Tepkiler

O Türküyü Söyle – Komal yayınları

Diyarbakır Cezaevini Anlatan O Kitap çıktı.

Mevlüt Çavuş ve ekibi Adem`in yüzünü bir koridorda duvara çevirip hazır ol vaziyete geçirdikten sonra kaybolurlar.
Adem koridorda birinin geldiğini ayak seslerinden anlar.
Yaklaşmakta olan adamı göz ucuyla süzdüğünde; onun bir deli olduğunu fark eder.
Delinin saçı sakalı birbirine karışmış. Üzerinde lacivert bir pantolon, aynı renkten askeri bir mont var.
Deli kendi kendine bir şeyler mırıldanıp konuşuyor.
Dünya umurunda değil, delinin.
Duvara nakşedilmiş Atatürk portresinin karşısına geçiyor
Portrenin altında italik yazıyla yazılmış ” Ne mutlu Türküm diyene!” vecizesini sesli bir biçimde okuyor.
Vecizeyi okuduktan sonra tekrardan Atatürk’e bakıyor.
“Çi virreki lavo! Çi virreki!”
“Min got “ez Tırkım” Qet şa nebum. Rezil û perişanbum”
(çok yalan atıyorsun oğlum, her gün Türkün diyorum, hiç mutlu olmadım, rezil perişan oldum)
Ardından bir kahkaha daha atıyor.
Atatürk’ün portresine bakıyor:
“Tu çi bê dengi lavo! Wiha çawxar nenêre min!
Ezê diya Evren’ê tenim ha!!”
(Oğlum neden sessiz kalıyorsun? Yiyecekmiş gibi bana bakma senin Evren’inin anasını si..)
Bu ara Mevlüt Çavuş ve ekibinin ayak sesleri geliyor.
Yan koridordan Adem`in dikili olduğu ana  koridora giriyorlar.
Adem`e “yürü” diyor Akın. Yürüyorlar. Delinin yanından geçerken
Mevlüt Çavuş deliye soruyor:
“Lan Salih! Ne yapıyorsun burada?”
“Atatürk’le dertleşiyoruz komutanım.”
Mevlüt Çavuş: kahkahalarla gülüyor.
Adem, katillerin de gülebileceğini ilk defa görmenin  hayreti içinde kalıyor.
Mevlüt Çavuş:
Atatürk’le ne konuşuyordun Salih?”
“Mutlu olmadığımı söylüyordum, komutanım.”
“Peki o ne diyor?”
” Dili tutulmuş! Konuşamıyor ki ……!”…
 
***
Koğuşun kapısı açılıyor, içerisi adeta zifiri karanlık, pencereler kırmızıya boyanmış, içerde ışık yakmak da yasak, bu yüzden koğuş bir yeraltı sığınağını andırıyor. Tutuklular koğuşun ortasında ardı ardına sıraya dizilmiş. Herkesin üzerinde siyaha boyanmış asker elbisesi var. Herkesin kafası dazlak. Herkesin eti gitmiş, iskeleti kalmış. Herkes herkese benziyor burada. Herkes hazır olda, herkesin göğsü öne çıkık, elleri yandan dizlerine yapışık. Herkesin gözleri tavana dikili.
Koğuşa önce Mevlüt Çavuş giriyor, onun ardından Adem, en sonda Kambur, Mevlüt Çavuş,  önünde dikili heykel topluluğu üzerinde gözlerini gezdirir. Herkesin nefesini bile tuttuğunu anlar. Bu ara, ayakta „hazır ol” vaziyette dikili olan tutukluların ortasından Mehmet Salih Besen, bütün kuralları çiğneyerek öne doğru fırlar. Mehmet Salih yaklaşık olarak eli yaşındadır. Yaşadığı kötü koşullardan dolayı bir deri bir kemik kalmış, gözlerinin altındaki halkalar morarmış, yetmiş yaşındaki bir insanı andırmaktadır.
Öne doğru fırlamasıyla: “Eşhedu en la ilahe illa lah ve eşhedu enna Muhammedün Rasulüllah” demesi bir oluyor. Tutukluların arasından çıkıyor, öne geliyor, Adem`e bakıyor: “Sen de mi öldün, Adem? sen de mi kabire geldin?” diyor. “La ilahe illa lah” deyip tutuklulara dönüyor: “Bakın size anlatıyordum, bana inanmıyordunuz, işte Adem de ölmüş, aha ona soralım” dedi.
Mevlüt Çavuş için yeni bir eğlence malzemesi çıktığından duruma müdahale ederek: “Sor ulan, bakalım bu ibne ne diyor?” deyince, Mehmet Salih bir kez daha “la ilahe illalah” çekti.
renklam1Adem`e döndü, diz çökerek ellerini dua eder gibi havaya kaldırdı:
Kurban olayım Adem, sen bana doğruyu söyle, sen öldün mü, kabre geldin mi?” dedi.
Adem şaşırdı, Mehmet Salih Besen`e baktı, bir şeyler söylemek istedi, ama söyleyemedi.
“Bak Adem, burası kabir, biz hepimiz ölmüşüz, etimiz erimiş, bir kemik kalmışız, burada kabir azabı çekiyoruz” deyince ayağa kalktı, parmağıyla Mevlüt Çavuş’u gösterdi: “Bunlar da zebanilerimizdir, la ilahe illa lah Muhammedün Rasulallah” diye haykırınca, Adem: “Amca yok öyle bir şey, biz gerçek hayattayız” dedi. Mehmet Salih`in bu sözlere tepkisi çok sert oldu, iki dizi üzerine çöktü, yüzünü Adem`e doğru kaldırdı ve şöyle bağırdı: “Tövbe de adem, tövbe! Allahın takdirini kabul eyle, sen de bunlar gibi olma, öldüğünü artık anla. Burası kabirdir Adem, burada kabir yasaları geçerlidir. Bak birbirimizle konuşmamız yasak, dokunmamız, ağlamamız, bağırmamız, bir de Cuma günü………
 
Adem: “Cuma günü ” dedi
M. Salih: “Cuma günü ziyaretçilerimiz geliyor. Biz onlara dokunamıyoruz, onlar bize uzaktan bakıyorlar, ağlıyorlar ve gidiyorlar. Söylesene Adem, Cizre`yi iyi biliyorsun!
Cuma günleri mezarları ziyaret etme günleri değil mi? Bak seni kabrimize getirdiler, ölmeseydik sana hoş geldin diyecektim, çoluğunu çocuğunu soracaktım, çay, kahve ikram edecektim, tabakalarımızdan tütün sarıp, sigara içecektik. Ama hani bütün bunlar?”
 
Herkes suskun, Mevlüt Çavuş kahkaha atıyordu, Kara bela içeri girdi. Mevlüt Çavuş, Mehmet Salih Besen`e döndü: “Yeter ulan, artistlik yapma, çık dışarı seni götüreceğim” deyince; Mehmet Salih bir çığlık daha attı: “La ilahe illa lah” diyerek ön sırada dikili duran sevdiği  Selim Dindar’ın eline yapıştı:
“Seyidim beni gönderme. Sen bana sahip çıkıyordun. Şimdi tek başıma mahşere hesap vermeye gidiyorum” diye ağladı. Zebaniler onu Adem ile birlikte koğuştan çıkardıktan sonra kapıyı kapattılar. Mehmet Salih Besen ve Adem Nezan’ı önlerine katarak idare bölümüne götürdüler.
Mevlüt Çavuş: “Ulan Mehmet Salih, şimdi karına telefon açacağım, onunla konuşacaksın ona da inanmasan artık s….. seni! Yaptığın numaralar yeter, yavşak!”
 
Daha önceden temin ettiği telefon numarasını çevirdi, karşı taraftan bir bayan “alo” deyince, Mevlüt Çavuş telefonu Mehmet Salih`in eline verdi. Mehmet Salih’in elleri titriyordu. Yüzü sararmıştı. Dudakları arasından “benim ben” kelimeleri döküldü.
Eşi: “Nasılsın, nasıl telefon ettin?” deyince daha da şaşırıp ahizeye baktı: “Tabi, ölüler nasıl telefon eder?” dedi.
Eşi: “Ne ölüsü, ne diyorsun sen?” deyince, Mehmet
Salih: ” Yani ben ölmemiş miyim, ne olur bari sen doğruyu söyle” dedi merakla.
Eşi ölmediğine dair konuşmaya başlayınca, onun elleri titremeye gözleri kararmaya nefesi daralmaya başladı.
Ölmediğine ikna olunca, kalbi durdu, yere yıkıldı ve öldü….
KOMAL YAYINLARI..
KOMAL BASIM-YAYIM DAĞITIM
İsteme adresi
Komal Bas.Yay.Dağ.Ltd.Şti.
Katip Mustafa Çelebi Mah .Hasnun Galip Sk.
Uğur apt. No:25 K.2 D.4 Beyoğlu / İST.
Tlf: 0212 243 83 97
Fax: 0212 244 24 83
İstanbul: komalyayinevi@hotmail.comBu e-Posta adresi istenmeyen postalardan korunmaktadır, görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
Avrupa: vesanxanakomal@yahoo.deBu e-Posta adresi istenmeyen postalardan korunmaktadır, görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
İstanbul: komalyayinevi@hotmail.comBu e-Posta adresi istenmeyen postalardan korunmaktadır, görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
Avrupa: vesanxanakomal@yahoo.deBu e-Posta adresi istenmeyen postalardan korunmaktadır, görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
Favori olarak ekle (69) | Bu yazıyı web sayfanızda alıntılayın | Görüntüleme sayısı: 6891
Bu yazıya ilk yorumu yazın

Selim Çürükkaya

1954 te Bingöl' de doğdu. Öğretmen okulundan mezun oldu. Siyasi nedenlerle on bir yıl hapis yattı. Gazeteci ve yazar. Yayınlanmış 10 Kitabı var. Siyasi mülteci olarak Almanya'da yaşıyor.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu