Susmak Ölmektir 16
Aradan fazla zaman geçmeden, iki kişi bir arabayla onu Halep’ten alarak Bekaa vadisindeki hapishaneye götürmüştü. Diyarbakır cezaevinde Sakine Cansız’a yapılan işkencelerin daha beteri burada kendisine yapılmıştı.
Selim Çürükkaya / Sakine Cansız, Mehmet Şener’ den not getiren kızı ihbar edecek. “O kız kimdi, neydi, belli ki arkadaş değildi, yurtsever de değildi”(48) diyecek, onu önce arkadaşlıktan, ardından yurtseverlikten menedecek ve Öcalan’ın talimatıyla yazdığı notu genç kızın eline tutuştururken işkencecilere gösterecekti. Kızın adı KURDE idi, henüz 18 yaşına yeni ayak basmıştı. Her şeyden habersiz, Sakine arkadaşının verdiği notla geri dönmüş ve açıp okumadan adrese teslim etmişti.
Aradan fazla zaman geçmeden, iki kişi bir arabayla onu Halep’ten alarak Bekaa vadisindeki hapishaneye götürmüştü. Diyarbakır cezaevinde Sakine Cansız’a yapılan işkencelerin daha beteri burada kendisine yapılmıştı. Çok sonraları babası ve iki kardeşi El Muhabarat’ın bilgisi dahilinde öldürülecekti. Sakine’nin ispiyonculuğu, devrimci bir ispiyonculuk olarak tarihe geçecekti!
İşkenceler de parti ve devrim için olacaktı!
Getirilen kız, karşı devrimci ve hiziple birlikte çalışan biri olarak değerlendirildiğinden, hain olarak damgalanmış ve kitaplara sığdırılamaz işkence çeşitleri körpecik, narin vücudu üzerinde denenmişti.
1991 Kışında Güney Kürdistan’da yapılan PKK 4. Kongresi, Şam’dan gelen Öcalan müdahalesi ile son buldu. Kongre Hazırlık Komitesi 9 kişiden oluşuyordu:
Apo, ( Abdullah Öcalan)
Örgütün Avrupa sorumlusu Cemal, (Murat karayılan )
Zeki, ( Şemdin Sakık)
Ferhat, (Osman Öcalan)
Cuma, (Cemil Bayık)
Ebubekir (Halil Ataç),
Baran (Sarı Baran),
Ahmet ( M.Cahit Şener),
Ve Lokman( Suriye Kürtlerinden)
Kongre, tartışmalar sonrası bir Merkez Komite ve bir de Merkez Yürütme Komitesi seçmişti. Bundan sonraki Kongrelere, Öcalan dahil bütün kişi ve kurumlar harcamalarını sunmak zorundaydılar.
Alınan karara göre, PKK Merkez Komitesi stratejik önderlik olacaktı.
Merkez Yürütme Komitesi, aynı zamanda soruşturma komitesi görevi de yapacak ve Şam pratiğini, Mahsun Korkmaz Akademisi pratiğini, İran pratiğini soruşturacaktı.
Şam ve Mahsun Korkmaz Akademisinin pratiğinden Abdullah Öcalan, İran pratiğinden ise Osman Öcalan sorumluydu. Buraların tam birer suç ve ihanet yuvaları olduğunu, bir kardeş Öcalanlar, bir de Mehmet Şener biliyordu. Diğer bilenler, vicdanlarını yitirdiklerinden susuyordu.
Osman Öcalan kongredeki tehlikeli gelişmeleri Şam’daki Öcalan’a iletince, Öcalan derhal müdahale etmiş, kongrenin aldığı hiç bir kararı tanımadığını, partinin başına bela olacak bir merkez seçildiğini vurgulamış, Kongredeki gelişmeleri, daha önceki gelişmelere bağlamış, MK üyelerinin ülkeye dağılmışlığından faydalanıp, darbeci bir şekilde harekete geçmiş ve yeni bir tasfiye hareketinin içine girmişti. Sarı Baran ve Mehmet Cahit Şener’in soruşturmaya alınmasını da sağlamıştı. Merkez Yürütmede bulunan Şener ile Baran’ın soruşturma altına alınmasıyla birlikte, ortada Merkez Yürütme diye bir yapı kalmadı. Ve yine, Kongre kararlarının tam tersine, Öcalan’ın emriyle özel bir soruşturma komisyonu oluşturulacak. Bu komisyon Mehmet Cahit Şener ve Sarı Baran’ı tecrite alacaktı.
Bu aşamada Bekaa vadisinde bulunan Öcalan, iliklerine kadar korkmuş, sağa sola saldırıyordu. Parti içerisinde diktatörlüğünü fark eden, bu diktatörlüğü kongre kararıyla kaldıran, Şener ve arkadaşlarını kongreye katılanlarca ortadan kaldıramayacağını anlayınca, yeni bir hilleye baş vurdu. Mahsun Korkmaz Akademisi yönetiminde bulunan Batmanlı, Diyarbakır cezaevi çıkışlı Abdurrahman Kayıkçı, Bingöl Kelaxsı Köyünden Hasan Hayri Konar ve Maraş, Pazarcıklı Terzi Cemal’i Akademinin yönetim binasında toplantıya çağırdı.
Konuşmalarına çok gizemli bir hava vererek, Ortadoğuda önemli gelişmelerin olduğunu, parti çizgisi ve önderliğinin tehlike altına girdiğini, yeni bir istihbarat örgütüne gerek duyulduğunu,”Parti Önderliği ve Çizgisini Koruma Örgüt’ü adına faaliyetlere başlanacağını, bu örgütün sorumluluğuna Abdurrahman Kayıkçı, yardımcılığına ise Hasan Hayri Konar ile Terzi Cemal’i düşündüğünü, kendisinin kullandığı bütün yetkileri bu örgütün kullanabileceğini, Güney Kurdistan’da yapılan 4. Kongrede büyük bir provokasyonun açığa çıkarıldığını, bunu derinliğine çözerek tasfiye edilmesi gerektiğini söyledi.
Bir kaç gün sonra Öcalan, Parti Önderliğini Koruma Örgüt’ü’ başkanı olarak tam yetkilendirdiği Abdurrahman Kayıkçı’yı Mehmet Şener ve arkadaşlarını kurşuna dizdirmek için Güney Kürdistan’a yolladı. Önce Mehmet Şener ve arkadaşları soruşturmaya alınacak, işkence altında Öcalan’ın istediği tarzda kendilerine – ajan oldukları ve Türk devleti tarafından PKK içine sokuldukları tarzında – ifadeler imzalatılacak ve ardından parti, ihaneti affetmez denilerek kurşuna dizileceklerdi.
Güney Kürdistan’a varmadan Bekaa vadisinde, Şam’da, Kamışlı’da, Öcalan’ın Mehmet Şener yanlısı olarak değerlendirdiği pek çok kadının soruşturmasını yapan Abdurrahman Kayıkçı, çok korkunç gerçekleri öğrenmiş, hem Öcalan’a, hem de PKK’ye olan bütün inançlarını yitirmişti. Bu ruh hali ile Güney Kurdistan’a varan, Öcalan’dan sonra tek yetkili Kayıkçı, tutuklu olduğu mağarada Mehmet Şener ile ilk görüşmesinde: “Bana propaganda yapma, ben her şeyi biliyorum, ne yapmamız gerekiyor onu söyle” diyor. Ve Öcalan’ın yargılayıp öldürmek istediği kişiler Şener’in planlaması, Kayıkçı’nın organizesiyle kampları terk ederek KDP sinin yanına gidiyor.
Mehmet Şener burada tarihin en büyük hatasını işliyor: Güney Kürdistan’ından Suriye Kurdistan’ına geçiyor. Birincisi, kendisine güveniyor, Suriye Kürdistan’ındaki halkı ikna ederim diyor. İkicisi, cezaevinden tahliye olup Bekaa vadisine ulaşanlarla ilişkiye geçerim, diye düşünüyor. Üçüncüsü, Suriye devletinin El Muhabaratı, beni zorlarsa, Öcalan’ın El Muhabarattan gizli olarak, partiden habersiz, Saddam Hüseyin ile ilişkiye geçtiğini anlatır ve kanıtlarım diyor. Dördüncüsü, Suriye Kürdistan’ından yazışma aracılığı ile PKK kitlesine ulaşır, partinin nasıl tasfiye edildiğini ve yeniden bir parti kurmanın neden gerekli olduğunu anlatırım hesabını yapıyor. Ama Şener Kamışlı’ya ulaştıktan bir kaç gün sonra El Muhabarat kaldığı yeri öğreniyor ve bu yeri Öcalan’a söylüyor.
Elini tez tutan Öcalan, cezaevinden tahliye olmuş Mehmet Şener’in arkadaşlarını Bekaa vadisine topluyor,“Zindan konferansı”adını verdiği toplantılarla, baskı altına, töhmet altına aldığı kişilere yaptırdığı yalan itiraflarla Mehmet Şener’e“Türk ajanıdır”yaftası yapıştırılıyor. Bu ifadeler El muhabarata ve örgütün bütün birimlerine ulaştırılıyor, yayın organlarında yayınlanıyor.
Mehmet Cahit Şener’in PKK içindeki Öcalan diktatörlüğünü sarsacağını düşünen Suriye El Muhabaratı, kendisine sunulan belgelerden, Öcalan’ın kendisine inanan Kürtleri ikna ettiğine emin oluyor.
Şener’in ortadan kaldırılması için Haseki vilayetinin istihbarat sorumlusu Amid Muhammed Mansur Şam’a çağrılıyor. Öcalan’ın da katıldığı bir istihbarat toplantısında Mehmet Şener’in vurulması kararı alınıyor.
Plana göre; Suriye istihbaratından iki kişi, Mehmet Şener’in taşındığı son evi Öcalan’ın vereceği iki kişiye gösterecek, bu iki kişi evin çevresinin durumunu gelip eylemi yapanlara bildirecekti. Bu karardan sonra sömürgeci bir devletin (Suriye ‘nin) istihbarat adamları, Akid Ömer ile Ebu Adnan, Mehmet Şener’in iki gün önce taşındığı son evin yerini Öcalan’ın adamlarına gösteriyor.
Öcalan’ın korumaları, şoförleri veya kuryeleri üç kişi, Mehmet Şener ve iki arkadaşının kaldığı evin yakınına kadar bir arabayla gidiyorlar.
Burada arabadan inen eli Kleşinkoflu iki katil, kapıyı kırarak içeri giriyor. İlk karşılarına çıkan Fatma Temel oluyor, onu tarıyorlar. Mehmet Şener kaldığı odanın kapısını açınca, yaralı Fatma kendisini Mehmet Şener’e siper yapıyor, ikisini de tarayınca, Fatma Yaşamını yitiriyor. Başka bir odada kalan Şilan silahla karşılık verince, biri yara alıyor, katiller olay yerinden uzaklaşıyor. Yaralı Mehmet Şener Ve Şilan hastaneye kaldırılıyor. Mehmet Şener yaşamını yitiriyor, cenazesi ise hala bulunamıyor!
Böylece Kamışlı’da Takvim yaprakları 1 Kasım 1991 sabaha doğru 04,30 u gösterirken, iki hain ve de Kürt maşa, 1981 Yılında Lice’ye bağlı Fis Köyünde yapılan PKK nın 1. Kongresine katılan en genç delege Mehmet Cahit Şener ve iki arkadaşını bir binada acımasızca vurup kayboluyorlar. Mehmet Şener’in ölüm olayını nasıl duyduğunu Sakine Cansız kitabında şöyle anlatır:
“Kani, (Faysal Dunlayıcı) ‘gel biraz dolaşalım, sohbet edelim’ demişti. O güne kadar bir kez bile dolaşıp sohbet etmemiştik kendisiyle. Bazı özelikleri bende tepki yaratıyordu, itici geliyordu. Tüccarların ilişki tarzına, üslubuna benzetiyordum üslubunu. Siyaset tüccarlığı daha kötüydü. Zaten zindan pratiği de iyi değildi. Teslim olmuş, hatta itirafçılaşmıştı bir dönem. O yüzden sevilmezdi fazla. Ama sonra kendini düzeltmeye çalışmıştı!……
……….Kani ile sahada hem turlayıp hem konuşuyorduk. Sonra Numan’ da yanımıza geldi. Belliki Kani konuyu nasıl açacağını kestirememişti. Alıştıra alıştıra bana ‘kara haberi’ vermek istiyordu. ‘Neyse çıkar dilinin altındaki baklayı, ben tahmin ediyorum, ama sen yine söyle! Her türlü haberi de kaldıracak güçteyim, o kadar çaresiz zayıf konuma düşmedim, söyle anlat’ dedim…. Kani: ‚Nihayet vuruldu, biz de kurtulduk sende’ dedi. Bir süre sessiz yürüdük………” (49)
Suskun Sakine geçmişi hatırlamaya çalışıyor Mehmet Şener’in kendisine yazdığı mektuplardaki paragrafları anımsıyor:
“Tuvalde rastgele çizilen çizgiler’ yada‚ Leonardo’nun fırçasından çıkan Mona Lisa‚ dağların kuytuluklarındaki nergis gibi sözler güzeldi ama hepsinde de sevgi çok çabuk örseleniyordu. Sevgiye çirkince vuruluyordu.” (50)
‘Sevgilim, canım, dostum, kurban olduğum biz mi zamanı, zaman mı bizi yıllandırıyor, bilemiyorum! Daha yıllandıracağımız kaç zaman var? Onu da bilemiyorum. Ama kalbimin durduğu noktada, yüzümde sana ulaşamamanın hüznü ve sana layık olamamanın gururu olsun istiyorum ve bunlara iki damla da olsa özgürce boşanacak damlalar eşlik etsin diliyorum... “(51)
“Devrimden sonra oraları özel bakıma alacağız, bizim yazlığı özel döşeyeceğim, ama benim zevkime göre olacak tamam mı? Söz vermişim senin kollarını bağlayıp oturtacağım evin ortasına, belki gözlerini de… Ne kadar intikamcıyım bende…. Ama haklıyım….” (52)
“Daha yaşayacağım çok güzellik var. O güzellikleri bırakıp gitmem bir yere, en çok tekerlekli sandalyede olurum. Ki; bu senin çok istediğin bir şey. Beni kırlarda gezdirecek -yürüteceksin- sonrada tekerlekli sandalye ile birlikte bayırlardan aşağılara yuvarlayacaksın…. Ahoo! o günleri görecek miyim?’ Demiyorum, çünkü göreceğim, göreceğiz….” (53)
Sakine biraz kendine geldiğinde,”Beni izliyorlar, nasıl etkilenmiştim, ne söyleyecektim! Ben ise sustum, konuşmak istemedim… ”
Kani: “Biz dedik başka şekilde duyman iyi olmaz. En uygunu böyle çağırıp sana söylemekti. Başkan ‚git konuş!’ dedi. Arkadaşlar daha bilmiyor, yönetime de daha söylemedim.” (54)
Sakine’yi Mahsum Korkmaz Akademisinde tehdit eden polis kılıklı Güneyli Ömer, Sakine’yi ihbar edip dersten attıran Diyarbakır cezaevi itirafçısı Mecit Gümüş, Sakine’yi susturan bastıran, adım adım takip eden bir hafta önce idamlıkken, affedilip Akademi yönetimine atanan Dr.Baran, Dersim’li Serhat ve Medya. Şimdi de Mehmet Şeneri’n ölüm haberini kendisine getiren Diyarbakır cezaevi itirafçısı Öcalan’ın en çok güvendiği Kani Yılmaz……. Sakine bütün bunları, biliyor görüyor, yazıyor…… Bir tek bunların ardındakini kutsallaştırıyor!
Devam edecek
(48) Hep Kavgaydı Yaşamım, Sakine Cansız, 3 cilt. Mezapotamien Verlag, sayfa 85
(49) Hep Kavgaydı Yaşamım, Sakine Cansız, 3 cilt. Mezapotamien Verlag, sayfa 114. 115.116
(50) Hep Kavgaydı Yaşamım, Sakine Cansız, 2. cilt. Mezapotamien Verlag, sayfa 378
(51) Mehmet Cahit Şaner’in Cezaevinde tutukluyken Sakine Cansız’a yazdığı mektuptan, Selim Çürükkaya’nın arşivinde
(52) 28 Ocak 1990 Tarihli, Sakine Cansız’ın Mehmet Cahit Şener’e yazdığı mektuptan, Selim Çürükkaya’nın arşivi
(53) 13-15 Ocak 1990 Sakine CansızIn Cezaevinden mehmet Cahit Şener’e gönderidiği Mektup, Selim Çürükkaya arşivinde
(54) Hep Kavgaydı Yaşamım, Sakine Cansız, 3 cilt. Mezapotamien Verlag, sayfa 116