Selim’in romanı
Benim için özgürlük, sevdiğim birinden hamile kalmak, göreceğim bütün işkencelere rağmen sevdiğim adamın adını kalbimde saklamak ve bir ağaca bağlanarak kurşunlanmaktır"
Ayla Su / Bugüne dek siyasi konulardaki kitapları ve makaleleriyle tanıdığımız Selim Çürükkaya, bu sefer roman tadında belgesel mi, belgesel tadında roman mı olduğu hususunda karar veremediğim Sırlar Çözülürken adlı bir kurgu romanla okurlarıyla buluştu.
Romanın kahramanı Delil, bir gerilla kadından olma kızı Lori’ni bulmak için yola çıktığında okur onunla beraber kendini Türkiye, İran, Irak, Bulgaristan, İtalya, İsveç’de buluyor.
Bu seyahat esnasında da Bahçelievler katliamından Abdi İpekçi cinayetine, Papanın vurulmasından, Olaf Palme suikastine, Uğur Mumcu’nun katline kadar birçok karanlık olayın sırrı çözülüyor. “Sırt çantasından kroki çıktı, krokiden şişe çıktı, şişeden sır dolu bir not çıktı” Notlar çözüldüğünde de sırlar aydınlandı. Okuyucu sırrı bir an evvel çözmek için sabırsızlık ve heyecanla kitabı okuyor. Romanda bahsedilen bazı olayların birebir Türkiye’de yaşanan olaylar olması, Delil’e esrarengiz bir yerden gelen notların bir kısmının önceden basında yazılanlarla aynı olması kitabın belgesel yanını oluşturuyor sanki.
Belki de kitabın en sevimsiz yanı bu kısımlardır. Yani daha önce basında okuduğumuz olaylarla ilgili bilgileri bire bir romanın içinde görmek çok keyif aldığım bir husus değil. (Bahçelievler katliamı, imparator ve Reis ile ilgili bölümler.) Kurgu kısımları çok daha güzel. Örneğin İmparator’un Lucia ile birlikte olma sahnesi gibi. Yani sanki gazete haberleri kopyalama yöntemi ile romana alınmış hissi veren bölümleri değil, yazarın hayal dünyasından çıkan bölümleri daha zevkle okudum.
Romanı okurken Roma, Stockholm, Lübeck sokakları ile İstanbul Dolmabahçe sarayının odalarında dolaşıyor gibi hissediyorsunuz kendinizi. Yazar şehir tasvirlerini öyle güzel ve gerçeğe uygun olarak yapmış ki aynı zamanda sanki bir gezi romanı okuyor gibisiniz.
Kitabı okuyunca , sadece SIRLARI ÇÖZMÜYOR aşkın ne yüce bir duygu olduğunu da anlıyorsunuz
Romanın kadın kahramanı Roza, sevdiği adama yardımcı olmak adına çıktığı bu yolculukta Irakta Saddam’ın askerleri tarafında büyük işkencelere maruz kalır. Tabii 1980 sonrası Diyarbakır cezaevinde, Saraybosna’da, Irakta savaşın işkencenin en korkunç yüzüne şahit olan kadınlar gibi Roza’da tecavüze uğrar ama Rosa’nın bir kez bile olsun sevdiği adama: “Bu başıma gelenler senin yüzünden geldi, beni buralara kadar sen sürükledin” dememiş olması sanırım yazarın, kadınların yoldaşlığına güvenmesinden, kadınların sevdikleri uğruna neleri göze alabildiklerini bilmesinden ve kadınları takdir etmesinden kaynaklanıyor
“Benim için özgürlük, sevdiğim birinden hamile kalmak, göreceğim bütün işkencelere rağmen sevdiğim adamın adını kalbimde saklamak ve bir ağaca bağlanarak kurşunlanmaktır” diyen Berfin ile Delil’in dağ evindeki ilk ve son gecesini, Papa Johanes Paul’ ün rüyasında bir rahibeyi görmesi, İsa ile Maria Magdelana`nın öpüşürken gördüğünü söyleyen Rahibenin Papa ile sevişmek istemesi sahneleri öylesine şiirsel bir dille anlatmış ki yazar, doğrusu siyasi kurgu romanda bu satırlarla karşılaşmak beni şaşırttı.
Kurgusu çok güzel olan bu Romandaki yazım hatalarını, yazarın Türkçeyi ilkokulda dayak zoruyla öğrendiği gerçeği karşısında hoşgörü ile karşılasam da, baskıda düzeltilebilecek hayli fazla sayıdaki harf ve kelime hatasından rahatsız olduğumu belirtmeliyim.
Genelde yazılarını beğendiğim Selim Çürükkaya’nın bu kitabının da tüm eksikliklerine rağmen beğendiğimi söylemeliyim 07.05.07
“Doğruyu söylemek değil, anlatmak güçtür. ”
Ayla Su
Not: yayınevi sahipleri de baskı ve dayakla Türkçe öğrendiklerinden onlar da imla hatalarını düzeltememiş olabilir.