Lozan Davası 6
Selim Çürükkaya / Olayın kahramanları, yani asıl saldırganlar Kadir Ceylan ve İbrahim Aslan’ ı yakından tanımam. Ama Kadir Ceylan’ın uyuşturucu satmaktan dört yıl hapis yattığını mahkeme tutunaklarından öğrendim. Anlatıldığına göre 1999 tarihinde cezaevinden tahliye oluyor, 2000 yılının başlarında Lozan! daki Kürt kültür derneğine uğruyor, bir ara yayın dağıtım işlerine bakıyor, yurtsever ailelere gidip geliyor, onu derneğe alanlar; “yüz kızartıcı suçlar işlemiş, toplumdan kopmuş, yeniden topluma kazandıralım ! “ diye derneğe alıyorlar.
Uzun süreden beri İsviçre’de yaşadığı için büyük bir ihtimalle de iyi para kazandığından, Cezaevinin sunduğu imkanlardan dolayı 40 yaşlarındaki Kadir Ceylan fransızca öğreniyor, süre içinde Ağabeyi dernek başkanı, kendisi de başkan yardımcısı oluyor, Diyarbakır’ dan getirttiği genç eşinin duruşmadaki deyimiyle „örgütün dış ilişkiler sorumluluğunu da kendisi yürütüyor.”
Duruşma anında kendisini iyice gözlemledim, halinden hayli memnun görünüyordu, biraz, göbek biraz ense, fönlü saçlar, yaşamını güvenceye almış kişilerin rahatlığını davranışlarından okumak mümkün, ceza alma kaygısından uzak bir rahatlığa sahip. Dil bilen, „dış ilişkilere bakan” kişilerin esrarengiz ilişkilerinin verdiği rahatlıktan olması gerekir ki, Kadir Ceylan kendisini “saldırgan” değil, araya girdiği için “saldırıya uğramış” mağdur konumunda görüyordu.
Mahkemede değil, “başka makamlar”da doğruyu anlattığı büyük bir ihtimaldir. Çünkü “başka makamlar” ın bu saldırının iç yüzünü bütün detayları ile bildiklerini Nihat’ tan öğrenmiştim. Üç yıllık bir tartışmadan sonra olayı basit bir sokak kavgası olarak ele aldılar, soruşturma hakimi iddianamesini bu minval üzre hazırladı.
Saldırgan İbrahim Aslan, kelimenin gerçek anlamıyla bir psikopattır, zaten psikopat olduğuna dair doktor raporu vardır. Alkolik, pek çok suçtan ceza almış, duruşma anında hakimin sorduğu soruya karşılık gülümseyerek: „Ben bu gün içmemişim (esrar) cevap veremiyorum” dedi ve ben kulaklarımla duydum. Bana göre az ceza almak için rol yapıyordu. Ama ne olursa olsun, utanç verici bir durumla karşıkarşıya idik…
Bir tarafta „biz PKK de görevliydik ama yanlış, halkımızın zararına olan bazı politikalarından dolayı ayrıldık” diyen iki genç kardeş, karşı tarafta eroin esrar işlerinin bataklığına batmış, “biz PKK li değiliz, sokak serserisiyiz” (ama gerçekte Apo tarikatının üyesi olan) diyen iki kişi.
Soruşturma hakimi bu iki yalancının ve saldırgan oldukları halde polis soruşturmasında tanık konumuna düşürülen başka bazı kişilerin ifadesine dayanarak olayı “namus” sorunu olarak ele almış, Fehmi Budan’ ı tutuklatıp dört ay hapishanede yatırmış, iddianamesini hazırlarken de Fehmi ile Nihat Budan kardeşleri saldırgan pozisyonunda değerlendirmişti.
İşte ben bütün bunları biliyordum. Nihat üç yıl boyunca kahr olmuştu, hem saldırıya uğramışlar, hem saldırgan konuma düşmüşler! Planlı programlı bir tezgaha gelmişler, karşı taraf güçlü olduğundan, bütün tanıkları susturmuşlar..
Bu dava karşısında bende bir ara çaresiz kaldım, ama bu oyun bozulmalı, gerçek açığa çıkmalıydı, bir yolunu mutlaka bulmamız gerekiyordu.
Güçlü suçluydu, ama haklı olamazdı!
Nihayet başardık, tanıklar cesur davrandı, Fehmi Budan’ın Lozan da uğradığı üç saldırının polis tutunakları ve şahitleri mahkemeye geldi, bunlardan birisi bir mülteci kampının şefiydi ve Fehmi Budan’ın ölümle tehdit edildiğini söyledi.
Mahkemeye gelen bazı sivil polisler, olay günü Fehmi Budan’ın Standda döner satarken saldırıya uğradığını, yere düştüğünü, bir müddet sonra ayağa kalkıp eline bir bıçak alarak meydana çıktığını söylediler. Başka bazı tanıklar, “Fehmi Budan’ın PKK tarafından ölüm cezasına çarptırılmıştı biz onu evimizde sakladık” dediler.
Annemin değimiyle “Lu xayın pey kir xuo kuön duma” (Hain Tilki şeyi ile tuzağa takılır)
Devam edecek