum.
Bundan dolayı bunu geçiyorum.
Yedi ay Kurdistan’da kaldım. İlk uçak Erbil’den Frankfurt’a kalkınca, Almanya’ya geri döndüm.
Alman Kriminal dairesinin avukatıma yolladığı notta “Müvekiliniz Selim Çürükkaya Almanya dışında bir yere giderse, tutuklanıp Türkiye’ye verilme ihtimali var” diye not düşmüştü.
Özgürlükten mahrum kala kala özgürlüğüme çok düşkün bir insan olmuştum.
Kendi ülkem Kürdistan’ dan çıkamayınca, kendimi bir tutsak gibi hissetmiştim.
Almanya’ya ulaşınca tutsaklığım daha da artmıştı.
Almanya’yı, tanıdıklarımı, akrabalarımı sevenlerimi dinleseydim, bir köşede oturmalıydım. İnterpolün adımı kırmızı listeden silmesini beklemeliydim.
Ben hayatım boyunca yaptığım her şeyi açıkça üstlenmiş, üstlenemeyeceğim hiçbir şeyi ne yapmış ne de kimse bana yaptırmıştı.
Haklıydım, evimde oturamaz ve susamazdım.
Kararımı verdim, tek tek Avrupa ülkesine gidecek ve kendimi tutuklatacaktım.
Hafızamda duran belgelerim vardı. Tutuklandığım ülkenin makamlarına anlatacaktım.
Seçtiğim ilk ülke Demokrasinin Merkezi Norveç’ti.
Gemiyle Başkent Oslo’ya gittim.
Bileti aldığım anda geleceğimi bilen makamlar geminin kapısında beni karşıladı.
Emniyet müdürlüğüne gittiğim de devletin avukatı, benim avukatım, tercüman ve bir polis yetkilisi hazırdı. Kendi ve Kürt milletinin öyküsünü tam dört saate anlattım. Beni dinleyen herkesi ikna ettim. İsveç ve Norveç PEN kulüpleri, Stockholm’deki Kürt aydınlarının ve Alman Aydınlarının girişimleri sonucu bir gece sonra serbest bırakıldım. Avukatımın bürosunda basına konuştum. Kendi öykümü, Kürt halkının durumunu ve Türk rejimin karekterini, zorbalığını, yalanlarını bütün Norveç’ e anlatmayı başardım.
Oslo’dan ayrılınca, Almanya üzeri direkt Fransa’nın Liyon kentindeki İnterpol merkezine gideceğimi, Enfarmasyon bölümüne pasaportumu göstererek, “50 kişinin katili olarak aradığınız kişi benim, geldim, buyrun beni tutuklayın” diyeceğimi söyledim. Daha bunun tartışmasını yaparken Norveç dilini bilen arkadaşımın telefonu çaldı. Arayan Norveç’li avukatımdı. “Gözünüz aydın, sayın Çürükkaya’nın adı İnterpol kırmızı listesinden çıkarıldı” dedi. Bir hafta sonra adımın kırmızı listeden silindiğine dair İnterpol mühürlü belge elime ulaştı. Artık Türkiye ve işgal altındaki Kıbrıs Parçası hariç dünyanın bütün ülkelerinde özgürüm.