Yiğitler gider ağıtları kalır
Selim Çürükkaya / Bir arkadaşımla geçenlerde mesenger üzeri yazışıyorduk, „ne yapıyorsun?“ diye sormuştu bana, ben de Ayşe Şan’ı dinliyorum diye yanıt yazdım. Gerçekten o anda Ayşe Şan’ın harika bir şarkısını dinliyordum.
Benimle yazışan arkadaşım, Ayşe’nin „Bave Ferat“ adını taşıyan bir şarkısı var, onu dinlemiş misin? Deyince hemen youtub yazdım, arama çizgisine „Bave Ferat“ tı kayıt ettim, tıklayınca, kuş ötüşü eşliğinde dertli bir müzik ve Ayşe Şan, önce konuşuyor:
„Hüriyet gazetesi, Aziz Korkmaz“ diyor. Ardından yakılan ağıdı söylüyor.
Evet, buldum diyorum arkadaşıma. Karşı taraftan Aziz Korkmaz’ı merak etmiyor musun? Baksana Ayşe Şan ondan yedi yetimin babası, fakirlerin babası, kurmancların babası diye söz ediyor . Ve kesiliyor arkadaşımla irtibatım. Google amcaya baş vuruyorum.
Ey her şeyi bilen Google amca, bana aziz Korkmaz’ı anlat, onun adını eskiden bilirdim, birde bir trafik kazasında öldüğünü duymuştum. Arkadaşım aracılığı ile Ayşe Şan’a baş vurdum o anlattı bana Aziz Korkmazı, ama yeterli gelmedi bana, ne olur Aziz Korkmazı anlat, onun hikayesini ve gerçeğini.
Beni kırmayan Google amca bir saniyeden az düşünerek yüzüme baktı ve Aziz Korkmaz’ı anlatmaya başladı: „Aziz Korkmaz 1965 ve 1975 Yılları arasında Tanınmış bir kürt gazetecisiydi. Önce Demokrasiye Güven, ardından Mücadele ve Dünya gazetelerinde çalıştı. Buradan Günaydın gezetesine geçti, son olarak Hüriyet gazaetesi Diyarbakır Bölge Müdürü iken 19 Ekim 1975 günü bir trafik kazasında yaşamını yitirdi“diye “açıklama yapıldı.”
Google amca „açıklama yapıldı“ demekle yetiniyor. Oysa bu„açıklama yapıldı“ kelimesinde bir esrarengizlik gizlidir. Aziz Korkmaz Tanınmış bir Kürt gazeteciydi. Kürdistanı karış karış bilirdi, Sadece Türkiy Kürdistanı’nı değil, Güney Kürdistan’ı da tanırdı, oradaki gelişmeleri yakından takip ederdi. Genaral Barzani önderliğinde Baas rejimine karşı Kürtlerin verdiği mücadele onun bilgisi ve ilgisi alanındaydı. Kuzey Kürdistan daki komando zulmünü, Hakkari’ de yapılan askeri tatbikatları yakından izlemiş, kare kare fotoğraflayıp tarihin tanığı olmuştu.
Yine Google amcanın bana anlattığına göre onu ölüme götüren olay şöyle ceryan etmiştir: 1975 Yılının Eylül Ayında Bir Türk Savcısı yanındaki jandarmalarla birlikte Jirkilerin Hakkari’nin Beytuşşebap ilçesine bağlı Tuzluca köyünde, Jirki Aşireti ile görüşmeye gider. Aşiret reisi Ahmet Adıyaman aşiret usulünce misafirlerini gayet kibarca karşılar, onlara ikramda bulunur. Türk savcısı kendini Qarun zanneder, aşiret reisini aşağılar ve köylülerin gözleri önünde onu tokatlar.
Bu hakarete dayanmayan aşiret Reisi Ahmet Adıyaman, savcıya karşı gelir, Jirkilerle jandarmalar çatışır, altı jandarma ve jırki aşiret ilideri Ahmet Adıyaman uıyaşamlarını yitirirler. Bu çatışmanın ardından Jirki aşireti nin erkekleri silahlanarak dağa çıkarlar. Canını kurtarıp köyden kaçan savcıya göre Jirkiler devlete karşı isyan emişlerdir ve haklarında ferman buyrulur. Jirkiler ferman dinlemez adeta ferman sizinse dağlar bizimdir derler.
Diyarbakır Yedinci Kolordu Komutanlığı Jirki isyanını bastırmak için çoktan harekete geçmiştir. Ama Kürdistan dağları kadir bilir, mahsumu zalime karşı saklar, O kadir bilir dağlar hiç bir zalime sığınanı kolay kolay vermez. Ordular çıkar dağlara, ama boş döner…….
Aziz Korkmaz Diyerbakır’ da Hüriyet Gazetesi bölge müdürüdür. O bilir dağları, tanır Jirkileri, savcının Jirkilere hakaret ettiğini, devletin oralarda zulüm yaptığınında tarihi tanığıdır. Devletin ulaşamadığı Jirkilere o ulaşmayı becermiştir. Hüriyet gazetesi Hakkari muhabiri Hafız Togan ile birlikte dağlara tırmanmıştır Aziz Korkmaz. O bildik tanındık ulu dağlarda Jirki aşiret ileri gelenleri ile kontak kurmuştur. Bir mağarada günler ve gecelerce onlara konuk olmuş, dertlerini dinlemiş, elindeki ses alma cihazına kayıt etmiş ve sık sık fotoğraf makinesinin denklaşörüne basmıştır. Jirki aşireti mensupları her şeyi, ama her şeyi ona açıkça anlatmışlardı, çünkü Aziz onlardan biri idi, güvenmiş, dost olarak onu bağırlarına basmış, gördükleri zulümü baskıyı tanen tane anlatmışlardı. Aziz’de onların tercümanı, dertlerinin anlatıcısı olacağına yemin içmiştir.
Aziz korkmaz ve arkadaşı dağlardan inip Diyarbakır’a ulaştıktan bir gün sonra jandarma zulmünden kaçıp dağlara sığanan Jirkilerle yapılan roportaj Hüriyet gazetesinde genişçe yer aldı. Bu röportaj da biz jandarmaya asla teslim olmayacağız diyorlar, haksızlığa zulme uğradıklarını söylüyorlar, adelet istiyorlardı.
Roportaj dan sonra Diyerbakır 7. Kolordu Komutanlığı yetkilileri ve MİT, Aziz Korkmaz’la irtibata geçerek Jirkililerle kendileri arasında arabuluculuk yapmasını istediler. Aziz Kormaz bu durumu bir gazeteci arkadaşına çok sıkıntılıyım diye anlatmış ve devam etmişti:
“Devlet haksız olduğunu kabul etmiyor, benim aracılığımla aşiret mensuplarını teslim almak istiyordu. Ben aşiret karşısında muhbir duruma düşmek istemiyorum, MİT ya dağdakilerin yerini bize söyle, ya da teslim olmaları için gel aracı ol diyordu.“
Ve derlerki Aziz bir gün MİT sorumluları ile birlikte yine MİT e ait araçlara binerek Betuşebap’a gitti.
Aziz Jirki aşiretinin ileri gelenlerine haber yolladı, devlet sizinle görüşmek, sizi dinlemek istiyor dedi. Gelenlerin silahsız olduğunu da bildirdi. Jirkiler kısa zaman içinde cevap verdiler, kırsal bir arazide buluşma yerini söylediler, Aziz ve MİT mensupları yaya olark oraya kadar gittiler. Onları karşılayan bir rehberin ardına takılarak dağa tırmandılar. Uzun olmayan bir yolculuğun ardından bir vadiye ulaştılar. Burada üç kişi daha misafirleri karşıladı, üçünün de üzerinde aşirete özgü elbiseler vardı ve başları aşiret usulu bağlıydı. Misafirlerine „hoş geldiniz“ diyerek onlara yol gösterdiler, az ötede ağzı geniş bir mağanın kapsında bir grup aşiret mensubunu gördüler, Aziz fotoğraf makinasını hazırladı, Mağaranın önündeki el sıkışmaları kare kare fotoğraflamaya başladı.
Bu karşılama seremonisi bitince, taraflar mağaranın içinde taşların üzerinde oturdular, hal hatır sorduktan sonra mağaranın dışında yakılan ateşte çay demlendi, tavşan kanı rengindeki çaylar içilirken sohbet başladı . Aziz hem fotoğraf çekiyor, hemde ses alma cihazını açmış konuşmaları kayıt altına alıyordu. Jirkiler MİT mensuplarına kendilerinin mağdur olduklarını, jandarmanın kendilerine devamlı olarak baskı, baskıdan öte zulüm yaptığını, olay günü savcının aşiret reisini herkesin gözleri önünde tokatlayarak hakaret ettiğini söylediler.
Görüşmeden sonra Aziz Yanındakilerle geri Beytuşşebap’a döndü, çantasında hazine değerinde meteryal vardı, bir an önce Diyarbakır’a ulaşıp resim ve kayıtları çözüp gazeteye ulaştırmak istiyordu. Gazeteci arkadaşı Hafız Togan’ a içten gülerek „yine manşetiz Hafız“ deyip tek başına yola çıktı. Aziz Korkmaz, arkadaşından ayrılırken bir gün sonra kendi ölüm haberinin gazetesine manşet olacağını bilemezdi tabi.
Onun Betüşşebap Diyerbakır yol hikayesini bir gazeteci arkadaşı şöyle anlatmıştı:
„Beytüşşebap’tan ayrılan Aziz, Uludere yolu üzerindeki sarp ve derin uçurumlarla dolu 3231 metre yüksekliğindeki Tanin Dağlarını kazasız, belasız atlatarak gece karanlığında Cizre’ye varmayı başarır. Burada aynı zamanda PTT Müdürü olan Cizre muhabirine uğrayarak çay içer ve yeniden yola koyulur. Cizre muhabirinin, biraz dinlenmesi teklifini ise red eder.
Cizre’den ayrılan Aziz Korkmaz, yorgun ve uykusuz Midyat-Hasankeyf yoluyla Batman’a oradan da Silvan’a ulaşmayı başarır. Silvan’a geldiğinde saat gece 01.oo sıralarıdır. Burada da yol üzerindeki sabahçı kahvesinde kısa bir mola verir ve çay içer.
Aziz Silvan’ ı geçti, 21 kilometre ilerledi. Olanlar, oldu. Aziz Korkmaz bir kazaya mı kurban gitti, yokasa öldürül dü mü tartışması hemen olay sonrası başladı ve bu güne kadar bu tartışma devam ediyor.
Kaza geçirdi denilen yerden uzakta, bir tarlanın içinde bulundu cesedi, çantasındaki ve onu ölüme götüren meteralyeller bu güne kadar bulunmadı, yayınlanmadı, üç mit mensubu Jirki Aşiretinin ileri gelenlerine ne gibi sözler verdiler, Jirkiler kendi öykülerini nasıl anlattılar? Bunlar kamuoyundan saklandı. Hüriyet gazetesi bile kendi Bölge Müdürünün ölüm haberini manşetten verirken:
„Esrarengiz kaza“ olarak verdi. Ama ardından sustu, Bölge Müdürlerinin topladığı meteryallerin peşine düşmedi, bulduysa da kamuoyundan gizledi. Jirkiler hiç bir zaman dostları Aziz’i unutmadı, ailesini her daim sordu.
Aradan yıllar geçti, Türk devletinin en tepesinde Ergenekon adlı bir yapının olştuğu iyice anlaşıldı ve bu yapı binlerce Kürdü, yurtseveri gizlice katl etti, bu yapının işlediği cinayetlerede faili „Meç-ul cinayet“ adı verildi. Aziz Kormaz’ın öldüğü dönemlerde politikanın içinde olan ve Aziz ile yakın ilşki içinde bulunan Mardin eski Milletvekili Nurettin Yılmaz: „Aziz Korkmaz cinayeti Ergenekon örgütünün Kürdistan daki ilk faili meçhul cinayetidir,“ dedi.
Türkiye devletinin yetkilileri ve o dönemin meşhur gazetecileri Aziz Kormaz’ın unutulmasını istediler. Ona ait herşeyin kaybolmasını tasarladılar, hafızalardan silinmesini ve bilinmemesini …….
Ama Azizi sevenlerde vardı.
Bunlar dört kadındı
Biri dengbej ve adsızdı
Diğeri de ünlü Ayşe Şandı
Bu iki kadın yanyana geldi
Aziz için ağladı………
Dengbej olanı ağıdı ağlayarak söyledi
Ayşe Şan ise o güzel sesi ile tarihe geçirdi
Her şey tamam dı ama ağıdın adı kalmıştı
Onu da buldular.
Aziz’in oğlunun adı Ferat’tı
Buradan hareketle ağıda „Bave Ferat“ adını koydular.
Aziz Yaşamını yitirdikten üç ay sonra bir oğlu daha dünyaya geldi, iki eşi vardı Aziz’in, bu iki sevgili eş yan yana geldi
„Öldü Aziz ama doğdu Aziz“ dedi biri, diğeri de onayladı.
Aziz Korkmaz büyümeye başladı.
Dört güzel kadın gizlice elele vererek Aziz Korkmaz’ı ölümsüzleştirdiler.
Şimdi Ayşe Şan’a sözü bırakıyorum
http://www.youtube.com/watch?v=vwjGhr45RsA