Susmak Ölmektir 11
Eskiden kölelere evlilik yasaktı. Köleleri hayvani olarak idare etmek için, böyle bir muameleye tabi tutuyorlar. Biz, bunu kanıtladık; Kürdistan’da nasıl ki Roma çağında, bütün kölelik çağında, kölelerin evlilikleri yok idiyse, bizde ondan kötü bir durum yaşanıyor, bunu kanıtlıyorum; evlilik adı altındaki ilişki hayvanileşme faaliyetidir."
Selim Çürükka / Sakine, Cahide ve Aysel dersten dışarı atılıp tutuklanınca, Öcalan Gerilla adaylarına aleyhimizde konuşmaya devam ediyor. Her şeyden habersiz gençlere, bizim kadın sorunundan dolayı sorun çıkardığımızı, buranın kutsal mekanlar olduğunu, binlerce Kürt gencinin kahramanca gidip şehit düştüğünü, bizlerin ise parti ortamını bulandırmak, savaşı boşa çıkarmak istediğimizi anlatıyordu. Onun en büyük yardımcısı da Akademi yönetiminde komutan olarak görevlendirdiği Diyarbakır cezaevi itirafçısı Mecit Gümüş’tü.
Bir hain ile bir itirafçı el ele vermiş, gözetim altıda olan, söz hakkı olmayan bizler aleyhinde habire konuşuyorlardı. Abdullah Öcalan:
“Alçaklık bu, ‘hoş geldin’ dememiş, var mı sizin de böyle sorunlarınız? Kemalizm pisliğine iliklerine kadar batmışlar, utanmadan, sıkılmadan pisliği halen burada da sürdürmek istiyorlar. Neymiş de,‘iyi karşılanmamışlar’, burada! Dünyanın en görkemli karşılaşmasını yapıyoruz, mucizevi bir yaklaşım geliştiriyoruz, halen halkası eksikmiş! Evet, zindan direnişçisi arkadaşlar, nasıl oluyor, bu durumlar aranızda gelişmiş? Sizin şeref ve onurunuzla bu kadar oynamaya nasıl müsaade etmişsiniz, bizde yiğitlik bu kadar mı düştü? Halka istiyor, halka sorunu hal edilmemiş! Biz günde on şehidin anısını yükseltmeye çalışırken, halka eksikmiş, karşılama iyi olmamış, kucaklaşmamış, tatmin olduğu şeye bak!……
Mecit Gümüş
Mecit Gümüş: Başkanım bence Diyarbakır pratiğini açmak lazım. Özellikle böyle bir platformda açmak lazım. Bazılarının dört kişi ile nişan yapması, bunların durumunun tehlikeli oluşu söz konusudur. Hatta, devletle, polisle işbirliği içinde geliştirilen ilişkiler vardır.
Öcalan: Kim bunlar?
Mecit Gümüş: Bunlardan iki tanesi Diyarbakır’lı, iki tanesi Bismil’li, bir tanesi de Dersim’lidir. Açık görüşlerde,bence o genç kızların gelmesi, kesinlikle devlet bilinçli olarak müsaade etmektedir ve bu yönlü pratiği açmak lazım. Bence orada açık görüşlerde, her birimizin bir seveni vardır, diyorum. Bu Şener’de de olmuştur. Bence Diyarbakır cezaevinde kalan arkadaşlar bunu açmalıdır.
Öcalan: Şimdi sevgi ayrı, Özel savaş ayrı.
Mecit Gümüş: Başkanım, özel savaş temelinde bir sevgi geliştirilerek arkadaşları bağlama durumu var. Örnek verebilir miyim başkanım…
Öcalan : ‘PKK içinde bize, ‘sevgi’ öğretecekler. Bu konuda arkasında her türlü insanlık dışı bir pislik, kölelik, düşkünlük olanlar, kendilerini maymunlaştırarak, bu tutumu bize dayatıyorlar…… Militanlar için söylüyorum, ister geçmişte, ister şu anda toplumdaki evlilikler nedir?
Çok iyi görüyorsunuz ki, evlilik, özel savaşın bir konusudur. Eskiden kölelere evlilik yasaktı. Köleleri hayvani olarak idare etmek için, böyle bir muameleye tabi tutuyorlar. Biz, bunu kanıtladık; Kürdistan’da nasıl ki Roma çağında, bütün kölelik çağında, kölelerin evlilikleri yok idiyse, bizde ondan kötü bir durum yaşanıyor, bunu kanıtlıyorum; evlilik adı altındaki ilişki hayvanileşme faaliyetidir.”(30)
Öcalan ile Mecit Gümüş beş yüz kişiye karşı bu hakaretleri bize yaparken ve bu yalanları söylerken, Sakine, Aysel ve Cahide’yi bir koğuşa hapis etmişlerdi, birbirleri ile konuşmalarını da yasaklamışlardı.
Bu üç kadın, 1980 lerden sonra Diyarbakır zindanında birlikte aynı koğuşta kalmışlardı. Oranın Tanrısı, İç güvenlik amiri Esat Oktay Yıldıran, bu üç kadının kendi aralarında konuşmalarını yasaklamış, ama başaramamıştı. Burada, yani Bekaa vadisinde, Öcalan bu üç kadının birbiriyle konuşmalarını yasaklamıştı. Altı yıl kadar cezaevinin aynı koğuşunda kalan bu üç kadın, Bekaa’ da üç gün aynı koğuşta hapis edildiler ve birbirleri ile tek bir kelime olsun konuşamadılar. Çünkü aralarındaki güven, arkadaşlık, sevgi bağları zehirlenmişti. Ellerine kalem kağıt verilmiş, rapor yazın denilmişti.
Sakine Cansız, o anları kitabında şöyle anlatmıştı:
“Dr. Baran bunun üzerine gelip benimle konuşmak durumunda kaldı. Ayrı bir rapor istendi sonra, onu da yazıyorum. Daha çok önderliğe bakışımı, nasıl değerlendirdiğimi soruyorlardı. En çok bu zoruma gidiyordu. Bunlar inanmıyorlar mı bana? Önderliğe yaklaşımlarımdan bunlar neyi kast ediyordu? Benim bu devrime, bu davaya neden girdiğimi, neden yürüdüğümü bilmiyorlar mı?
Benim için önderlik devrimin kendisiydi, davamın, kavgamın kendisiydi. Nasıl böyle ayırıp soruyorlardı. Tartışıyorum. ‘Bana bu tür şeyleri sormayın, saçma geliyor’ diyorum, ben öyle dedikçe arkadaşlar daha da neden arıyorlar. Anlatıyorum. ‘Beni anlamıyorsunuz, beni tanımıyorsunuz, benim nasıl ayakta kaldığımı bilmiyorsunuz, bilseniz bunları bana sormazsınız,’ diyorum. Tanrıya bağlı olan, ona inanan birine, ‘tanrı var mı, yok mu?’ diye sormaya benziyordu bu. Günaha giriyorlardı bana göre. Onlar benim ne kadar bağlı olduğumu ölçüyorlardı, ben de onların ne kadar günaha girdiklerini haykırıyordum. Hey Tanrım bu günleri de mi görecektim? (31)
Tutuklanarak soruşturmaya alınan Sakine, Öcalan’ı Tanrı mertebesine yüceltiyor, bir kulun Tanrı’ya bağlı olduğu kadar Öcalan’ a bağlı olduğunu söylüyor soruşturmacısına, ama daha tam değil, bakın ben bunu diyorum, daha fazla üzerime gelmeyin yoksa harakiri (***) yaparım demekten geri kalmıyor:
“İşte ‘harakiri’ yapmayı o zaman düşündüm. Belki teknik olarak harakiri nasıl olacak, nasıl yaparım diye düşünmedim ama harakiriyi yaptıran şeyler nelerdi, onun gerçekleşmesi ne anlama geliyordu, onun düşünce, duygu yönü bende öyle bir noktaya gelmişti ki; ‘kesin yapacağım’ diyordum. Hatta önderliğe yazdığım bir raporda gelişmeleri anlatıp, eleştirilerimi yazmıştım ve ardından ‘geriye harakiri kalıyor” demiştim.”(32)
Sakine ve iki arkadaşı ifadelerini / itiraflarını (raporlarını) yazıp soruşturmacıları aracılığıyla Öcalan’a gönderiyorlardı. Öcalan bu ifadelerini / itirafları (raporları) okuyup Mahsun Korkmaz akademisinde bulunan gerilla adaylarına konuşuyordu:
“Evet ‘ben intihar ederim’ diyor. Bu alçaklar böyle bir duruma geldiklerinde bilin ki, en büyük düşmanlığı yapmışlardır, suçüstü yakalandıkları için intihar ediyorlar….. Yani ‘ya parti benim dediğime girer, ya da kendimi patlatırım.’ Bu şuna benziyor; Siz, arkadaşlar nasıl ki faşizmin dehşetine karşı zindanda direndiniz, onlarda partiye karşı ölümüne direniyorlar…. O zaman bunlardan şüphe etmek gerekir, partiye karşı bu lafı ağzına alan, tehlikeli bir dayatmada bulunuyor. Bu bir tehdittir, şantajdır. Aynı zamanda karşı devrimci bir sınıra gelip nasıl dayandığını gösterir. Ben bunların çoğunu gördüm”(33)
(***) Harakiri , Seppuku (“karnı yarmak”) iç organların dışarı çıkmasını sağlayan bir tür Japon intihar ritüelidir. Samuraylar seppuku kelimesini kullanırken, sıradan Japon’lar harakiri kelimesini kullanır. Günümüzde harakiri daha yaygın olarak bilinmektedir. Çünkü harakiri kelimesi Japoncada “karın deşmek” anlamına geldiği için argo olarak kabul edilir.
Kişi Harakiri yapmadan önce banyo yapar, beyaz giyinir ve en sevdiği yemeğini yer, hazır olduğu zaman, bıçağı karnına saplar karnını haç şeklinde (+) keser, iç organlarını dışarı çıkarır, mümkünse toprağa koyar, ve orada ölüverir.
(30) Temmuz Çözümlemeleri, Abdullah Öcalan. Mahsun Korkmaz Akademisi yayınları, Sayfa 79-80- 81-82)
(31) Hep Kavgaydı yaşamım, Sakine Cansız, cilt 3, sayfa 125
(32) Hep Kavgaydı Yaşamım, Sakine Cansız, Cilt 3, sayfa 75
(33) Temmuz Çözümleri 1991, Abdullah Öcalan, Mahsun Korkmaz Akademisi yayınları, sayfa112