Tabuya Dokunmak
On dokuz yıl önce kaleme alınmış bir makalemi burada yeniden yayınlıyorum.
Selim Çürükkaya Bu makalem 16 Nisan 2000. 20:00:34: İntername adlı bir sitede yayınlanmıştı. Aradan 19 yıl geçmişti. arşivimi karıştırdım, buldum okumanız için yayınlıyorum:
Mehmet Şener in 1991 tarihinde Kaleme aldığı bildiri, açıklama mektup ve
değerlendirmeleri bir kitap halinde yayına hazırlanıyor. Bu kitap için bir ön söz
yazdım.
Ve dün bu ön söz yayınlanınca yalınız İntername’nin sayfalarından değil, pek çok yerden değişik tepkiler aldım. Bu tepkileri alınca tabuya dokunduğumu anlamakta gecikmedim.
Mehmet Şener, benden yaklaşık iki yıl önce zalim Dahak a karşı koymuş, hayatı pahasına gördüğü gerçeği haykırmış, şahsen benim gözlerimi açmıştır. Onun o gün anlattıklarının ve yazdıklarının ne kadar doğru olduğunu bugün okuyarak siz karar verin:
“Arkadaşlar, hepimiz kendimize soralım ve kendimizi kandırmayalım. Kendimize, insanlığımıza, devrimciliğimize saygımız kalmış mı? Doğru bildiğini konuşmayan, düşüncesini söylemekten çekinen ve inanmadığı bir pratiği zorunlu olarak kabul eden devrimcinin devrimciliğinde söz edilebilir mi?
Ağzımız her açıldığında kendimizi alçaklıkla, ihanetle suçlamak bize kolay geliyor. Çünkü başımızdaki Şef öyle istiyor. Peki, biz alçakların peygamberini göremiyor muyuz?
Gerçekleri görmekte o kadar aciz miyiz?
Hayır hepimiz gerçekleri görüyor ve gerçekler karşısında tam bir ihaneti yaşıyoruz. Arkadaşlar, birimizin hain bilinmesi, kaçkın bilinmesi mi önemlidir yoksa, halkımızın, devrimimizin, partimizin yok olması mı önemlidir?
Hangi kadro arkadaş savaşımızın tıkandığını görmüyor ve hangi arkadaş, APO’nun partiyi bir kadro tükenişine uğrattığını, bir aile şirketine dönüştürdüğünü görmüyor. Hangi kadro bizdeki işleyişin bir parti işleyişi olmadığını, bir aşiret, bir şeyh-mürit ilişkisi olduğunu bilmiyor?
Arkadaşlar, bilimin, devrimin ve gerçeğin namusuyla mı hareket ediyoruz? Robies Pieere’nin “Haksızlığı görüp, haksızlığa karşı tavır almayan namusuzdur” deyişini dahi pratiğe geçirmeyen biz sözde proleter devrimcilerin tavrı nedidir?
Her birimiz binlerce şehidimizin kanından sorumluyuz. Bunların kani, partiye halka despot olacak bir Dahak yaratmak için miydi? Partinin başına çöreklenin Apo’nun yeni Dehak’tan farkı nedir? Hangi parti kadrosunda, onlarca bayana dayatılan ahlaksız ilişkiyi kaldıracak namus var!
NEDEN KORKUYORUZ?
“Adimizin kötüye çıkmasından mı, haine çıkmasından ı? Savaştan ve ülkeden kaçıp, tam bir mirasyedi gibi partiye çöreklenen ve b gün bizi parti ve ulus olarak pazarlamaya başlayan döneklerin bize hain demesi en büyük şereftir!”[1] “Birbirimizi yoldaşça eleştirelim, birbirimizi devrime kazanalım ama, tepemizdeki günah yuvasını dağıtmadan tek bir doğru adım dahi atamayacağımızı bilelim!
…….Şunu belirtmek istiyorum; anlamaya bile çalışmadan ret etmenin ardından gelecekte “zamanında haksızlık ettik” değerlendirmeleri aramızda olmayanların ruhunu şad etmez. Önsözlerinizin ardından, bize söyleyeceğiniz son sözleriniz ruhumu/ ruhumuzu şad etmez. Bana güç veren şey sudur; hepiniz bunu söyleyeceksiniz, “anlamadık, haksızlık ettik.” Bu fazla bir şey kurtarır mı? Bilemiyorum! Ama utandırmadığımız anlaşılacak. Yaşamın fiziksel ötesi boyutunda sarmaş dolaş yaşayacağız .”
[1] Bütünkadrolara ve savasçılara başlıklı açıklamasından