Ve söylüyorum Özgürlük türkümü
Selim Çürükkaya / Ellerim görünmez bir iple bağlıydı
Ayaklarımda pranga vardı görünmez
Arkadaşlarım, Anam, babam, teyzem, halam, amcam, yengem benim gibiydi
Hepten esirdik…
Korkunç bir sefaletin içinde bir de dilsizdik
Herkes kaderine razı olmuştu, çünkü çaresizdik
Bir gün „olmaz” dedim kendi kendime
Bir kuşluk vakti koparıverdim iplerimi
Prangalarımı dişlerimle parçaladım
En sevdiğim arkadaşlarıma „kırın prangalarınızı” dedim
Çok azı kırdı
Bir kısmı korktu, bir kısmı bana bakıp güldü”Yürüyün!” dedim, yürüdük
Nerede eli bağlı bir köle
Nerede ayakları prangalı bir “özgür”
Nerede „dudakları dikilmiş” bir suskun gördükse
“Kurtulun bağlarınızdan!” dedik
Çok azı bizi dinledi
Prangalarını koparmaya çalıştık, saldırılarına uğradık!
Dudaklarını aralamaya çalıştıklarımız, bize küfür ettiler!
Ama meyve bahçelerinin en olgun meyveleri kadar, anlayanlar bize katıldı.
Ve biz ellerimiz serbest, ayaklarımız prangasız haykıran dillerimizle yürüdük
Yürüdükçe yuvarlanan kartopu gibi büyüdük
Neticede Vezüv dağına çıkmaya karar verdim
“Ancak o yüce dağ bizi koruyabilir” dedim
Gençtik, yaşlıydık, kadındık, çocuktuk,
Hastaydık, hamileydik, topaldık
Prangalarımız ve zincirlerimizden kurtulduğumuzdan, her birimiz birer cengâverdik
Rüzgârlarla yoldaştık, yıldızlarla arkadaş
Kar, boran, fırtına, tayfun kâr etmezdi bize
Açlık ve susuzluğa bile alışmıştık
Ama ve lakin bir gün geldi kuşatıldık, zulüm ordusuna fiziki olarak yenildik
Ellerimi tekrar bağladılar
Ayaklarıma pranga taktılar
Arkadaşlarımı da benim gibi yaptılar
Dediler ki „ayaklanmayan kölelerden özür dile!”
Kabul etmedim, “Hayır” dedim.
Bütün arkadaşlarım tek bir ağızdan “Hayır” dediler.
Ve Vezüv dağından Roma’ya kadar giden yolun iki kenarında tek sıra halinde direk diktiler.
Sırayla tek tek bizi bu direklerde çarmıha gerdiler.
Ellerimizin ayasına ve ayaklarımızın üzerine çivi çaktılar.
Vezüvden Roma’ya kadar ki her direkte birer çarmıhtım artık!
Acılara alışmıştım
Çivi yerlerim acımıyordu
Gece yarısı olmuş, ölmemiştim
Ay ve yıldızların şahitliğinde önce ellerimi, ardından ayaklarımı kopardım.
Yırtılmış ellerim ve ayaklarımla kaçtım
Eski tanıdıklarımın kapılarını bir bir çaldım
Kimi kapıyı açıp beni görünce, tekrar yüzüme kapattı, tek bir söz demeden
Kimi yüzüme tükürdü
Çoğu da “Biz böyle yapma demedik mi?” dedi
En akıllı olanlarda: “Hani ne sonuç elde ettin? Bana sonucu göster!” Diye söylendi.
Sonuç dedim; Parçalanan ellerim, yırtılan ayaklarımdır!
Vezüv’den Roma’ya dikilen çarmıhlar,
Çarmıhlarda çekilen acılar
Ve tekrar mertebenize düşmemek için
Söylenen “Hayır”lardır!
Sonuç dedim konuşan dilim, serbest olan elimdir
Bu el bir daha bağlanmayacak ve bu ayaklar bir daha pranga tanımayacaktır.
Ve ekledim: Artık bir türküm vardır tarih boyu söylenecek
Ve bir süzüm vardır dilden dile dolanacak:
“Elleri, ayakları ve dili bağlı olarak yaşayan bir köle olmaktansa, çarmıha gerilen bir özgür ol!”
Ve tabi yine anlamadılar söylediklerimi
Yürüyorum yırtılmış ellerim ve ayaklarımla
Kanım akıyor damla damla
Ve söylüyorum özgürlük türkümü!