Susmak Ölmektir 17
Selim Çürükkaya / 1 Kasım 1991 de Mahsun Korkmaz Akademisinin içtima meydanında, akşam üzeriydi, karanlık bastı basacaktı. Üç kişi sessizce yürüyordu, hiç biri konuşmuyordu. Bunlardan biri Akademinin Koordinatörü Numan, (Celal Özalp) biri Kani Yılmaz, diğeri ise Sakine Cansız’dı.
Eğer Sakine’nın geleceği tam olarak görebilen üçüncü bir gözü olmuş olsaydı, o anda Kani Yılmaz’a bakıp şunları görebilirdi; Kani, Şubat 1993 yılında PKK’nın Avrupa sorumlusu olarak Almanya’ya gidecekti. Avrupa’da sorumluluk yaparken, Ekim 1994 tarihinde İngiltere’de tutuklanacaktı. On binlerce Kürt, Avrupa’da yürüyüşler yaparak onun özgürlüğünü isteyecekti. 1997 Yılında yargılanması için İngiltere tarafından Almanya’ya iade edilecek, Almanya’da PKK adına yapılan bazı eylemlerden dolayı yargılanacaktı. 7,5 yıl hapis cezasına çarptırılacak, yattığı süre göz önünde tutularak serbest bırakılacaktı.
Yine Sakine’nin alnındaki geleceği gören gözü, Öcalan, 15 Şubat 1999 günü Şam üzeri Yunanistan, oradan Rusya, ardından İtalya, oradan tekrar Rusya, buradan Kenya’ya gittiğini, gece yarısı bir Türk uçağına binerek Türkiye’ye doğru havalandığını, daha uçaktan inmeden kameralara ‘devlete hizmete hazırım’ dediğini görecekti.
Ve Öcalan Kani Yılmaz hakkında bir Türk savcıya ek ifade vereceğini, bu ifadede:”Geçen ifademde de belirtmiştim. Kani Yılmaz 1994’te İngiltere’de tutuklandı. Tutuklanmasını gerektirecek, İngiltere’de işlenmiş bir suçu yoktu. İngiliz Hükümeti onu tutuklama adı altında korumaya aldı. Amaçları Kani Yılmaz’ı ileride benim yerime PKK’ya lider yapmaktı.(55) diyecekti.
2004′ yılında Nizamettin Taş ile birlikte örgütten ayrılarak Kürdistan Yurtsever Demokrat Partisi (PWD, Partiya Welatparezen Demokraten Kurdistan) adlı bir parti kuracaktı. O da tıpkı Mehmet Şener gibi, ‘hain’ ve ‘kaçkın’ olarak ilan edilecekti. Katiller peşine takılacak, hatta bir cezaevi arkadaşının oğlu, Numan takma adlı kişi, kendisini öldürmek için örgütün talimatıyla yanına yerleştirilecekti.
11 Şubat 2006 tarihinde Kani Yılmaz, Sabri Tori ve Numan bir taksi ile Süleymaniye kenti yakınındaki bir benzinlikte, benzin alırken, Numan takma adlı kişi“Süleymaniye’de işim var”diyerek aracı terk edecekti. Benzin alan otomobil hareket ettikten 100 metre sonra, uzaktan kumandayla havaya uçurulacaktı. Patlamada Kani Yılmaz ile Sabri Tori parçalanarak ve yanarak yok olacaklardı. Arkadaşları olay yerine gidip baktıklarında, en küçük parça olan bir kol saattinden dolayı ölenin Kani olduğu anlaşılacaktı.
Sessiz Sakine, geleceği gören gözünü kapattı. Yanındakilere hiçbir söz söylemeden kamptaki kadın gerillaların kaldığı çadırına doğru yürüdü. Ve o kabus dolu geceyi kendi kitabında şöyle anlattı:
Kani Yılmaz’ın içinde olduğu araba bu hale geldi.
“Kısa bir süre sonra silah sesleri gelmeye başladı. Bağırtılar, zılgıtlar, halaylar her şey birbirine karışmıştı. Hepimiz telaşla dışarıya fırladık. Neler oluyordu, anlamaya çalışıyorduk. Sonra öğrendik ki; yönetim Şener’in cezalandırıldığını açıklamış, arkadaşlar dışarı fırlayarak bunu kutlamaya başlamış. Bazıları havaya ateş ediyordu. Korktum, yanlışlıkla birileri vurulabilir, yaralanabilirdi. Bir kaç kişiyi uyarmaya çalıştım. Kimse dinlemiyordu. Sonra yönetimdeki arkadaşlara uyarıda bulundum. Aynen şöyle dediler: ‘ Bir şey olmaz, Şener vurulmuş bırak kutlasınlar gönüllerince’ acıyla güldüm söylenenlere. Tam bir kendini kaybetme havası. Ürkütüyor beni! Bu kadar mermi sıkmakla bir provokatörün ölümünü kutlamak nasıl bir tepkiydi?” (56)
Sakine, silah patlatılmasına karşı koyduğu tepkiden dolayı sabah soruşturmaya çekildiğini söylüyor:
“Evet o gecenin ayrıksılığı ertesi gün pahalıya patlamıştı. Yönetim
(Mahsun Korkmaz Akademisi yönetimi) çağırıp konuşmuştu. Numan,’üzülmüşsün, bir tarafa çekilip düşünmüşsün, hatta arkadaşları terslemişsin, ‘neden silah sıkıyorsunuz? Neden halay çekiyorsunuz?’ demişsin. Daha bir sürü şey sayıyor, sinirli, sinirli. Hiç dinlemeden.
Benim de şartelim atmıştı. Karşılıklı öfkeli tepkili tartışmıştık. ‘Artık yeter’ diye başlamıştım. ‘biraz insaflı olun. Her duyduğunuz şey için çağırıp bütün tepkilerinizi bana yöneltmeye hakkınız yok. Neden beni dinlemeden bir yargıya varıyorsunuz? Neden olaylar illede çarpıtılmak isteniyor? Neden tartışmalar, ilişkiler hep geriye çekiliyor? Silahların o şekilde sıkılması doğru değil, şimdi de söylüyorum. Ben önderliğe de yazacağım. Neyi hangi başarımızı kutluyoruz? Bu kadar mermileri patlatanlar gerçekten provokasyonun niteliğini tam kavramışlar mı?…..
Kaldı ki benim kaygım çok çılgıncasına mermi sıkılmasınaydı. Herhangi bir kaza olmaması yönündeydi. Yoksa başka niyetli biri olsa çok rahat provokasyon yaratabilir, birilerini vurabilirdi, bunu önleyebilir miydiniz? Eğer bir şey olmadıysa bu bir tesadüftü, çünkü hiçbir denetim yoktu. Başta yönetim çılgınlaşmıştı. Halay da aynı şekildeydi. Benim oturduğum yere gelip özellikle halay çekildi. Herkes dışarıda çekerken bazıları çok bilinçli olarak çadırda halay çektiler. Tam bir çocukça davranış. Ben düşman mıyım? ‘Düşman çatlatırcasına’ bir davranış içerisine girildi. Bir de bana: ‘Gel sende halay çeksene’ deniyor. Benim halay çektiğimi gördünüz mü? Olanlar bunlardır dedim.” (57)
Bekaa vadisindeki Sakine hırpalanmış, ezilmiş, boyun eğdirilmiş, direnişçi kişiliği iğdiş edilmiş, itirafçı hale düşürülmüş, ama daha da kendisine boyun eğdirip tam bir kul haline getirmek için dağın yolu kendisine gösterilmişti:
“Başkan ‘haydi Sakine, sen dağları seviyorsun. Dağlara vura vura bütünleşirsin herhalde. Başarı haberlerini bekliyorum’ demişti. ‘Başkanım sizi hep sevindireceğim’ demiştim sadece. Şam caddesine inen yokuştan aşağı doğru koşarak inmiştim. Başkanın elleri uzun süre havada sallanıyordu. Bir kez daha Apoculuğun gururunu yaşadım. Ne güzeldi o an. Başka hiçbir şey düşünmeden, varsaymadan Apoculuğu kucaklamak! Yaşam buydu, kavga buydu! Kavga aşkının güzelliği buradaydı.” (58)
Devam edecek
(55) http://www.turktoresi.com/viewtopic.php?f=143&;t=7814
(56) Hep Kavgaydı Yaşamım, Sakine Cansız, Mezopotamien verlag, cilt 3, sayfa 116-117
(57) Hep Kavgaydı Yaşamım, Sakine Cansız, Mezopotamien Verlag, cilt 3, sayfa 118-119-120
(58) Hep Kavgaydı Yaşamım, Sakine Cansız, Mezopotamien Verlag, cilt 3, sayfa 129-130