Kaleş Tanıdık Yöntem!
HADEP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş şöyle bir açıklama yapmış:
“Tarihini devlet benden daha iyi bilir, kayıtlarında vardır. Neden vardır, çünkü, benim orada görüşme yaptığım yeri bombaladılar. Hava saldırısı yapıldı yani, bulunduğum yeri vurabilmek için bayağı bir çalıştılar. O toplantı gerçekleşmesin diye bulunduğumuz bina havaya uçuruldu. Birkaç yüz metre ilerisi uçak ile bombardıman yapıldı. Çıksınlar açıklasınlar, işte o günkü manşetler var. Havuz medyasının ‘hava saldırısı yapıldı Demirtaş görüşmesini yapmadan Süleymaniye’den döndü’ diye”
Bu ifadeden şunu anlıyoruz; Devlet, Selahattin Demirtaş’ ın Qandil ‘e gitmesinden haberdardır, gideceği noktayı da devlet biliyor ve Selahattin Qandil de iken görüşme yapacağı binayı havaya uçuruyor. Daha ileri gidersek, belki devlet yetkilileri Selahattin’i barış, ateşkes için Qandil’e yolladı ve Selahattin ordayken dağı bombaladı!
Bunun adı resmen Kaleşliktir! Ama bildik bir kaleşlik!
Daha önce Şam’daki rejim kendi piyonu aracılığı ile aynı oyuna başvurmuştu.
Ali Qazi’ yi tanımayanlar için tanıtayım.
Bu şahıs, Mahabad Kürt Cumhuriyetinin kurucusu Qazi Muhammed’in oğludur.
Babası 1946 yılında Mahabad’ daki Çar ü çıra meydanında asılınca, İran Şah’ ı genç Ali’yi yanına çağırmış, “Senin babanı, ben değil İngilizler astırdı” demiş, Ali’yi Avrupa’ya eğitime yollamış,
Almanya da eğitim gören Ali, okulunu bitirince, Berlin’ deki Şah’ın konsolosluğunda ateşe olarak görev üstlenmiş, Ayetullah Hümeyni, Şah rejimini devirince, Ali Qazi işsiz kalmış.
Bir ara Alman istihbaratı ile Saddam muhabaratı arasında arabuluculuk işlerine adı karışan Ali, PKK içinde bir şahlığın ortaya çıktığını görünce, o tarafa kaymış.
Burada pek çok olaya tanık olmuş. Öcalan İmralı adasına dönünce, Ali Qazi’ nin torunu ile evli olan Rojhat Amedi, beni onun evine götürmüştü.
Daha önce yollarımız çakışan Ali Qazi beni artık iyi tanırdı.
Bana karşı biraz da mahcuptu. Hal hatır sorduktan sonra, raflardan aldığı bir klasörü önüme koydu ve içinden el yazısı ile yazılmış bir mektubu çıkarıp bana verdi.
Birkaç satırdan ibaret olan mektubun altında Abdullah Öcalan’ın adı ve imzası vardı. Hatırlayabildiğim kadırıyla; “Ben PKK Genel Başkanı Abdullah Öcalan olarak, bu günden itibaren KDP ile aramızda olan çatışmaları durduruyorum.” İfadesinden ibaretti..
Sayın Ali Qazi’ye: “Nedir bu keke Ali?” diye sorduğumda, güzel azirecesi ile anlamam için şunları tane tane söyledi:
“Kak Selim, KDP ile PKK arasında yine savaş başlamıştı, ben ile Şeyx Said’in torunu Şeyx Melik Fırat Şam’ a, Öcalan’ın yanına gittik. Öcalan ile görüşürken, PKK ile KDP arasında süren bu savaşın Kürt halkına zarar verdiğini, yetkisini kullanarak savaşı durdurmasını istedik.
Öcalan, bizi dinleyince, kağıt kalem istedi, senin elindeki o mektubu yazdı, bana verdi, okudum, Şeyx Melik’e verdim, O da okuyunca Öcalan’a uzattı, altına imzanızı atarmısınız, dedi. Öcalan İmzayı atınca biz güney Kürdistan’a doğru yola koyulduk. Orada KDP nin lideri Kak Mesud Barzani den rendavü aldık, mektubu ona iletecektik.
Sayın Barzani rendavü verdi, ben ile Şayx Melik gittik, üçümüz baş başa görüşüyoruz. Görüşme yaptığımız odanın kapsı çalındı. Biri içeri girdi, Serok Barzani’nin kulağına bir şeyler söyledi, suratı kıpkırmızı kesilen Serok Barzani ayağa kalktı; ‘görüşme bitmiştir, PKK peşmerge karakolunu basmış, çok sayıda şehidimiz vardır’ dedi. Biz üzgün halimizle ayrıldık.”
Budur işte sömürgeci Kalleşlik.
Görüşme, barışma, çatışmaları durdurma, umudu yaratarak vurma!
Seyid Rıza böyle gitti.
Dr. Abdurrahman Kasemlu böyle katledildi
Şeyx Said böyle kandırılarak darağacına yollandı.
Qazi Muhammed bu umutla aldatılarak asıldı.
Ve yine Selahattin Demirtaş bu hile ile Qandil’e yollanarak bombalandı!