Susmak Ölmektir 34
1996’dan beri arabuluculuk yapıyorum. Öcalan bana güveniyor, onu hiç yanıltmadım. O da beni.1996-1998 ateşkesi ve referandum ateşkesinin siyaseti, stratejisi bana ait. Suriye'den çıkmayı bu görüşmeler içinde Öcalan'ın kendisi istedi zaten
Selim Çürükkaya / Abdullah Öcalan yaklaşık olarak 20 Yıl Suriye’de kaldı. 1979 Yılı Temmuz ayında yaya olarak Suruç’tan Suriye’ye gitti. 1999 Şubat Ayında Türk Milli İstihbaratının kiraladığı Cavit Çağların (120) özel uçağı ile Türkiye’ye geri döndü. Öcalan’ın Şam’da yaptıklarının bir kısmını dizi yazı boyunca belgesel gibi anlatmaya çalıştım. Bundan sonra, onun geri dönüşünü ve devletle açık çalışmasını anlatmakla yetineceğim. Onun geri dönüşünün bir bilinen boyutu vardır, bir de bilinmeyen, saklanan veya az kişinin bildiği boyutu vardır.
Ben bilinmeyen veya az kişinin bildiği boyutunu anlatmayı düşünüyorum. Abdullah Öcalan, Sakine Cansız ve Hamili Yıldırım’ı Güney Kürdistan’da KDP’ ye karşı ikinci 15 Ağustos atılımı (121) adı altında savaşmaya gönderirken, kendisi Türkiye’ ye geri dönmek için Türk ordusunun yetkilileri ile gizli görüşmeler yapıyordu. Bu konuda Batman doğumlu Eski TKP li İlhami Işık’ın Taraf gazetesi yazarı, Yıldıray Uğur ve Neşe Düzel’e anlattıkları önemlidir.
Neden önemlidir?
Çünkü İlhami Işık uzun süre Balıkçı takma ismi ile, yani kendi ismini ve yüzünü gizleyerek açıklamalar yaptı. Ama hiç kimse onun açıklamalarını yalanlamadı. Süre içinde Balıkçı’nın yaptığı açıklamaların doğruluğu bir bir çıktı.
İlhami Işık
Ve Balıkçı’nın İlhami Işık olduğu anlaşıldı. Bir de Balıkçının bir arkadaşı vardı. Bunun adı da, Avukat Selim Okçuoğlu’ydu. Bu her iki şahısın Türk Milli istihbarat teşkilatı veya Türk ordusuna yakın kişiler oldukları, Kürt siyasi tabakası tarafından biliniyordu.
Selim Okçuoğlu
Ve kendilerinin açıklamalarına göre 1996 yılından beri Abdullah Öcalan ile Türk Genel Kurmay Başkanlığı arasında aracılık yapıyorlardı. İlhami Işık’ın Gazeteler aracılığıyla yaptığı açıklamalarını, ne İmralı cezaevinde ikamet eden Abdullah Öcalan, ne Qandil’ de üstlenmiş Öcalan’ın Başkanlık konseyi, ne de Öcalan’ın avukatları tarafından yalanlandı. Başka kaynaklardan da İlhami Işık’ın yaptığı açıklamaların doğru olduğunu biliyorum ve bundan dolayı alıntı olarak burada veriyorum:
“1996’dan beri arabuluculuk yapıyorum. Öcalan bana güveniyor, onu hiç yanıltmadım. O da beni. 1996-1998 ateşkesi ve referandum ateşkesinin siyaseti, stratejisi bana ait. Suriye’den çıkmayı bu görüşmeler içinde Öcalan’ın kendisi istedi zaten. Bunun için Öcalan ile arabulucu Selim Okçuoğlu arasındaki görüşmelerin telefon kayıtları PKK arşivinde de devlette de vardır.” (122)
İlhami Işık, Taraf Gazetesi yazarı Yıldıray Uğur ile uzun sohbetler yaptı ve Öcalan’ın 1996 tarihinde Türkiye’ye geri dönmek istediğini, kendileri aracılığıyla Türk Genel Kurmay Başkanı yetkililerine ilettiğini ve onların da bu öneriyi kabul ettiğini anlattı. Bunlar Taraf Gazetesinde yayınlandı ve kimseden bir itiraz çıkmadı. İlhami Işık’ın Taraf gazetesiyle yaptığı bir röportajda Neşe Düzel İlhami Işık’ a soruyor:
„Devletten kim sizi arabulucu olarak görevlendirdi?“
İlhami Işık cevap veriyor:
“Devletten kimse beni görevlendirmedi. Şöyle anlatayım… 1996 yılıydı, bir gün bana devlet adına birileri geldi. ‘Biz devletiz. Bugüne kadar uygulanan politikadan vazgeçtik. Biz Kürtlerle diyalog kurmak istiyoruz. Kürt aydınlarıyla, akil insanlarla buluşmak istiyoruz. Bu konuda bize yardım eder misiniz?’ dediler.”
Neşe Düzel İlhami Işık’a: “Size bu görevi kim teklif etti?” Diyor, İlhami Işık bu kez daha net cevap veriyor:
„Benimle üç kişi konuştu. Köprü altındaki balıkçıda buluştuk. Sağı, solu tutan korumalarıyla birlikte 20-30 kişi geldiler.“ (123)
İlhami Işık’ın anlatımından anlıyoruz ki; devletin bir ekibi Türkiye de Öcalan ile görüşmek istiyor ve bu süre içinde deşifre ediliyor. Başka bir ekip, Şam’da oturan Öcalan’ın kaldığı apartmana ve hatta evinin içine kadar uzanmıştır. Bu ekibin çalışmaları çok mühimdir ve bunlar gizli tutulmuş, deşifre edilmemiştir. Şam’daki bu çalışmanın geçmişi çok eskiye dayanır. Daha 1982 yılında Şam’da Abdullah Öcalan ile birlikte aynı apartmanın dairesinde kalan Mehmet Şerif Şener, kendilerinin kaldığı apartmanda bir Türk Ataşenin de kaldığını söylüyordu:
Mehmet Şerif Şener
‘Şam’da bulunduğu sırada Öcalan’ın evinde devamlı kalan M. Şerif Şener: “Öcalan’la kaldığımız evde ilginç komşularımız olduğunu öğrendik” diyor ve şöyle devam ediyor: “Bunlardan bir tanesi, 4. katta oturan Türk aileydi. Daha sonra bunun Türkiye’nin Şam Büyük Elçiliğinde görev yapan, Askeri Ataşe olduğunu, Öcalan’ın tercümanı Yusuf’tan öğrendik. Ataşe’nin, ismi Evrim olan küçük bir kızı vardı.”(124)
Bu tarihlerde, yani 1982 lerden beri, Şam’da, Öcalan’ın kaldığı Apartmanın bir dairesine, Türk istihbarat yetkilileri yerleşmiş ise, bu durum Öcalan Şam’dan ayrıldığı güne kadar devam etmişe benzemektedir. Türk basınında Öcalan ile aynı apartmanda kalan subayların birden fazla kişi olduğu konusunun tartışılması, değişik tarihlerde değişik kişilerin Ataşe konumuyla kaldıklarını gösteriyor.
Ben burada son olarak Şam’a yerleşenlere ışık tutmak istiyorum. Bu ekipte yer alan kişileri tek tek anlatmam lazımdır. Bunların İlki Prof ünvanlı Yalçın Küçük’ tür. (****)
Onu önce yakından tanımakta yarar vardır. Yalçın Küçük 1987 Yılında İstanbul’da “Toplumsal Kurtuluş”adını taşıyan bir dergi çıkardı. Bu dergide, “PKK Kürdistan ulusal Kurtuluş Mücadelesi veriyor” dedi. PKK lilere şirin göründü. Türkiye gibi bir yerde, kimsenin yazmaya cesaret edemediği düzeyde tahliller yaptı. Böylece PKK lilere yem attı, onları yanılttı.
1990lardan sonra Şam’a gitti Öcalan ile uzun süre görüşmeler yaptı. Kürtle ve Kürt Sorunu ile ilgili bir kitap yazdı. 1992 Ağustos Ayında, Almanya’nın Bochum Kentinde yapılan”Kürdistan Ulusal Festival”ine konuşmacı olarak davet edildi. Burada yaptığı konuşmadan sonra, ilişkiler geliştirdi ve bu ilişkiler onu tekrar Şam’a götürdü. Öcalan’ı ziyaret ederek onunla uzun bir röportaj yaptı. Bu röportajı “Kürt bahçesinde sözleşi” adı altında kitap olarak yayınladı.
Öcalan ile Yalçın Küçük bu tarihten sora “sözleşti” ve birlikte hareket etmeye başladı..
Bu birlik öylesine ilerledi ki, 1938 Doğumlu Yalçın Küçük, 1994 te her gün Bekaa vadisinde, Gerilla kampındaki içtima alanında, kısa don ve tişörtle, sabah sporu yapıyor, öğle saatlerinde ise gerilla adaylarına ders veriyordu. Şam’a Öcalan ile birlikte gidiyor ve Öcalan’ın kaldığı apartman dairesinin bir odasına daimi olarak yerleşiyordu.
Gerilla adayları, Öcalan’ın etrafındaki her kes, Yalçın Küçük’ü kendi mücadelelerini destekleyen, radikal bir solcu olarak biliyordu. Oysa Yalçın Küçük, Türk Genel Kurmay başkanlığına bağlı bir birimin görevlisi olarak orada duruyordu. Yalçın Küçük’ün bir de bacanağı vardı. Bu öyle sıradan bir bacanak değildi. Adı, Sabri Cenk Duatepe (****)idi.
Yalçın Küçük Şam’da Abdullah Öcalan’ın kaldığı apartman dairesine yerleştiği tarihte, bacanağı Türkiye’nin Suriye Büyük Elçisi olarak Şam’da görev yapmaya başlamıştı. Sadece Büyük elçi değildi, aynı zamanda Dış İşleri İstihbarat Genel Müdürüydü. Yalçın Küçük çok sonraları, bacanağı ile ilgili kendisine sorulan sorulara şu yanıtı vermişti: “Yalçın Küçük: Bana devletin adamı diyorlar ya, biz devleti biliriz. Cenk Duatepe, Dışişleri’nin İstihbarat Genel Müdürü, ben bu işleri yaptığım zaman, düğünlerin, cenazelerin dışında konuşmadık, konuşmayız. „
Gazeteci: Cenk Duatepe, iddialara konu olan bacanağınız…Yalçın Küçük: Hayır, ben o sözcüğü sevmiyorum. Biz iki kız kardeşle evli insanlarız. „(125)
Şam’ daki iki bacanağın başka bir ortakları daha vardır. Onu da anlattıktan sonra faaliyetlerini izah etmek benim için daha kolaydır. Üçüncü ortağın adı Albay Hasan Atila Uğur’dur. (****) Bu kişi de askeri ateşe olarak belki başka bir isim altında Öcalan ile Yalçın Küçük’ün Kaldıkları apartmanın bir dairesinde kiracı olarak oturmaktadır. Belki inanmayacaksınız ama belgeler vardır. Onları tek tek gözlerinizin önüne sereceğim şimdi. Nefesinizi tutun ve bekleyin. Abdulhalim Haddam Suriye Devlet Başkanı Hafız El Esad’ ın yardımcısıydı. Esat rejimini terk etti, Paris’e kaçtı. Burada basına açıklamalar yaptı. Öcalan ve onun kaldığı apartmandaki Türk subay için şunları söyledi:
“Haddam, Suriye Devlet Başkan Yardımcısı olduğu dönemle ilgili tarihi itirafta bulunurken,”Bizim muhabarat Öcalan’a ‘Dikkatli olman gerekir, zira kaldığın binada Türk askeri Ataşesi de kalıyor’ dediğinde, Öcalan, ‘Türk Askeri Ataşesi ile aynı binada olduğumuzu ilk günden beri biliyorum ama o benim burada oturduğumu bilmiyor onun için çok rahatım. Böyle üst düzey bir Türk yetkilisiyle aynı binada kaldığım hiç kimsenin aklına gelmez onun için güvendeyim merak etmeyin. Suriye’nin en güvenli binasında oturuyorum’ dedi” bilgisini veriyor.“(126)
Türk subayı Ateşe olarak, Abdullah Öcalan’ın kaldığı apartmanın dairesine Suriye Muhabaratı ve Öcalan’ın haberi olmadan gidip yerleşemez. Eğer yerleşmişse, Suriye devleti ve Öcalan’ın onayı ile yerleşebilmiştir. Suriye rejiminin niteliğini bilenler bunun böyle olduğunu bilirler. Öcalan, Türk devletiyle gizli çalıştığını, verdiği cevapla da kendisini ele veriyor. Jandarma istihbarat yetkilisi gelmiş, kaldığı apartmanın bir dairesine yerleşmiş, ama Öcalan’ın o apartmanda kaldığından haberi yokmuş! Öcalan, 1991 ve 1992 yılında da bir Türk subayı ile aynı apartmanda kaldığını şöyle anlatmıştır:
(Öcalan anlatıyor): ‘Yanılmıyorsam, 91 ya da 92 yıllarıydı. Suriye’de kaldığımız yerin alt katını Türkiye’nin Askeri Ataşesi kiralamıştı. Biz bunu öğrendiğimizde ilkin imha için gelmiş olabileceklerini düşündük. Hatta, birgün asansörde Ataşe’nin küçük kızı ile karşılaştık ve bizi tanıdı. Bunu gidip ailesine anlatacak, sorun yaşayacağız diye tedirgin olduk. Fakat, yıllar sonra İmralı’ya ilk getirildiğimde, sorgu sürecinde bu ataşe, telefonla benimle görüştürüldü. Kendini tanıttıktan sonra, ‘beni hatırladın mı?’ dedi. Hatırladığımı söyledim. Ateşkes için aramıştı. O zaman anladım ki, bu Ataşe aslında Suriye’de bulunduğum o dönemde imha amaçlı değil, diyalog için gelmiş.” (127)
Buradaki ifadelere dikkat edin, her yönüyle kendisini ele veriyor.
Ataşenin kızıyla asansörde karşılaşmış, ‘bizi tanıdı, gidip ailesine söyleyecek,’ diye kuşkulanmış, sekiz veya dokuz yıl sonra İmralı adasında soruşturmada iken, Şam’ da ki apartman komşusu ona telefon etmiş, beni tanıdın mı deyince, oda ‘sesinden tanımış!’ Sadece kızını asansörde görmüş, ama kızının babasının sesini sekiz yıl sonra telefondan tanımış!
Adama bak ne zeka varmış!
Buraya kadar 1982 de başlamak üzere Türk subaylarının Öcalan’la Şam’da aynı apartmanda kaldıklarını öğrenmiş olduk. Peki son olarak kalan subay kimdir? Bana göre bu kişi Albay Hasan Atila Uğur’dur. Tuncay Özkan’ın “Operasyon” adını taşıyan bir kitabını okumuştum.
Bu kitap, daha Ergenekon operasyonları başlamadan basılmıştı. Yani Öcalan’ın Hasan Atila Uğur tarafından Kenya’dan getirildiğini daha bilmiyorduk.
Tuncay Özkan kitabında; Öcalan’ı getirmek için her şey tamamdı, bütün hazırlıklar bitmişti, bir şey kalmıştı: O da Öcalan’ı çok iyi tanıyan bir subay, nihayet o da bulundu diye yazmıştı. Ergenekon davası yargılamalarında Albay Hasan Atila Uğur; “O subay bendim” dedi.
Peki Öcalan ile tanışıklığı nerden geliyordu? Hasan Atila Uğur Ergenekon duruşmaları sırasında Şam’da Askeri Ateşe olarak görev yaptığını da açıklamıştı.
Öcalan Kenya’dan İmralı’ya dönünce, sorgusunun Albay Hasan Atilla Uğur tarafından yapılması da tesadüfi değildir. Çünkü Öcalan’ı en iyi tanıyan Türk subayı, Uğur’dur.
Mesai arkadaşını çok yakından tanıyordur. Hasan Atila Uğur sadece sıradan bir Albay değildir. Jandarma Teknik İstihbarat Daire Başkanlığı görevlisidir. Sabri Cenk Duatepe’nin sıradan bir Büyük elçi, Yalçın Küçük’ ün de sıradan bir profesör olmadığı gibi.
Kıyametin bu üç atlısının neler yaptığını bundan sonra öğreneceksiniz.
Devam edecek
(120)Cavit Çağlar (d. 1944, Gümülcine, Yunanistan), Türk işadamı, siyasetçi ve Spor yöneticisi ve Bursaspor Kulübü’nün 10. başkanıdır. Nergis Holding’in sahibidir. Bursa’da yayın yapan Olay TV ve Olay Medya Grubu bünyesinde yayın yapan Olay Gazetesi ve 90.5 Olay FM radyolarının da sahibidir. (wikipedia)
(121) 15 Ağustos 1984 Gecesi PKK nın silahlı güçleri Eruh ve Şemdinli İlçelerindeki Türk Askeri Birliklerine silahlı baskın düzenleyerek sömürgeciliğe karşı silahlı mücadelenin başladığını dünyaya duyurdu.
(122) http://www.kirilmanoktasi.com.tr/Detay.aspx?c=1&;i=817
(123) http://ahmetturkan.over-blog.com/article-bal-kc-devlet-apo-ya-size-ihtiyac-var-dedi-61561559.html
(124)http://www.takvim.com.tr/yazarlar/erandac/2011/04/30/samda-ocalanla-ayni-binada-oturan-askeri-atase-kim http://www.gazetevatan.com/ocalan-a-suikast-bilgisini-kim-iletti–203698-gundem/
(126) http://t24.com.tr/haber/ocalanla-ayni-apartmanda-kalan-askeri-atese-kim,143964
(127) http://www.memurlar.net/haber/161018/5.sayfa
(*)Yalçın Küçük, Halep’ten gelip İskenderun’a yerleşen bir ailenin çocuğudur. Baba tarafından Türkmen, anne tarafından ise Kafkasyalı bir aileye mensuptur. Kabataş Lisesi’nden mezun oldu, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinde okudu. Fikir Kulüpleri Federasyonu, Sosyalist Fikir Kulüpleri Federasyonu, Dev-Genç ve Türkiye Halk Kurtuluş Partisi olan Fikir Kulübü Başkanlığı’nı yaptı. Siyasal Bilgiler’i 1960 senesinde birincilikle bitirdi.
27 Mayıs Darbesinde, büyük öğrenci eylemlerinin başında yeraldı. 27 Mayıs 1960 darbesi sonrasında Devlet Planlama Teşkilatı’nda görev aldı.
Yalçın Küçük, buradan ayrılınca Amerika’ya gitti, Yale Üniversitesi’nde lisans eğitimi aldı. Ardından mülakatı kazanarak dört ay boyunca da Dünya Bankası’nda staj yaptı.
1966’da Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde öğretim üyeliğine başladı. Yön, Emek, Ant dergilerinde, Sosyalist Devrim yanlısı yazılar yazdı.[6]1968-70 yılları arasında Birmingham Üniversitesi Rus ve Doğu Avrupa Araştırmaları Merkezi’nde bulundu. Sovyetoloji araştırmalarını kitaplaştırdı. Bu kitaptan dolayı sekiz yıla mahkûm edildi.
1971’de doçent oldu. 12 Mart 1971 Muhtırasından sonra görevden alındı. 1973-76 yılları arasında Cumhuriyet gazetesinin ekonomi servisini yönetti. 1970’lerde, Türkiye İşçi Partisi’nin ikinci kez kuruluşu için çalışmalara katıldı, 1973 yılı sonlarında askere alındı.
Kıbrıs Harekâtına katıldı. Bu savaşta yaşadıklarını anlattığı bir anı-söyleşi kitabı bulunmaktadır. 1975’ten itibaren yayınlanan ve partiye yakınlığıyla bilinen Yürüyüş gazetesinin editörlüğünü yaptı. 1978’de partiden ihraç edildi. 1979’da kendisiyle beraber TİP’ten ihraç edilenlerle birlikte Sosyalist İktidar Dergisini çıkarmaya başladı. Aynı yıl Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde öğretim üyesi oldu. 12 Eylül Darbesi’nden sonra üniversiteden uzaklaştırıldı. 1983’te Bir Yeni Cumhuriyet İçin adlı yapıtından ötürü tutuklanarak cezaevine girdi; daha sonra aklandı. 1987’de Gazi Üniversitesi’nde profesör oldu ve 1994’te emekli oldu.
12 Eylül 1980 darbesinden sonra aydınların yönetime karşı örgütlenmesinde büyük çaba gösterdi. Aziz Nesin ile birlikte “Aydınlar Dilekçesi Hareketini örgütledi.1987-1992 yılları arasında Toplumsal Kurtuluş adlı sosyalist bir aylık dergi çıkardı.
Daha sonra bu dergi kapanarak yerine Hep İleri adlı bir dergi çıkmıştır. “Özgür Üniversite” adıyla bilinen “Özgür Ekin Derneği”nin kurucusudur. 1993’te Süleyman Demirel’in Cumhurbaşkanı olmasını ve Matild Manukyan’ın vergi rekortmeni olmasını öne sürerek Fransa’ya gitti. Küçük, burada öğrenci olur, İranoloji ve Kürdoloji okur; Kırmançi, Sorani, Farisi öğrenir. Onomastik üzerine çalışmalarına yoğunlaşır.
Daha sonra gene 1993 yılında Suriye’de Bekaa Vadisi’ne giderek PKK lideri Abdullah Öcalan ile görüştü. Bu görüşmeyi “Kürt Bahçesinde Sözleşi” adıyla kitaplaştırdı. Çeşitli sol dergiler çıkarttı. Bu arada PKK’nın medya organı olan MED-TV’de programlar yaptı. Bu dönemde dönemin Başbakanı Tansu Çiller tarafından emredilen Abdullah Öcalan’ın yok edilmesi istihbaratını, dönemin muhalefet lideri Mesut Yılmaz’dan öğrenerek PKK’yı bilgilendirdiği ve olayı engellediği iddia edilmektedir.
28 Şubat sürecinde, 16 Eylül 1996’da yurtdışından Ankara Cumhuriyet Savcılığı’na Refah Partisi’nin kapatılması için harekete geçmenin zorunluluğunu ifade eden bir dilekçe sundu.
29 Ekim 1998’de Türkiye’ye geri döndü ve “Kürtçülük Propagandası” yapmaktan suçlu bulunarak iki yıl hapis cezasına çarptırıldı. 2000 yılında tahliye oldu.
2000’li yılların başından itibaren Türkiye’nin yakın tarihiyle ilgili iddialar ve eserler sunarak isim bilim araştırmalarına yöneldi. “Avdeti” kültürü, Sabetayizm, İbraniyet, kripto Yahudilik, gizli din taşıma, çift dinlilik konuları ile ilgilendi.
7 Ocak 2009 tarihinde, Ergenekon soruşturması kapsamında Ankara’da gözaltına alındı.
Mahkemeye çıkarılmak üzere İstanbul’a sevk edilen Yalçın Küçük 11 Ocak 2009 tarihinde tutuklandı. 12 gün sonra tutuksuz yargılanmak üzere tahliye edildi. 3 Mart 2011 tarihinde aynı soruşturma kapsamında evi arandıktan sonra yeniden gözaltına alındı. 6 Mart 2011 çıkarıldığı nöbetçi mahkemede tutuklandı. 5 Ağustos 2013’te İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından karara bağlanan Ergenekon davasında 22 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırıldı.
10 Mart 2014’te 5 yıllık tutukluluk süresinin dolması üzerine tahliye edildi.
https://tr.wikipedia.org/wiki/Yal%C3%A7%C4%B1n_K%C3%BC%C3%A7%C3%BCk
(**)Sabri Cenk Duatepe 1942 de doğdu. 26 Mart 2010, Ankara’ da Öldü.
Türk büyükelçi.
1966 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun olmuştur. Dışişleri Bakanlığı’nda çeşitli görevlerde bulunmuştur. Tunus, Suriye ve Çek Cumhuriyeti nezdinde büyükelçilik yapmıştır. Dışişleri Bakanlığı müşaviri ve ardından İstihbarat ve Araştırma Genel Müdürü olarak görev ifa etmiştir. Suriye büyükelçiliği döneminde Abdullah Öcalan Suriye’den sınır dışına çıkarılmıştır. Yalçın Küçük ile bacanaktır.
https://tr.wikipedia.org/wiki/Sabri_Cenk_Duatepe
(***)Hasan Atila Uğur: 1971 yılında girdiği Kuleli Askeri Lisesi’nden 1975 yılında mezun oldu. Aynı yıl Kara Harp Okulu’na girdi. 1979 yılında Jandarma Teğmen rütbesiyle mezun oldu. Piyade ve Jandarma okullarını bitirdikten sonra Foça’da komando eğitim aldı. 1981 yılından itibaren başta Doğu ve Güney Anadolu Bölgesi olmak üzere birçok bölgede Jandarma Birlik Komutanlığı görevinde bulundu. 1998 yılında Antalya’ya inen teröristlerin etkisiz hale getirilmesini sağlayan birliğin komutanıydı. 1999 yılında Kenya’da yakalanarak Türkiye’ye getirilen Abdullah Öcalan’ın İmralı Adası’nda sorgusunu yaptı. Jandarma Teknik İstihbarat Daire Başkanlığı görevinde bulundu. Halen Silivri’de tutuklu bulunan Atilla Uğur’un verdiği ifadeler sırasında Şam’da görev yaptığını söylediği belirtiliyor