Selim Çürükkaya / Dün kanal D ve CNN Türk televizyon kanallarında bazı gazetecilerin sorularını yanıtlayan Türk Başbakanı Erdoğan, Öcalan ile herhangi bir pazarlığın yapılmadığını, PKK nin askeri unsurlarının ülkeyi terk etmesi, BDP nin yapılacak olan yeni anayasaya destek vermesi, Kürtlerin özerkliği unutması karşılığında Öcalan’ a bir televizyon, günde bir saat havalandırma ve tutuklu arkadaşları ile görüşme dışında hiç bir konuda söz verilmediğini açıkça söyledi.
Ama anlaşılan Murat Karayılan Başbakan’ın böyle konuşmasından rahatsızdır. O istiyorki kimse böyle açık konuşmasın. Öcalan’ın yüzü açığa çıkmasın. Yapılanlara bir maske bulunsun, Öcalan ile pazarlık yapılmış denilsin ki halka bu oyun yutturulsun.
Birde gerilanın geri çekilmesi konusunda “nım nım” yapıyor, ama ne diyeceğini de tam olarak bilemiyor. Erdoğan açıkça söylüyor diyor ki; “biz yasa masa çıkaramayız, bırakın silahlarınızı gidin” Onun lideri Öcalan da aynı şeyi demiştir.
Gerçekten Karayılan görüşlerinde diretecek mi? Yoksa görüşleri yeni heyet İmralı’ya gidene kadar mı geçerlidir?
Karayılan, yaptığı açıklamada işi yine Öcalan’a havale ediyor. Öcalan’ın ne diyeceğini bilmiyor mu? Aslında Karayılan hepimiz gibi Öcala’ın ne diyeceğini ve başbakan Erdoğan’a karşı Öcalan’ın söyleyeceği tek lafının olmadığını biliyor.
Ama Karayılan’ın sıkıntısı var.
Öcalan’ın söylediklerini halka yutturmakta zorlanıyor.
Zamana ihtiyaç duyuyor. Diyarbakırda yapılan konuşmadan sonra ve İmralı dan ışarıya yollanan yirmi sayfalık görüşün Kürt kitlelerinden gizlenmesinin ardından, herkes şoke olmuş, kimsenin ağzını bıçak açmıyor.
AKP düşmanlığından AKP dostluğuna ani bir dönüşüm olacak!
Kolay mı?
Bu yeni sürecin bir teorisi üretilmelidir.
Öcalan’ın söyledikleri yenilir yutulur gibi değil ki?
Koku veren bu pisliği nasıl yedirecekler kitlelere?
Ali Haydar Kaytan ile Duran Kalkan Öcalan’ın yepyeni AKP damgalı görüşlerini Kürtlere yedirir hale getirme çalışmalarını tamamlayana kadar Karayılan böyle konuşacak!
Bu ara dönemde tabana: “Bakın biz öyle kolay kalay hak almadan çıkmayız” görüntüsü verip Ali Haydar ile Duran’ın yemeği hazırlamaları için zaman kazanmak istiyor. Öyle ya, Lider tek vatan, tek bayrak, Resmi dil Türkçe, Misaki milli kutsal, artık son noktayı koyacağım, AKP nin hazırlayacağı anayasaya evet diyeceğim diyor.
Bunun dışında bir şey istiyor mu?
Hayır!
Peki bu durum karşısında sorulan sorulara ne gibi aynıt verilecek?
Örgüt sorulan sorulara sadec şu aynıtı veriyor: Heval bakın Diyarbakırda Milyonlar newrozda bir araya geldi, başkanın söylediklerini alkışladı. YNK ve KDP hatta ABD ve AB süreci destekliyor.
Türk solundan Metin Ayçiçek ve Suat Akkuş ve daha başkaları Öcalan’ın söylediklerini kitlelere yutturmanın teorisini üretmeye başladılar. Metin Ayçiçek Diyarbakır konuşmasının Türkiyeye Müthiş bir demokrasiyi getireceğini söylüyor, Suaat Akkuş da Diyarbakır konuşmasının yalınız Türkiyede değil ortadoğuda ve dünyada büyük bir etki yarattığını hatta bütün ortadoğuyu alt üst ettiğini iddia ediyor. Bakalım Duran Kalkan ile Ali Haydar Kaytan Öcalan’ ın zehirini Kandil Balına katarak Kürtlere nasıl yedirecekler? Bu bakış açısıyla Fırat Haber ajansında KCK adına yapılan açıklamanın bir bölümünü okuyucularımıza sunuyorum:
“KCK´den Türk Başbakanı Erdoğan´a yanıt geldi. KCK Yürütme Konseyi Başkanlığı, HPG´nin Kürdistan’dan geri çekilmesi için yasal zemin yaratılması gerektiği ve somut bazı adımların atılmasının sürecin kalıcı ve sağlıklı gelişebilmesi açısından zorunlu olduğunu duyurdu. ANF´nin geçtiği haberde şunlar kaydedildi:” Öcalan’ın Amed Newrozunda yaptığı açıklamasıyla Kürdistan, Türkiye ve Ortadoğu halklarının kardeşlik, barış ve özgürlük mücadelesinde tarihi bir dönemeci ifade eden yeni bir sürecin başlangıcını ilan ettiğinin kaydedildiği açıklamada bunun ardından KCK’nin 23 Mart tarihinden itibaren ateşkes konumuna geçildiğini duyurduğu belirtildi.
AKP hükümetinin henüz Kürt tarafından gelen adımlara denk düşen nitelikte somut adımlar atmadığını ifade eden KCK, “Başbakan Erdoğan’ın bir televizyon kanalında yayınlanan bir programda güçlerimizin silahlarını bırakarak sınır dışına çekilecekleri yönündeki açıklamaları inanıyoruz ki, ilgili tüm taraflarca dikkatle izlenmiştir. Her şeyden önce Erdoğan’ın kullandığı dil ve üslup sanki her şey tek taraflı ve kendi inisiyatifinde gelişebilecekmiş gibi yanlış ve olumsuz bir algı yaratmaktadır. Oysa süreç tek taraflı değil, Önderliğimizle devletin yaptığı görüşme ve müzakereler sonucunda karşılıklı adımların atılmasıyla ancak gelişebilecektir. Erdoğan’ın iddia ettiği tarzda bir geri çekilme durumu Hareketimizin gündeminde değildir. Devlet tarafından gerekli adımların atılması, bu temelde yasal ve olumlu bir zeminin yaratılması sonucunda güçlerimizin geri çekilme durumunun gündeme gelmesi mümkün olacaktır. Bunun için gerilla güçlerimizin ikna olabileceği somut bazı pratik adımların atılması sürecin kalıcı ve sağlıklı gelişebilmesi açısından zorunludur” açıklamasında bulundu.
ÜSLUBA DİKKAT EDİLMELİ
Erdoğan’ın Kürt sorununun ismini bile anmadan sürekli “terör“ ve “terörist“ kavramlarını kullanması Hükümetin süreç karşısındaki samimiyeti ve ciddiyeti konusunda kuşku ve soru işaretleri yarattığına da işaret edilen açıklamada bu tür üslup ve yaklaşımların barış ve çözüm sürecine hizmet etmediğinin altı çizildi.
ÇÖZÜMÜ GELİŞTİREN TUTUMLAR ESAS ALINMALI
Erdoğan’ın Kürt Halk Önderi Öcalan’ın tutukluluk koşullarına ilişkin de değerlendirilmelerde bulunan açıklamada şunlar belirtildi: “Türkiye devleti mevzuatında her tutuklu ve hükümlünün televizyon, havalandırma vb. haklardan yararlanma durumu vardır. Önderliğimizin bu haklardan on dört yıl gecikmeli olarak yararlanmasını Erdoğan’ın sanki Önderliğimizden bir şeyler alma karşılığında izah etmesi ve bunu bir lütuf olarak yansıtması belirtmek durumundayız ki, ne sürecin ruhuna denk düşmekte, ne de politik ahlakla bağdaşmaktadır. Bir başbakanın aslında son derece insani ve doğal bir hak olan televizyon izleme vb. bazı durumları suiistimale açık bir zihniyetle yorumlayıp tepki yaratacak algılara neden olması ne başbakan olma konumuyla ne de bu hassas ve kritik sürecin ruhuyla örtüşmemektedir. Zira içine girilen süreç bütün bunların ötesinde halklarımızın geleceğini doğrudan belirleyecek kadar önemli bir süreçtir. Ortada Kürt sorunu ve Türkiye’nin demokratikleştirilmesi gibi tarihi önemde ciddi bir sorun varken, çözümü geliştiren bir tutumun esas alınması ve buna uygun tarihsel bir sorumlulukla yaklaşılması sürecin olumlu yönde gelişmesi açısından önemlidir.”