Susmak Ölmektir 31
Abdullah Öcalan 1982 lerde Hamili Yıldırım’ın eşi Ayten Yıldırım’ı katlettirmişti, yine 1991 Yılının Kasım ayında Sakine’nin nişanlısı Mehmet Cahit Şener’i Kamışlı da katlettirmişti.
Selim Çürükkaya / 1986’ nın başıydı. Diyarbakır cezaevinde karar almış, tek tip elbiseyi çıkaracak ve ölüm orucu eylemime başlayacaktık. Cezaevi İdaresinin saldırısı karşısında biz de saldıracaktık. Gece son hazırlıklar yapılıyor, biz o dönem hücrelerde kalıyoruz, iki arkadaş, notları zulalarken, tuvalet bölümünde hücre duvarları arasında boşluk buluyorlar. Haber verildi, inceleme yapıldı.
Kaldığımız bölüm dört katlıydı, her katta on hücre vardı, hücrelerin beş ara duvarında birer boşluk vardı. Boşluklar ölçüldü, her biri 60 çarpı 70 cm. genişlikte, 12 metre derinlikteydi. Her iki hücre arasında bu büyüklükte birer boşluk vardı.
Karar alındı tünel kazılacak ve çıkarılan topraklar bu boşluklara doldurulacaktı. O tarihte Hamili Yıldırım Diyarbakır cezaevinde Sakine Cansız ile haftada bir askerlerin gözetiminde akraba ziyareti yapıyordu. Bir gün Hamili Sakine’ye tünel konusunu açıyor, Sakine olağanüstü heyecanlanıyor. Hamili, “yakında gideceğiz, seni götürmemiz imkansız, ama merak etme, ben buradan kaçarsam, dağa ulaşırsam, General olacağım, sana söz veriyorum, sen bir gün çıkar gelirsen, seni top atışları ile karşılayacağım,” der!
Ama tünelden kaçış gerçekleşmez. Zaman hızla geçer, Sakine Cansız Hamili Yıldırım’dan önce cezaevinden çıkar, Kürdistan dağlarına gider, dört beş yıl sonra Hamili “Fırtına Taburu Komutanı” olarak Güney Kürdistan dağlarına doğru yol alır. Onu karşılamaya giden Sakine o andaki duygularını şöyle anlatır:
“ Diyarbakır zindanında, tünelden kaçış (firar) gündeme geldiğinde ‘ayrılık sözleri’ de konuşulmuştu. O zaman K, (Hamili): ‘General olacağım ve çıkıp dağlara geldiğinde seni top atışları eşliğinde törenle karşılayacağım’, demişti. Generallik hayali güzeldi; bir özlemi, istemi, kararlılığı ifade ediyordu kuşkusuz. İşte sevgi sözümüzün güvencesi buydu….. Yıl 1995 ti. 96 ‘ya gün sayılıyordu. Amediye boğazında karşılaşırken küçük bir tören bile yapamamıştık. O an eziklik duymuştum.Acı bir iç çekerek anımsamıştım o günkü konuşmayı, sözleri. Ama Hamili’yi karşılayacak General bir Sara (Sakine) yoktu.(105)
Abdullah Öcalan 1982 lerde Hamili Yıldırım’ın eşi Ayten Yıldırım’ı katlettirmişti, yine 1991 Yılının Kasım ayında Sakine’nin nişanlısı Mehmet Cahit Şener’i Kamışlı da katlettirmişti. Şimdi Hamili ile Sakine’yi bir araya getirmek, katliam ve cinayetler üzerinde aşk inşa etmek istiyordu. Bunun için ta Şam’dan Güney Kürdistan’daki askeri karargaha telsizle “bu sorunu çözün, ikisini bir araya getirin” diyordu.Telsizi dinleyenlerin arasında Sakine Cansız ‘da vardı:
“Zaten o sırada Başkan K, (Hamili) den söz ediyordu.Benim dikkatimi de bu çekti ‘Kazım’giller (Hamili’giller) Yakında ulaşır, Sara (Sakine) ile biraz tartışsınlar, diyalog geliştirsinler, hatta hesaplaşsınlar. Kendileri daha iyi çözümleyebilirler,’ (106) diyordu” Telsizdeki Öcalan.
Katliamlarla zehirlediği insanların ilişkilerini, zalim dünyasındaki talimatlarla onaracağına inanıyordu. Umutlu olan Sakine’ dir, onun dünyasında da aşk ve sevgiye yer yoktur. Görev vardır, parti vardır, talimat vardır, emir vardır, önderlik vardır.
“Önderliğin talimat ı vardı”der Sakine. Önce buluşacakları yeri anlatır bize: “Biz hala Şive köyündeki noktamızdaydık. Doksan iki öncesi burada bir köy vardı. Boşalsa da sonrasında da köy özelliklerini koruyordu. Sonraki süreçte hava saldırıları, havanlar köyü harabeye çevirmişti.Yanan ağaçların diplerinde yeni dallar filizlenmeye başlamıştı. Ağaçların kocaman gövdeleri kapkaraydı. Evlerin taşları bile yerlerinde kalmamıştı……Hiç bir doğallığı kalmamıştı köyün. Bozulmayan tek şeyi çeşmesiydi….” (107)
Sakine’nin Hamili ile görüşmek için seçtiği yer, ikisinin geçmişine ne kadar çok benziyordu?
Onların da iç dünyaları Şive köyü gibi harabeydi, duvarları yıkılmıştı, coşkuları kırılmıştı. İçlerindeki umut ağaçları çoktan yanmıştı, gövdeleri kapkaraydı.
Şive köyünde kim bilir daha önce ne aşklar ne sevgiler yaşanmıştı? Ama Şive şimdi bu aşkların hiç birini anlatamayacak kadar dilsizdir. İşin garip tarafı ikisi de suskunluk konusunda yanmış, yıkılmış, Şive köyü gibiydi.
Onlar da dertlerini, elemlerini, kederlerini anlatamazlardı birbirine. Hamili eşi Ayten’in neden öldürüldüğünü anlatamazdı Sakine’ye, katilinin kim olduğunu söyleyemezdi. Onun ajan olmadığını, deli olmadığını haykıramazdı.
Sakine’de Ayten konusunda Hamili kadar suskundu. Sevdiği Şener konusunu açamazdı, “ajan değildi, o suçsuzdu, zalime, zulüme karşı çıkmıştı. Ben arkadaşım, sen eşin Ayten’in haksız ve adaletsiz bir şekilde öldürülmesine karşı çıkamadım / çıkamadın. Ama o karşı çıktı. O, olmayan cesaretimiz, konuşmayan dilimiz, kaybolan vicdanımızdı” diyemezdi. Diyemedikleri için susuyorlardı!
“Tam yedi yıl sonra Şive köyünün yıkıntıları içinde Hamili ile bir araya gelmiştik.İki gündür konuşmalar tartışmalar, sohbetler bölük pörçüktü. Şimdi ikimiz de yalnızdık. Ve bir yerden giriş yapmak zorundaydık. Evet bir zorunluluktu, yaşamın doğallığı içinde, kendiliğinden gelişmiyordu ve aynı zamanda bir talimattı.Önderlik, ‘konuşun, tartışın’ demişti.Ertelemeden Fuat (Ali Haydar Kaytan) arkadaşa ‘Hamili ile konuşmak istiyorum, konuşulması, tartışılması gereken noktalar var, netleşmeli… Uygun görüyorsanız…’ demiştim. Ondan onay aldıktan sonra Hamili’ye haber vermiştim. Çeşmenin üst tarafında oturmuştuk. Her ikimiz de fazla hazır değildik.Daha çok da izinli konuşmanın etkisi vardı. İlk anda tuhafıma gidiyor ama kuraldı.Zoruma da gitse uymak gerekiyordu. Devrime yaşamını adamış ve yılların en yakın yoldaşlığını yaşamış insanların haline bak! Diyor, acıyla gülüyorum halimize.Yanyana gelmişiz ama ikimiz de neyi konuşacağımızı bilmiyoruz. Bir müddet suskun bekledik…(108)
Konuşamıyorlardı! konuşamazlar! Sessizlikleri ile konuşuyorlardı birbirleriyle ve işin kötüsü anlayamıyorlardı birbirlerini ve öbürünü!”
Hayatlarının en acı anıdır. Yıllardır işlenen tanıdık cinayetler karşısında suskun kalmışlardı ve suskunluk onların ilişkilerini, insanlıklarını zehirlemişti. Adaletsizlik karşısındaki suskunluktan dolayı dilsiz olmuşlardı. Kendini biraz zorlayan Sakine:
“Bir süre suskun bekledikten sonra kendimi zorlayarak ben başladım. Ama daha cümlelerimi bitirmeden Hamili girdi söze. Neyi ne için söylediğimi bile anlamamıştı henüz. Geçmiş bir sorunu bir kan davası gibi ele alıyordu. Ona göre iki taraftık; kanlı bıçaklı iki taraf!.. Toplumun değer yargılarına bile ters senin yaptığın..İlişkimiz kesildikten hemen sonra ….( Şener’i kast ediyor) ilişki kurman, onu sevmen hangi geleneğe uyuyor? Tam iki yıl kendime gelemedim, Çözümleme ( Abdullah Öcalan’ın kitabını) bile okuyamıyordum tamam mı? Tabi senin omurunda değildi, burnun havadaydı…. Sevgiden ne anlarsın, duygularına yenildin, bizi beğenmedin.”(109)
Ağlar Sakine, Hamili ise daha burnunun ucunu göremeyecek kadar kördür! Hamili ile Sakine’nin son buluşmasıdır bu. Şive köyünde yanan ağaçların diplerinde yeni dallar filizlenmeye başlamıştı. Ama onların iç dünyalarında hiçbir şey asla filizlenmeyecekti artık.
(105) Hep Kavgaydı Yaşamım, Sakine Cansız, Mezopotamien Verlag, 3. Cilt, sayfa 161
(106) Hep Kavgaydı Yaşamım, Sakine Cansız, Mezopotamien Verlag, 3. Cilt, sayfa 136
(107) Hep Kavgaydı Yaşamım, Sakine Cansız, Mezopotamien Verlag, 3. Cilt, sayfa 158-159
(108) Hep Kavgaydı Yaşamım, Sakine Cansız, Mezopotamien Verlag, 3. Cilt, sayfa 159
(109) Hep Kavgaydı Yaşamım, Sakine Cansız, Mezopotamien Verlag, 3. Cilt, sayfa 159 – 160
Devam edecek