Susmak Ölmektir 8
Selim Çürükkaya / Sakine Cansız, Mahsun Korkmaz Akademisinde önce yalınızlaştırılıyor, derslerde tartıştıkça etrafındaki çember daraltılıyor, en son gece bir yere çağrılıyor ve tehdit ediliyor. Kendisi yazıyor:
“Beni anlayan yok muydu? Arıyordum. Zindandakiler tanıyor, ama onlar da uzak duruyordu. Aysel’le beş buçuk yıl birlikteydik, en iyi o tanıyordu. O bile herkesten daha uzak duruyordu. Hatta konuşmuyordu benimle bile. Hemen tartışmadan sonra, gece Dr. Baran gelip beni çağırdı. ‘Arkadaş konuşacak’ dedi. Telsiz odası denilen yere doğru gittik. Yolda biraz heyecanlandım, acaba Önderlik mi gelmişti? Sormadım ama içeri girdiğimizde Dr. Baran, ‘ben gideyim’ diyerek çıktı. Beni çağıran ‘Ahmet Tekne’ isminde biriydi. Kampta yarım saat ötede olan bir kampımızda karşılaşmıştık. ….. Yani siması yabancı değil. Çağrılmayı, öyle bir odada yalınız görüşmeyi ve diğer her şeyi normal, doğal şeyler olarak görüyordum. Yani başka ‘acaba’ lar aklıma gelmiyordu. ‘Biraz konuşalım dedik’ diyerek başladı konuşmaya Ahmet. Ama öyle bir ses tonuyla söylüyor ki, o konuşmadan pek iyi bir şey olmayacak herhalde kanısı uyanıyor bende.
……Sen yönetimi, ders komisyonunu beğenmiyormuşsun. Arkadaşları küçümsüyormuşsun. Burası Akademidir, hiç kimse böyle yaklaşamaz, buna izin vermeyiz,’ dedi ilginç bir uslupla. Bir anda kendimi sorgu odasında hissettim. Bir de kalkmış ayakta voltalayarak, elleri arkasında konuşuyordu benimle.
…….Ne oluyor, ben neredeyim?
Kusura bakmayın, belki çok ağır olacak, kendimi bir anda sorgu odasında sandım. Sizi tanımıyorum, ama hangi arkadaş olursanız olun, bu şekilde benimle konuşamazsınız, suçlama yapamazsınız.” Sakine kendisinin üzerine bağıran adama bu kelimelerle karşı koyunca, bu kez adam yumuşuyor Ve Sakine’nin yorumu: ‘Karşıdaki, bu konuşmalardan sonra bu defa çok daha sakin ve nazik oldu! Ben iyice şüphelenmeye başladım. Polis te bazen sert, bazen babacan görünüyordu.’
…..Ben Ömer, Güney batılıyım. Ben de zindanda yattım, sen bizi tanımazsın, ama biz seni tanıyoruz Sakine Cansız. Evet ben de böyle konuşmak istemezdim.”(21)
Sakine’nin bize tanıttığı Ahmet Tekne veya Güneybatılı Ömer, 1991 Haziran ayında onu çağırıp tehdit etmiş.
Bu tarihlerde Dr. Baran, Mahsun Korkmaz Akademisinin koordinatörüdür. Eğer Baran Sakine’yi gece kaldığı çadırdan alıp ‘Arkadaş konuşacak’ diye bir yere götürmüşse, Ömer’e teslim ettikten sonra ‘ben gideyim’ demişse, bu direktmen Abdullah Öcalan’ın bilgisi dahilinde olmuştur.
Çünkü Ömer orada, Öcalan’ın özel görevlisidir. Yönetim üstü bir görevlidir. Sakine, Ömer ile ilgili bu satıları 1996 larda yazmıştır. Ömer ise, 1993 Nisan ayında, Adıyaman taraflarında PKK nın bölge komutanı Terzi Cemal tarafından ‘ajandır’ gerekçesi ile dağda tutuklanmıştır.
Mehmet Şener PKK nın 4. Kongresinde Öcalan ve onun PKK içinde oluşturduğu sistemi eleştiri konusu yapınca, büyük bir korkuya kapılan Öcalan, gerillanın olduğu bütün alanlarda Mehmet Şener’in kurduğu söylenen PKK Vejin (Yeniden PKK) aleyhinde öylesine propaganda yaptı ki, ortadan kaldırmak istediği herkesi PKK Vejin’ci olarak damgalattı ve onları korkunç bir şekilde öldürttü.
Bundan dolayı Ömer’in öyküsünü aşağıda anlatacağım, çok ilginçtir, ama Sakine sanki 1991 tarihinde Bekaa vadisinde onun polis olduğunu biliyormuş, kuşkulanmış gibi anlatmış ve Öcalan’ın haberi olmadan PKK içine sızan ‘ajan’ Ömer’in kendisini tehdit ettiğini yazmıştır. Önce Ömer olayını anlatayım, ardından Sakine Cansız’ın göremediklerini ve kendisine soramadıkları soruları sıralayayım:
1993 Haziran ayında ben (Selim Çürükkaya) Bar Elias’ta Öcalan’ın emri ile tutuklandım. Soruşturmacılarım, Bekaa vadisinde işkence ile öldürülen Terzi Cemal ile ilgili bir kitap yazamam gerektiğini bana bildirdiler ve kendilerinin adlandırmasıyla‘Terzi Cemal provakasyonu’ ile ilgili belgeleri getirip bana verdiler. Bu belgeleri inceleyerek aşağıdaki satırları’ Apo’nun Ayetleri’nde Ağustos 1993 tarihlerinde Beyrut’ta yazmıştım:
“Terzi Cemal: ‘Burada “Önderlik Çizgisi”ni boşa çıkaran, eylem yaptırmayan, arkadaşları pusularda katlettiren, yurtseverleri tutuklatıp işkencelerde öldürten bunlardır. Bunu da biliyoruz.” diyor ve parmağıyla Ömer’i işaret ettikten sonra “İşte birisi budur” diyerek Ömer’i tutuklattırıyor. Üç günlük bir soruşturmadan sonra, Ömer her şeyi itiraf edeceğini kabul ediyor. Terzi Cemal elli beş kişilik gerilla grubunu bir çadıra topluyor. Ömer’i suçlu olarak gerillaların karşısına dikiyor. Ses alma cihazları çadıra getirilince, kendisi de savcı pozisyonunda Ömer’in sorgusunu yapıyor.
Ömer sorgusunda dördüncü kongrede Mehmet Şener’le konuştuğunu, Şener tarafından PKK–Vejin’in merkezine atandığını, aslında Türk ordusunda albay rütbesiyle görevli olduğunu, yüzden fazla gerillanın kendileri tarafından verilen bilgiler sonucu pusularda öldürüldüğünü, amaçlarının Apo’nun çizgisini boşa çıkarmak olduğunu söyleyince, Terzi Cemal Ömer’e sorular yöneltiyor:
“Söyle bakalım, seninle birlikte kimler var?” diyor.
Ömer önce söylemek istemiyor, tekrar soruşturmaya alınma tehditleri yapılınca, art arda kırk iki gerillanın adını sayıyor.
‘Bunlarla birlikte çalıştım. Hepimiz PKK–Vejin’in üyesiyiz. Ayni zamanda Türk ordusunda albay ve yüzbaşı rütbeleriyle görevliyiz. Amacımız Apo’nun çizgisini tasfiye ederek, Apo’ya bağlı elemanları yok etmek, PKK–Vejin’i güçlendirmektir,” diyor.
Ömer’in bu açıklamalarına karşı konuşan Terzi Cemal “Aslında “Önderlik” bu durumu çoktan fark etmişti. Fakat biz yetersizliklerimizden dolayı tedbirleri alamadık,” diyor. Öcalan’ı överek Ömer’in ve ismi verilen kişilerin ajan olduklarını diğer gerillalara inandırıyor.
Ve hemen ardından Ömer tarafından adı verilen ve ayni çadırda bulunan on yedi gerilla, PKK–Vejinci ve Türk ajanı olarak tutuklanıyorlar. Tutuklananlar çırılçıplak soyundurulup bir çadıra konulunca, işkenceler başlıyor. İkisi bayan, on beşi erkek; dördü Güneyli, on üçü Kuzeyli, yaşları on sekiz ile yirmi yedi arasında değişen bu gençler, kendi arkadaşlarının kurbanı olacaklarını biliyorlar artık. Engizek dağlarında bir metre kar var. Bu dağlar bir vahşete tanık olacak biraz sonra. Terzi Cemal’in görevlendirdiği beş kişilik işkence ekibi, soruşturmaya alınanların ellerini ayaklarını bağlıyor, yere yığıyor, meşe ağaçlarının sopalarıyla işkence yapmaya başlıyorlar.
İşkence görenler “Biji Serok Apo, kahrolsun Vejin!” sloganını atıp direnince, bazılarının erkeklik organları ve testisleri bıçakla kesiliyor. Ateşte kızartılan kızgın demir şişler böğürlerine sokuluyor. Yarım saat kara gömüldükten sonra, yarım saat ateşin yanında tutuluyorlar. Bu işkenceler günlerce sürerken, işkence yapanlar “Kahrolsun Vejin, Biji Serok Apo!” diye slogan atarken, işkence görenler de “Biji Serok Apo, kahrolsun Vejin!” diye bağırıyorlar. On yedi Kürt genci, on yedi gerilla, Engizekler’in karlı dağlarında böyle katlediliyor ve cesetleri gömülmeden kurda kuşa yem ediliyor!
Bu dramda saklı olan korkunç bir gerçek vardır. Bu gerçeğin kavranmasını istiyorum. Öcalan, kendi diktatörlüğüne karşı olmayan muhalefetten bile korkuyor. Çok basit bir muhalefeti öylesine büyütüyor, kullarını öylesine inandırıyor ki; birilerinin basit bir taktiği ile bir eyaletteki yurtsever gerillanın yarısı katil, yarısı kurban olarak birbirini bitiriyor. Öcalan, gölgesinden bile artık korkuyor. Bu korkusunu kendisine bağlı herkese bulaştırıyor. Ve bu korkuyu yaşayanlar arkadaşlarının, yoldaşlarının katili oluyor. Yine eldeki bilgilere göre Terzi Cemal, Engizek dağlarında on yedi gerillayı katlettikten sonra, başka bir dağda konumlanmış diğer gerillaları öldürmek için timler çıkarıyor. Ömer’i’de “Önderlik için çok gereklidir.” gerekçesiyle muhafazaya alıyor.
Bu ara Öcalan’la bir telsiz görüşmesi yapılıyor. Durumu detaylı olarak öğrenen(!) Öcalan, Terzi Cemal’e “Büyük bir iş başardın, diğerlerini şimdilik öldürme. Ömer’i muhafızların denetiminde acil olarak buraya getir. Sağ istiyorum. Bir şey olursa hesap sorarım.” diyor. Terzi Cemal, İşkenceci ekibi ile birlikte Ömer’i de yanına alarak Şam’a doğru yola çıkıyor. Yolda nöbetçinin uyumasından dolayı Ömer kaçıyor(!) Ve Türk ordusuna sığınarak bölgede operasyonları hızlandırıyor. Terzi Cemal, sorgu kasetleri ve bütün belgelerle Öcalan’ın yanına geliyor.
Bir müddet sonra Şam’dan alınarak Bar Elias’a getiriliyor. Burada Engizek dağlarındaki işkence yöntemleriyle öldürülüp bir çukura gömülüyor.”(22)
Ömer de Türk ordusu tarafından yakalanıp cezaevine konulunca, Öcalan’nın cezaevindeki adamları aracılığıyla, devletin de göz yummasıyla boğdurularak öldürülüyor. Sakine Cansız, kendi kitabını yazdığı zaman benim yukarıda yazdıklarımı resmi ideolojinin versiyonu ile biliyordu. Ama şu soruları kendisine soramıyordu!
‘Ben bir kez Bekaa’da Ömer’i gördüm, polistir’ diye kendisinden kuşkulandım.
Öcalan’ın çok yakınında görev yapan, Öcalan’ın isteği ile 4. Kongreye katılan, ardından Bekaa’da Öcalan’ın özel soruşturmacısı olan, Güney batı Eyaletinde bizzat Öcalan tarafından koordinatör yardımcısı olarak görevlendirilen bu adamı, Öcalan neden tanımadı?
Cezaevlerinde en zor koşullarda direnen herkesten kuşkulanan Öcalan, neden Ömer’den kuşkulanmadı?
Ömer kimin talimatıyla Terzi Cemal tarafından soruşturmaya alındı?
Ömer, neden PKK Vejin’ci olmayan kişilerin adlarını vererek, ‘bunlar PKK Vejin’cidir’ dedi?
Bu iftiraya maruz kalanlar, neden vahşice öldürüldü?
Kaçmaması gerek, Ömer nasıl kaçırıldı?
Ömer’i soruşturan ve onun ajan olduğunu açığa çıkaran Öcalan’ın, Antep Adıyaman, Malatya Koordinatörü Terzi Cemal, Bekaa vadisinde nasıl ‘ajan’ oldu ve neden öldürüldü?
Türkiye Cumhuriyeti kendi ajanı olan ve kendisine sığınan Ömer’i cezaevinde neden Öcalan’ın adamlarına boğdurttu?
Sakine’nin kitap yazmadaki amacı bu sorulara yanıt vermek değil, o başta kendisini, ardından direnen, kişiliğinde insancıl olan, ruhunda uşaklık olmayan, Kürt halkının davasına bağlı olanları yermek, hiçleştirmek ve Kürt halkının davasına ihanet etmiş, gençlerini arkadan hançerlemiş, sevgileri aşkları yasaklamış, Kürt kadınını kelimenin gerçek anlamıyla köleleştirmiş Öcalan’ı övmektir.
Çünkü o böyle yaparsa partiye bağlılığını ispat eder diye inanmıştı.
Resim: Engizek dağları
Devam edecek
(21) Hep kavgaydı yaşamım, Sakine Cansız, 3. Cilt sayfa 60- 62
(22) Apo’nun Ayetleri, Selim Çürükkaya, Doz yayınları, 3. Baskı sayfa 318-319