Zeki’nin Yalnızlık Kuyusu
Selim Çürükkaya / Koronavirustan dolayı, Hamburg’da olağanüstü tedbirler alınmış. Yiyecek, içecek ve zorunlu ihtiyaçları satan marketler dışında her taraf kapalı. Çarşıda neredeyse birilerine rastlamak zor. Tren istasyonlarında bile çok az insan var.
Bir ay kadardır bu böyle devam ediyor. Tam evde kalmaya mahkûm bir durum yaşıyoruz.
Böyle ne kadar sürer?
Onu da bilmiyoruz! İki gün önce beni acıtan bir haber aldım. Annesi arkadaşım, kardeşleri tanıdığım, hatta akraba bağlarımızın olduğu Zeki Kaya’nın ölüm haberiydi aldığım.
Almanya’nın Bremen Kentinde yaşıyordu. 45 yaşlarındaydı. Daha gençken doğduğu köyde evlendirilmiş, ardından çalışmak amacıyla Almanya’ya gelmişti. Gurbet ellerde oturum hakkı almak, bir yerlere yerleşmek, iş bulmak bir hayli zordu ve zaman alıyordu.
Eşi, iki çocuğuyla oralarda kalmıştı. O ise burada didiniyordu. Eşi ile annesi birbirleriyle anlaşamıyordu ve gurbet ellerde kendisi ve ailesi için bir yer yapmaya çalışırken eşiyle boşanmak zorunda kalıyordu. Annesiz kalan iki çocuğu içine gömülmüş iki yara gibiydi.
Bu durumu bilen ailesi, oğullarının yaralarını tedavi etmek için ona komşularının kızını gösterdiler, kabul etti. Çocuklarına annelik yapsın mantığıyla ikinci evliliğini yaptı. Yeni eşini ve çocuklarını Türkiye ile Almanya arasındaki aile birleşimi yasası gereği Bremen’e getirtti.
Bir müddet evliliği iyi gitti. Üçüncü bir çocuğu daha dünyaya geldi. Ama gurbet elé gelen, yabancı bir kültür, yabancı gelenek göreneklerin içine düşen, para kazanan, ama içinde yaşadığı toplumu kavramayan, entegre olmakta zorlanan, zorlandığı için savrulan, kendi geldiği toplumun gelenek ve göreneklerini bir tarafa atan, içinde yaşadığı toplumun içine hesapsız dalan insanlar bir müddet sonra boşluğa düşerler.
Giderek kendi toplumlarından soğur, toplum tarafından da dışlanırlar. Evleri dağılır, önce eşleri, ardından çocukları onları terk eder.
Yalnızlaşırlar.
Bu yalnızlığın yerini bazen içki alır, bazen de size yabancı bir kadın, bazen duman, bazen başka zevk verici bir madde. Ama bunların hepsi geçicidir.
Baki veya ebedi olan yalnızlıktır.
Çoğu zaman bütün kapılar size kapalıdır. Merhabanıza karşılık veren olmaz. Eşinizin çocuklarınızın telefonları sizin için suskundur. Tanımadığınız kadınların yanından paranız kadar kıymetiniz vardır. Onların yanında bile yalınızsınızdır.
Ve yalnızlık kuyunuz gün geçtikçe derinleşir. Önce dizlerinize kadardır bu kuyunun derinliği, bir iki yıl sonra omuzlarınıza kadar iner, bir müddet sonra yalnızlık kuyusunda kaybolursunuz. Bağırır, çağırır, sesinizi duyan olmaz. Birilerinin size el atmasını, bu kuyudan çıkarmasını istersiniz, ama hiçbir el size uzanmaz.
Giderek yaşama umudunuz tükenir, ‘bu dünyada yerim kalmad’ı hissine kapılırsınız. İçine düştüğünüz kuyuyu unutmak için kadehlerin sayısını arttırırsınız. Yalnızlığınız hayal meyal olur, kafanızı köşelere, duvarlara çarpar ortalığı kırar dökersiniz. Harabeye çevirdiğiniz evinizden çıkar, bilmediğiniz yerlere götürür ayaklarınız sizi, Takatiniz kalmaz düşersiniz.
Hava soğuk, kafanızdan kan akar, nerede olduğunuz, hatta size ne olduğunu bilemezsiniz, kimse de bilmez nerede olduğunuzu! Ayağa kalkmak için uğraşır, tırnaklarınızla toprağı kazar ve ebedi uykunuza yatar, soğuktan donup kalırsınız. İki gün sonra polis cesedinizi bulur.
Zeki’nin (1) öyküsü tam olarak böyleydi. Cesedi Bremen’de bir bahçede bulundu. Morga kaldırıldı. Şimdi köyüne defnedilmek için hazırlıklar yapılıyor.
Acı büyük, ailesinin ve yakınlarının başı sağ olsun.
(1) Zeki Kaya Bingöl’e bağlı Yeniköy, (Çılkani)de doğdu. Yaklaşık olarak 40 yaşlarında üç çocuk babasıydı.
Not: Resimde kucağında Çocuk olan Merhum Zeki Kaya’dır.