Susmak Ölmektir 19
"Celal Aydın bizim içimizde iken, Tekoşin’ adı verilen örgütle birlikte çalışıyordu. Öldürme Kararını ben Abdullah Öcalan ve Cemil Bayık Aldık. Celal Aydın öldürülecekti. Ben, yani Şahin Dönmez, Ali Gündüz ve Aytekin Tuğluk infaz işini gerçekleştirecektik.
Selim Çürükkaya / Sakine Cansız’ın anılarını analiz ederken, yazdığı kitabın üçüncü cildinden başlamıştım. İkinci cilt, geç elime geçti ve okuyup bitirdim. Üçüncü ciltin ortasında Sakine’yi dağa yollamıştık. Biraz soluklanacağız, Sakin’e dağlara giderken biz 1979’un Mayıs ayına, Elazığ’ a döneceğiz. Sakine bu tarihlerde Elazığ’da göz altına alınmıştı. Onunla birlikte çok sayıda PKK üyesi de yakalanmıştı. Bunların arasında PKK Merkez Komite üyesi Şahin Dönmez ve O’na tetikçilik yapan Ali Gündüz’de vardı. Daha Önce Şahin Dönmez, Cemil Bayık ve Abdullah Öcalan Kürdistan devrimcileri gurubunun (sonradan PKK adını aldı) entelektüel üyesi, Malatya Bölge sorumlusu Celal Aydın’ın ölüm kararını almıştı.
Şahin Dönmez ve Ali Gündüz infazı gerçekleştirmişti. Sakine kitabında bu olaya şöyle değiniyor:
“Dersim’ de Tekoşin (63) etkilemek istedi. En son Elazığ’da, daha doğrusu Malatya’ da Celal Aydın vardı. Söz konusu bu unsurlarla ilişkiliydi. Elimize geçen notları vardı. Malatya’da kaldığı sürece, içte gelişmeyi sağlayacak ne varsa hepsine yönelmişti, temel değerlerimizle oynuyordu. Örgütü geliştirmemek için, ne gerekli ise onu yapıyordu.
Ama bu çabuk fark edilmiş ve etkisizleştirilmişti. Şahin’de Karakoçan’a kadar gitmişti. Kendisi sadece çeşitli sorular sorup, bilgi amacıyla gitmişti. Diğer şeylere o karışmamıştı. Ali Gündüz olaydan çok sonra epeyce durgunlaşmış ve bir iki gün farklı bir ruh halini yaşamıştı. Belki de ilk kez birini bu kadar yakından vuruyordu. Tabi ilk kez adam öldürmüştü! Kurşunu neye sıktığı önemliydi. Fiziki olarak birini yok etmek o kadar önemli değildi, herhalde bunun çelişkisini, iç muhasebesini yaşıyordu.” (64)
Celal Aydın 1977 Yılında öldürüldü, Sakine Cansız ise bu satırları 1992 ile 1996 yılları arasında yazdı. On dokuz yıl aradan geçtikten sonra Sakine, o saçma sapan yalanlara hala inanır gibi yazmış! Oysa Sakine çok iyi biliyordu ki, Şahin Dönmez, Ali Gündüz, Aytekin Tuğluk 1979 Mayıs ayında, Elazığ’ daki polis soruşturmasında, vicdan azabı içinde: ‘Celal Aydın bizim arkadaşımızdı, bizden ayrılmak istediği için onu öldürdük’ dediler.
Ve Karakoçan’ın bir mezrasında cesedi gömdükleri yeri, polise gösterdiler. Ali Gündüz’ün içten muhasebesi bundandı, haksız yere canice bir arkadaşını vurmuştu. Ve bunun sonucu olarak ölüm kararını alan Lideri Şahin ile birlikte itirafçı olmuştu.
Öldürüldüğü tarihlerde İstanbul İktisat Fakültesi öğrencisi olan Celal Aydın’ı, ben çok yakından tanırdım. Çünkü benim okul arkadaşımdı. Delil Doğan ile birlikte Malatya Akçadağ Öğretmen Okulundan sürgün olarak Tunceli Öğretmen okuluna gelmişlerdi. Okumuş, birikimi olan, siyah ile griyi birbirinden ayırt edebilen, entellektüel bir insandı. Onun üzerinde tek bir tartışmacı tanırdım, O’ da Çetin Güngör’dü.(65)
Celal Aydın’ın ölümünden dolayı örgüt bizi ikna edememişti, sorularımıza hep kaçamak cevaplar vermişti. 01 Mayıs 1980 tarihinde Diyarbakır’da tutuklandım, Nisan 1981 tarihinden sonra Sakine Cansız’la birlikte Diyarbakır Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi, PKK Elazığ grubunda yargılandım. Uzun süren bu yargılamalar esnasında Celal Aydın’ı katledenlerin ifadelerini mahkeme salonunda Sakine Cansız ile birlikte dinledik.
Şahin Dönmez tutuklanmadan önce, Celal Aydın’ı öldürdükten sonra Bingöl’ e gelmişti. Celal Aydın ile ilgili kendisine sorduğum bütün sorulara kaçamak cevaplar vermiş, hatta suçlu psikolojisiyle ‘sen neyi araştırıyorsun?’ demişti.
Birkaç gün sonra da bana verdiği görevi geri almıştı. Devrimci Şahin, gerçeği söylememişti, ama itirafçı Şahin Askeri mahkeme karşısından doğruyu çıplak bir biçimde hepimize anlatmıştı: Hatırlayabildiğim kadarıyla Şahin Dönmez Celal Aydın olayını şöyle izah etmişti:
“Celal Aydın bizim içimizde iken, ‘Tekoşin’ adı verilen örgütle birlikte çalışıyordu. Öldürme Kararını ben Abdullah Öcalan ve Cemil Bayık Aldık. Celal Aydın öldürülecekti. Ben, yani Şahin Dönmez, Ali Gündüz ve Aytekin Tuğluk infaz işini gerçekleştirecektik. Aytekin Tuğluk’u Celal Aydın’ı kandırıp getirmesi için Malatya’ya gönderdim, ‘git kendisine, önemli bir toplantı var, arkadaşlar seni istiyorlar de,’ dedim. Aytekin Tuğluk, Celal Aydın’ı Malatya’dan alarak Elazığ’a, oradan da Karakoçan nahiyesine getirdi. Karakoçan’da Celal Aydın yanımıza getirilince, burada ‘toplantı yerine gideceğiz’ diyerek bir mezraya götürdük. Hatta başka bir yerden temin ettiğimiz kürek ile kazmayı bir ara Celal Aydın’a taşıttık, onun daha bir şeyden haberi yoktu.
Mezra’ya gelince ben, Celal Aydın’a, hakkında verilen kararı açıkladım. ‘Hizipçilik yapmış ve başka bir gruba geçmişsin. Örgütü terk etmişsin, sana verilen Malatya bölge sorumluluğunu kötüye kullanmışsın, bütün bunların cezasını ödeyeceksin,’ dedim.
Ben bunları söylerken, Aytekin Tuğluk ile Ali Gündüz mezarı kazmaya başlamışlardı. Ali Gündüz silahını çıkarmış, Celal Aydın’a gösteriyordu. Celal Aydın bir mezara, bir Ali’nin elindeki silaha bakıyordu. Kendisini öldüreceğimizi anlamıştı. Bana döndü, affedilmesini, kendisine bir şans tanınmasını istedi benden. Ben ise ‘yetkim yok’ deyip oyalamaya çalıştım. Kazma işi bitince, Celal’i mezarın başına götürdük. Arkadaşlar ona diz çöktürdüler. Ali Gündüz, elindeki silahla kafasına bir el ateş etti. Celal oraya yığılıp kaldı. Kolundan saati aldık, bir tekme vurarak elbiseleriyle birlikte çukura attık, üstünü toprakla kapattık.”
Şahin bununla Yetinmedi anlatmaya devem etti:
“Bu cinayetti işledikten bir müddet sonra, Elazığ’da gözaltına alındık, Polise durumu izah ettik, bizi olay yerine götürdüler, çukuru gösterdik, kazıldı ve Celal Aydın’ın çürümeye yüz tutmuş cesedi çıktı.”
İtirafçı Şahin Dönmez doğru söylemişti, mahkeme tutanaklarında da ‘kafasına sıkılan tek kurşunla yaşamını yitirmiş’ ifadesi vardı. Sakine bütün bunları bilmesine rağmen, o resmi ideoloji doğrultusunda 16 yıl sonra aynı yalanları yazmaya devam ediyor.
Halbuki 1977 yılının başında Cemil Bayık, Abdullah Öcalan ve Şahin Dönmez’in bilgisi dahilinde Antep ve Elazığ’da birer infaz timi oluşturulmuştu. Bu timler aracılığıyla örgüt içi infazlar gerçekleştirilecekti. Ankara’da oluşan grup Kürdistan’da oluşan örgüt üzerinde tam olarak hakim olmak istiyordu.
1975 ten 1978 Yılına kadar Kürdistan’ın pek çok il ve ilçelerinde Kürdistan devrimcileri adına çok sayıda kişi faaliyet yürütmüş ve her bölgede yerel öncüler ortaya çıkmıştı. Ankara’dan gelenler bu yurtsever insalara müdahale amacıyla gelmiş ve ‘Örgütü merkezileştiriyoruz’, ‘amatör çalışmalara son veriyoruz’ söylemi altında, sivrilmiş kişilere yöneldiler, onları ya tasfiye ettiler, ya görevden aldılar, ya sürgün ettiler, ya ajan damgası vurup gözetim altına aldılar ya da öldürdüler.
İşte Celal Aydın bu durumu fark ettiği için Ankara’ dan gelenlerden kuşkulandı. ‘Kuşkuyu yok etmenin bir yolu da, kuşku duyanları yok etmektir.’ İlkesinden hareket edenler, ona kıydılar. Celal Aydın yalnız değildi. Bingöl’den Zeki Palabıyık, karizmatik bir liderdi, sözünün eri bir insandı, çevresinde seviliyordu.
Bingöl’ün Genç kasabasında grubunu oluşturmuştu, öğretmenlik yaptığı alanda örgütlü bir yapı yaratmıştı. Zeki’yi hiç tanımadığı Mardin’e gönderdiler. Ardından Mardin’deki komiteye bir pusula yolladılar. Pusulayı götüren kurye pusulayı, Mardin bölge komitesindeki kişilere değil, orada da sıyrılan ve tanınan Zeki Palabıyık’a verdi. Pusulayı açıp okuyan Zeki: ‘Zeki Palabıyık Kuşkulu birisidir, gözetim altında tutulsun’ ibaresini gördü.
Notu kapattı, komiteye kendisi teslim etti. Bir Müddet sonra ‘kendisini temize çıkarmak’ için Mardin Bloka mıntıkasında askerlerle girdiği çatışmada, yanındaki ‘Halef’ adlı bir arkadaşına durumu izah etti ve çatışmaya girerek yaşamını yitirdi.
Abdullah Ekinci, Ticari ilimler akademisi mezunuydu, ağırbaşlı, efendi, fedakar, teorisyen ve eylemci birisiydi. Bingöl’deki gençliğin gönlünde taht kurmuştu. Bir defa yakalanmış, yanlışlıkla serbest bırakılmıştı. Gizli stratejileri olanlar, bu durumdan yararlanmış, onu derhal Siverek’e sürgün etmiş, ‘kuşkulu biridir’ söylentileri yayarak, orada eline çakma bir tüfek verilerek Bucaklar (66) kavgasına sürülmüştü.
Burada bir türlü ölmeyen Abdullah Ekinci, Askeri darbeden sonra Bekaa vadisine gitti, oradan Güney Kurdistan’a geçti, askeri birliğini oluşturdu, 15 Ağustos 1984 günü birliği ile Şemdinli Kasabasındaki Türk Askeri güçlerine baskın düzenleyerek Silahlı mücadeleyi başlattı.1986 Yılında PKK’nin üçüncü kongresine katılmak için Bekaa vadisine gitti, Suriye’nin güdümündeki Öcalan tarafından tutuklandı. Abdullah Ekinci bu durumu protesto etmek amacıyla kafasına kurşun sıkarak intihar etti.
1958 Doğumlu Delil Doğan, Dersim ve Karakoçan’da sivrilmişti, tam bir halk önderiydi, bu durumu hazm edemeyenler, onu bölgeden sürmek için gerekçeler yarattılar ve Delil’i Diyarbakır Şehir merkezine sürdüler. Sürgün edildiğini ve gözetim altında tutulduğunu anlayan Delil, kendi başına Diyarbakır’ı terk etti, Elazığ’daki sevgilisini de yanına alarak dağa çıktı. Darbeden sonra 07 Ekim 1980 Tarihinde kendi köyünde saklanırken iki koldan askerler tarafından sarıldı, girdiği çatışmada göğsünden vurularak yaşamını yitirdi.
S. Selman Doğu Beyazıt yöresinde sivrilen bir halk önderi idi, onu da bir bahanesini bulup Siverek alanına harcamak için yolladılar. S. Selman bir müddet orada kaldı, ama durumu fark edince, örgütten uzaklaşmayı becerebildi.
Benim elimde Tabanca patlamış, yanlışlık sonucu bir köylü yaralanmıştı. Bunu bahane eden derin stratejistler ölüm kararımı almışlar, ama bütün çabalarına rağmen Bingöl’de beni infaz edecek adam bulamamışlardı.
Ardından beni Erzincan’a görevli olarak yolladılar, Erzincan’da kaldığım üç gün içinde sürgüne yollandığımı anlayınca, nöbetçimi atlatarak Bingöl’e geri döndüm. Burada Mehmet Hayri Durmuş, Resul Altınok ve Duran Kalkan ile üç gün üç gece örgüt içerisindeki esrarengizliği ve öldürülen kişilerin durumunu tartıştım. Beni ikna edemediler, Diyarbakır’ a Delil Doğan’ın yanna sürgüne yolladılar.
Delil, Dersim Elazığ, Malatya Karakoçan bölgelerinin sorumlusu idi, Diyabakır’a sürülmüş, gençlik sorumlusu yapılmıştı. O tarihlerde Diyarbakır’da bize ilgi duyan gençlerin sayısı 15 i geçmezdi.
Ben Bingöl, Muş, Muş’un kazaları, Van bölgelerinin sorumlusuydum. Diyabakır’a yollanmışım, güya Diyarbakır Belediyesi işçileri ile ilgilenecektim, daha sonra basın sorumlusu yapılmıştım.
Ama ben ile Delil orada el ele vererek Diyarbakır’da kendimizi koruyabilecek kadar ilişkiler yarattık. Burda da bizi infaz edecek kimseleri bulamazlardı. Antep’te oluşan infaz ekibi tam olarak çalışmış, liderlik özellikleri taşıyan Haki Karer dahil, pek çok kişiyi tasfiye etmişti. Gerçek tarihimiz budur ve daha yazılmadı, Sakine Cansız’ın anlattığı avcı hikayeleridir sadece.
Devam edecek
(63) Tekoşin, kurmanci dilinde Mücadele demektir. Dersim’de 1976 lardan sonra kurulan illegal bir Kürt örgütüdür.)
(64) Hep Kavgaydı Yaşamım, Sakine Cansız, 2. Cilt Mezopotamien Verlag,sayfa 17)
(65) ) Çetin Güngör: Dersim’de öğretmenken Kürdistan Devrimcileri grubunun kuruluş çalışmalarına katıldı. 12 Eylül 1980 öncesi PKK’nin merkez komite üyeliğine seçildi. Kuzey Kürdistanı’n hemen hemen bütün bölgelerinde çalıştı. KUK örgütü ( Kürdistan Ulusal Kurtuluşçuları, adlı Kürt örgütü) ile PKK arasında süren çatışmaları o durdurdu. Darbeden sonra yurtdışına çıktı.
1982 Yılında Bekaa da yapılan PKK’nin ikinci konferansından önce Öcalan’ın örgüt içinde yaptıklarına karşı çıktı. Konunun tartışılması için uğraştı ama susturuldu. Konferanstan sonra Avrupa’ya örgüt koordinatörü olarak yollandı. Avrupa’da eleştirilerini sürdürdü. Önce örgütten tecrit edildi. Ardından, 1985 tarihinde Stockholm’ de bir Kürt örgütünün Götgatan caddesinde bulunan bir salonda düzenlediği toplantıda Kel Reşit takma adıyla bilinen biri tarafından başına sıkılan tek kurşun ile öldürüldü. Yakalanan katil Öcalan’ın adamıydı. Çetin Güngör’ün cenazesi Dersim’e getirildi, mezar sahibi olan şanslı PKK’lilerden biridir.
(66) Mehmet Celal 1978 Tarihlerinde Adalet partisi Urfa Milletvekili idi. PKK 14 Temmuz 1978 gecesi Hilvan’ın Kırbaşı Köyüne silahlı bir baskın düzenleyerek, Mehmet Celal Bucak’ı öldürmek istedi. Mehmet Celal Bucak yaralı olarak kurtulunca, Siverek’teki aşireti ile PKK araşında savaş çıktı:
Devam edecek